Sabri Dişli
11 Eylül 2007
hazanı anlatır eylül
ayrılıkları hüznü
Yaprakların yeşilden sarıya dönüştüğü
salına salına yere düştüğü
orta yaş hat ötesi çalar yüze çizgiler
ok işareti hız sınırın da elliyi gösterir
en çok o mevsimde dinlenir
“eylül de gel şarkısı” alpay’dan
bazen eylül mayıs’a hazla bakar
“ben gamlı hazan sense bahar”
mustafa sağyaşar tonunda
hüzzam hüzzam
Mırıldanarak
olgundur meyveleri eylül’ün
dokunsan düşecek kadar
ya da düşmüştür çoktan yere
tüm mevsimlerin yorgunluğuyla
ve benim memleketim de
eylül de
mayıs çiçekleri solar
gün ağarırken
bir kaza haberi düşer manşetlere
mayıs çiçekleri kamyon kasalarında ezilir
ipeksi saç telleri kazınır
mele ile
düşen canlar bir- iki on-yirmi sayılır
asfalta şakşako açmıştır
kan rengi
oysa asfalta çiçek yetişmez
kanallara düşer mayıs çiçekleri
hudut ötesine kadar sürüklenir
edison aydınlığındaki telin akımına kapılır
ya da bir göletin içinde zincirleme
yedi can yedi fidan
yedisi birini
biri ötekini kurtarmaya
– azrail’e el uzatır
yedisi birden derinliklerde
şivan ağıt gök kubbede yankılanır ya
eylül de
akan fırat’tır gem tutmaz
serin sularında girdap durmaz
kurban ister
Eylül’de
sabah çapağı göze daha bir iri düşmüştür
retina çökmüş
gözyaşı kurumuştur
cavsak kehriz misali
ceylanların çırpı pınarında
seller haho havvar nidasına yenik
kısık sesler
bir ana tırnaklarını yanaklarına basar
olanca gücüyle
alaşağı çeker deriyi
kerbela eziyetiyle
sine dövülür dibek misali
eylül tüm uğursuzluğuyla çökmüştür
git artık eylül git
yetmedi mi kurbanlar
Git
gidişin ola dönüşün olmaya…
07.09.2007