Köşe Yazısı

EN SEVGİLİ

Cüneyt Gökçe

Cüneyt Gökçe

Tüm Yazıları Gör

ınsanoğlu, -yapısı gereği- en çok sevdiğini korumak kollamak, izlemek ve beraberinde bulunmak ister. Bu sevgi bazen bir kişiye, bazen bir eşyaya, bazen de bir düşünce ve mefkûreye yöneltilir. Hatta bazen sevginin karşılıksız kalması kişiyi mutsuzluğa duçar eder. Öyle ya şairin deyimiyle:

Kişi, her dilediğini elde edemez;

Bazen rüzgâr gemicilerin istemediği yönden esebilir.

Bu noktada asıl önemli olan, sevgide samimi olmak ve içten esen bir sevgi şuuruna sahip bulunmaktır. Kuşkusuz kontrollü sevgi, kişiyi sıkıntıya sokmaz; neyi/kimi, neden ve niçin sevdiğini ya da sevmesi gerektiğini bilmek bu mantığın ana unsurunu teşkil eder.

Sevmek de sevilmek de “karşılık” gördüğü takdirde daha anlamlı hale gelir. Örneğin, Hz. Peygamber’in bizi ne kadar sevdiğini biliyor muyuz, bize ne kadar bağlı ve bağımlı olduğunun farkında mıyız?

Dilerseniz bu sorunun bir cevabını Allah kelamı Kur’an-ı Kerim’den birlikte dinleyelim:

“Size kendi aranızdan öyle bir Peygamber geldi ki zahmete uğramanız ona ağır gelir. Kalbi üstünüze titrer, müminlere karşı pek şefkatli ve merhametlidir.”  ( Tevbe 9/128)

şu sevgiye bakın ki:

a) Her şeyden önce O, bizden biri; aramızdan çıkmış bulunmakta ve Yüce Allah O’nu çok üstün kıldığı halde seviyemize inerek bizi muhatap kabul etmekte ve Rabbinin buyruklarını bizimle paylaşmaktadır. Görevini tam anlamıyla yerine getirmekte ve tebliğ vazifesini ihmal etmemektedir.

b) Bizim zahmete uğramamız ve sıkıntı çekmemiz O’nu çok üzmekte; O’na ağır gelmekte ve son derece üzülmektedir. Kendi sıkıntısına önem vermez ama bizim sıkıntıda olmamıza tahammül edememektedir. Bizim rahatımız için pek çok sıkıntıyı göğüslemekte ve adeta kendisini bizim için feda etmektedir.

c) Bizim uğrumuzda çektiği sıkıntılar sadece fiziki sıkıntılardan ibaret değil; içten ve kalben üzülmekte ve adeta kalbi bizim için titremektedir.

d) Bizim hatalarımızla değil; engin hoşgörü ve müsamahasıyla bize muamele etmekte şefkat ve merhametin zirvesini bizim için kullanmaktadır. Yanlış yapmamıza rağmen O; bize acımakta, üzerimize titremekte ve bizi sevgiyle kucaklamaktadır.  Hatta bu dünyada bizim için çektiği cefalarla yetinmemekte; kendisine tanınacak imkânların en güzelini ahiret yurdunda da bizim için kullanacağını beyan buyurmaktadır.

Kendisine kulak verelim:

“Her Peygamberin, mutlaka kabul edilen müstesna bir duası vardır. Ben, bu istisnai duamı, Allah kısmet ederse, mahşer günü ümmetim namına şefaat olarak kullanmak üzere saklamaktayım. “

Hatta Yüce Allah, kendi zatını sevmemizin Resulüne uymakla ispatlanabileceğini belirtmektedir. Yani, Allah’ı sevdiğimizi iddia ediyorsak, bunun ispatı Resulüne uymaktan ibarettir. Nitekim Yüce Allah buyuruyor ki:

“Ey Resulüm! De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın’. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” (Al-i ımran 3/31)

Evet, görüldüğü gibi; Allah’ı sevdiğini ileri süren mü’min, O’nun Peygamberine uymak ve direktiflerini yerine getirmek durumundadır. Böylece Allah’ın sevgisi ile birlikte af ve mağfiretini de hak eder.

Bizi çokça seven ve içtenlikle üzerimize titreyen Hz. Peygamber’i sevmemiz, her an O’nun hayaliyle yaşamamız ve O’na karşı olan görev ve sorumluklarımızı yerine getirmemiz gerekmez mi?

Çünkü Kur’an’ın deyimiyle:

“Peygamber, müminlere kendi canlarından daha yakındır.” (Ahzab 33/6)

Bize bu kadar düşkün olan Peygamber’in bize bizden daha yakın ve öncelikli olmasından daha doğal ne olabilir ki!

Kur’an, O’nun için yapmak durumunda olduğumuz bir başka görevi de şöyle hatırlatmaktadır:

“şu bir gerçek ki, Allah ve melekleri, o Peygamber’e salât ederler/destek verirler/onun şanını yüceltirler. Ey inananlar! Siz de ona destek olun/onun şanını yüceltin ve ona içtenlikle selam verin.” (Ahzab 33/6)

Bu sevgideki ciddiyetimiz başka sevgilerimiz için de örnek teşkil eder.

Sevgilerimizde samimi olmamız niyazı ile…

 

 

1.325 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Köşe Yazısı

EN SEVGİLİ

Necla Cevheri Saatçi

Necla Cevheri Saatçi

Tüm Yazıları Gör

20 Nisan dünya da en çok sevilen ve en güzel ahlaka sahip insanın doğum günü.

Görülmeden, sesi duyulmadan, ismi geçtiğinde sevenlerinin içini, titretecek kadar sevilmek yaratılanların içinde ancak o’na yakışır. O ki Yüce Yaradan tarafından habibimin seslenişine layık görülmüştür. Dünya onun şerefine yaratılmış, ismi Yaradanla beraber söylenmiştir.

Hz. Muhammed diğer peygamberler gibi bir kavme, bir bölgeye değil tüm insanlara peygamber olarak gönderilmiştir. Kendisine inanların tümü cennete girene dek bekleyecek kadar onları seven ve sahip çıkan yaratılmışların en yücesi ve şereflisi.

Hayatta yaşanabilecek en büyük acıları ve zorlukları yaşamıştır. Daha dünyaya gelmeden babası vefat etmiş, baba sevgisinden, şefkatinden ve korumasından mahrum kalmıştır. 6 yaşında ise annesinden ölüm ile ayrı kalmıştır. Ömrünün sonuna dek paraya tamah etmeden çok refah içinde yaşayabilecekken maddi zorluklarla yaşadı. Hayatın en zor acılarından biri olan evlat acısını yaşamış, evlatlarından sadece Hz. Fatma kendisinden sonra ahirete göç etmiştir.

ınanmayanları tarafından akla gelmeyecek ve çeşitli eziyetlere maruz kalmıştır. Bunlara rağmen hiçbir zaman isyan etmemiş, rabbine sonsuz bir teslimiyet göstermiş ve güvenmiştir.

Tüm insanlara tavsiyelerde bulunmuştur ve onların dünya ve ahrette mutlu bir hayat sürmelerini istemiştir.

Allah’a inancı tavsiye etmiştir ki her insan iman fırsatı üzerine doğar, Aklını doğru kullanan herkes bir Yüce varlık olduğunun farkındadır ve bu varlığın en iyi ve noksansız açıklamasının da yüce Yaradandır.

Namazı tavsiye etmiştir ki bu gün içinde 5 defa maddi ve manevi bir temizlik ve şükran sunma şeklidir. Günün en önemli saatlerinde fedakârlık ederek kılınan namaz maddiyatların önemsizliğin bir işaretidir. Bize her türlü imkânı başımıza kakmaksızın, karşılıksız veren Yaradana karşı bizim bir teşekkür etme biçimimiz.

Orucu tavsiye etmiştir ki Vücudun bir arınma ve dinlenme zamanıdır. Ayrıca maddi yoksunluklar içinde yarı aç yarı tok yaşayan insanları anlamanın en iyi zamanıdır.

Sadaka vermeyi tesviye etmiştir ki bu maddi zorlukta olanlara yardımcı olmamıza vesile olur ayrıca paraya ve onunla sahip olunabileceklere körü körüne bağlanmamıza engel olur.

ıçki ve kumarı yasaklamıştır ki şu anda “içki ve kumar kötülüklerin anasıdır” sloganı tüm insanlar ve kuruluşlar tarafından kullanılmaktadır. ıçki içip sarhoş olan kişi yaptıklarının farkında değildir. Bundan dolayı kendine ve karşısına farkında bile olmadan en kötü zararları verebilir. Bundan dolayıdır ki herkes sarhoş kişilerden çekinir. Kumar ise nice dağları devirip dümdüz etmiştir.

Faizi yasaklamıştır ki ona düşenlere vesile olanlara da dolaylı olarak zarar verir. Faize düşen insanlar çok zor durumlarla karşı karşıya kalır, mal varlıklarını beklide canlarını kaybederler. Faizden kazanç sağlayan küçük bir kısım insan topululuğu olsa da, zarar görenler daha büyük bir kısmı oluşturduğundan kazanç sağlayanlarda bir şekilde etkilenmektedir.

Türkiye ekonomisinin bir türlü düzelmemesine en büyük etmen ödediği faiz gösterilmektedir. Çünkü emek verilerek kazançların büyük bir bölümü faiz ödemelerine gitmekte onlardan faydalanılamamaktadır.

Zinayı yasaklamıştır ki aile birliğinin korunmasının en önemli halkasıdır. ınsanlar karşıya taciz edici şekilde bakmaz. Zarar verecek şekilde davranmazsa herkes huzurlu ve güven içinde evinde yaşar, sokakta yürüyebilir. Zinayı teşvik eden, yaygınlaştıran insanları kötülüklere şevk eden basılı, görsel yayınlar, internetteki siteler yüzünden insanlar bir nevi insanlıklarını kaybetmekte. Bunun en büyük örneğini kısa bir süre önce yaşadık ve tüm millet olarak utanç ve üzüntü duyduk. Barış için insanlık için yürüyen ıtalyan sanatçı insanlığı kaybeden kişi tarafından en kötü muamelelerden birine maruz kalmış ve sonunda canından olmuştur.

Emanete ihanet etmemeyi tavsiye etmiştir ki sahip olduklarımızın hepsi bize birer emanettir. Örneğin bedenimiz bize bir emanettir, ona iyi bakmamızı ve sakınmamızı söylemiştir. Sofradan tıka basa kakmamamızı böylece vücut sağlığımızı koruyabiliriz. Çokça dinleyip az konuşmamızı, konuşurken dikkatli olmamızı tembihlemiştir buda ruh ve beyin sağlığımızı korur. Çünkü dikkatli olursak hem kendimizi hem de karşımızı üzmemiş oluruz.

Bu tavsiyeler çoğaltılabilir, hepsini anlatabilmek isterdim ama oldukça zor.

Herkesin daha yaşanabilir bir toplumda huzurlu, başarılı ve sağlıklı bir yaşam sürmesi dileğiyle

Haftanın Kitabı :  Hz. Muhammed’in Hayatı anlatan bir kitap

Haftanın Sözü: Mümin elinden ve dilinden emin olunan kişidir. (Hz. Muhammed)

 

1.162 Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir