Mehmet Göncü
23 Ocak 2013
Kıymetli okuyucularım, geçen hafta Sayın Başbakanımız Recep Tayyip Erdoğan, TOBB tarafından düzenlenen “Ekmek İsrafını Önleme Kampanyası” konulu bir toplantıda yaptığı konuşmada, ülkemizde yılda 2 milyar ekmeğin çöpe gittiğini, bu israfın da maliyetinin 1,5 milyar lira olduğunu belirtti. Ayrıca her türlü israfın da dinimizce ‘Haram’ olduğunu özellikle hatırlattı.
Başbakanımızın bu konudaki sözlerini dinledikten sonra bugünkü yazımı kaleme aldım.
Gerçekten ekmek israfını kıtlık yıllarını bilmeyen bazı yeni nesiller yapıyor.
Şöyle ki;
Zaman zaman çöp bidonlarına bayatlamış veya artık olmuş diye atılan güzelim yiyecekleri gördükçe içim derinden sızlar ve yeni neslin israf nedenini kıtlığın ne olduğunu ve yaşanan olayları bilmemelerine bağlarım ve bu bağlamda aklıma yokluk yıllarında yaşanmış birçok acıklı olay gelir.
Bu olayların bir kısmını okumuş, bir kısmını da bizzat yaşayanlardan dinlemiştim
Şimdi size anlatacağım birinci hadiseyi konunun tanıklarından olan rahmetli teyzemin kocası Hacı Bahri Yiluzar’ın ağzından dinlemiştim.
Olay şöyle:
“Birinci Dünya savaşı yıllarıydı. 1914-1915 senelerinde doğu illerimizin büyük bir bölümü çarlık Rusya ordularınca işgal edilmişti. Düşman kuvvetleriyle birlikte yaşamak istemeyen sivil halk, bulundukları yerlerini derk ederek güneye doğru göç etmeye başladılar. Biz o tarihte Diyarbakır merkezde oturuyorduk. İlk günler şehir halkı olarak yiyeceğimizi gelen muhacir kardeşlerimizle birlikte paylaşıyorduk. Ancak muhacirlerin sayısı arttıkça, mevcut stoklar tükendi, şehirde kıtlık başladı. Çocuklarını, yaşlılarını yollarda yaşlı gözlerle terk edenlere çok rastladık.
Aç ve hasta olanlar bir lokma yiyecek için ne risklere giriyorlardı, anlatmaya dilim varmıyor. Bir gün 6-7 gencin korumasında fırında pişen ekmeklerden birinin kaçırılma olayını bizzat yaşadım. Orta yaşlı bir adam hızla gelip, gençlerin arasına daldı ve ekmek leğeninden bir ekmek alıp kaçmaya başladı. Gençler şahsı kovalamaya başladılar. Ekmeği kaçıran adam hem koşuyor, hem de ekmeği parça parça koparım ağzına atıyordu.
Nihayet gençler kaçan şahsı mahallenin çeşmesinin yanında yakaladılar ve ekmeği almak için sıkıştırdılar. Şahıs yere diz çöktü, ekmeği kucağında sağlamak için yere yarı vaziyette kapaklandı ve lokma lokma koparıp yemeye devam etti. Bu arada epeyi de tartaklandı ama ekmeği de yiyip bitirdi. Bu nedenle Cenabı Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin ve bir daha da o acı günleri bu millete göstermesin.
İkinci olayı ise bizzat rahmetli annemden dinlemiştim. Bu hadiseyi de annemin anlatımıyla kaleme alalım:
“Seferberlik yıllarıydı. Biz o tarihte Antep’te oturuyorduk. Babam zengin bir adamdı ve nakit parası vardı. Önceden tedbir aldığı için biz kıtlık yıllarının ızdırabını çok çekmedik. O günleri az zararla geçirdik. Bir gün babam eve yaşlı gözlerle geldi. Gördüklerini ev halkına anlatmaya başladı.. ‘Bugün biraz et almak için mezbahaneye gittim. Kesilen bir öküzün kanını fesinin içine dolduran bir tanıdığa rastladım. Kendisine sorduğumda kanı pıhtılaştırıp yemek üzere çocuklarına götüreceğini söyledi. Ben de kendisine ‘kanı yere dök, ben sana yemek üzere bir şeyler yollayacağım’ dedim ve festeki kanı yere döktüm.
Rahmetli babam yarım çuval kadar pestil ve tatlı sucuğu anneme verdi ve tanıdığı adamın evine ailenin yetişkin gençleri muhafazasında yolladı.
Bu üçüncü hadiseyi ise rahmetli Nuri amcamdan dinlemiştim. Savaş yıllarıydı. Halep’ten Urfa’ya geliyordum, azığım yoktu. Açlığım had safhaya gelince atımın dışkısındaki sindirilmemiş arpaları topladım, yıkadım ve bir teneke üzerinde kavurup yedim.
Evet sevgili okuyucularım; bu ve buna benzer kıtlık yıllarında yaşanmış yüzlerce olayı anlatmak mümkündür. Bugün Allah’a şükür eskiye oranla zengin ve imkânı bol bir ülkede yaşıyoruz. Ve gerçekten de gıda üretiminde kimseye muhtaç değiliz ama bu çok boyutlu israf ve bilgisizlik nedeniyle yoksulluk artık bizim de kapımızı zorlayabilir.
Bana göre, israfı önleme konusunda; bireylere, ailelere, kamu kurum ve kuruluşlarına, din adamlarına ve basına çok fazla iş düşüyor.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileğiyle kalın sağlıcakla.