Ali H. Demir
19 Ekim 2011
Eğitim faaliyeti bireysel, toplumsal, örgütsel, yasal birçok alanı ilgilendiren kapsamlı bir olgudur. Kendini geliştirme, öğrenme, okuma, yeni bilgiler, beceriler edinme çabası olarak eğitim bireysel bir faaliyettir. Toplumun geleceği olan çocukların sosyalleştirilmesi, kültürlenmesi, şekillendirilmesi, toplumun ihtiyaç duyduğu insan gücü unsurunun geliştirilmesi çabası olarak eğitim toplumsal bir faaliyettir. Okulların kurulması, işletilmesi, yönetilmesi, eğitimin yönlendirilmesi amacıyla oluşturulan bakanlık, milli eğitim müdürlüklerinin kuruluş ve işleyişi çabaları açısından eğitim örgütsel bir faaliyettir. Eğitime dair yasal düzenlemelerin yapılması, eğitim alanında bulunan herkesin uyacağı kuralların belirlenmesi çabası açısından ise yasal bir faaliyet olarak ele alınan eğitimin irdelendikçe yeni alanları, yönleri ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bilimsel, siyasal, kültürel gibi daha bir çok alanı eğitimin kapsamına dahil ederek ele almak mümkündür. Tüm bu alanlar eğitimle doğrudan veya dolaylı etkileşim içerisinde bulunmaktadır.
Bu kadar çok alanı ilgilendiren eğitim kavramına yönelik çalışmalar da aynı şekilde kapsamlı, karmaşık olacaktır. Eğitimin ilgili olduğu alanlar dikkate alındığında eğitimle ilgili tüm alanların tek bir birim, kişi, makam veya yetkili tarafından düzenlenebileceğini beklememek gerekiyor. Eğitimin bireysel yönü dikkate alındığında eğitimle ilgili çabalar büyük oranda toplumu oluşturan bireylerin tek tek kendilerini ilgilendirmektedir. Tek tek bireylerin çabasına bağlı bir faaliyeti bireylere rağmen bireylerin dışında başkaları tarafından yönlendirmesini beklememek gerekmektedir. Bireysel çabaya bağlı her faaliyet, ilgili olan kişinin kendi özeline ait bir durumdur.
Toplumsal faaliyet olarak eğitim, toplumsal alanda gücü elinde bulunduran birim ve kurumsal yapıların ilgi alanı içine girmektedir. Toplumsal alandaki güç sahibi ise resmi kurumlar/devlet kurumlarıdır. Toplumsal alanda eğitime dair çabalarla ilgili devlet kurumu Milli Eğitim Bakanlığıdır. Milli Eğitim Bakanlığının eğitime dair ortaya koyacağı çabalar toplumsal anlamda eğitim alanına yönelik olacaktır. Toplumsal düzeyde eğitimin düzenlenmesi her ne kadar Milli Eğitim Bakanlığının görev alanına girse de bu faaliyetlerin ekonomik, siyasal ve sosyal boyutları dikkate alındığında Milli Eğitim Bakanlığının sınırlarını da aşan yönlerin varlığı görülmektedir. Bu nedenle toplumsal bir faaliyet olan eğitimi ele alırken sadece Milli Eğitim Bakanlığını dikkate almak hatalı sonuçlara ulaşmaya neden olabilir.
Eğitim faaliyetinin bu çok yönlü yapısı bu faaliyetlerin etkin bir şekilde yönlendirilmesini zorlaştırmaktadır. Ülkemizde uzun yıllar boyunca süren siyasal, sosyal, ekonomik, örgütsel sorunlar, her alanı olduğu gibi eğitimi de doğrudan etkilemiştir. Özellikle siyasal alanda görülen istikrarsızlık toplumun her alanda karşı karşıya kaldığı sorunların çözümünü güçleştirmiş, sorunların karmaşıklaşması, büyümesi ve kökleşmesi sonucunu doğurmuştur. Devlette devamlılık esastır anlayışı olmasına rağmen gerçekte siyasal istikrarsızlık her alandaki sorunlara çözüm bulunmasını güçleştirmiştir. Kurumların varlığı devam etse bile kurumların işleyişinde en önemli etken olan insan unsuru kurumsal işleyiş sürecinde kendinden beklenen işlevleri yerine getiremez hale gelirken uzun vadeli işlevlere odaklanmak yerine günlük rutin işlerin yerine getirilmesinden başka bir işle uğraşmaz hale gelmiştir. Zamanla ortaya çıkan bürokratik kültür kendine özgü gelenekler, uygulamalar, kurallar oluştururken ülkede yaşanan istikrarsızlık her alanda yaşanan sorunların çözümüne katkı yapmaktan çok bürokratik kültürün kendi içine kapanmasına yol açmıştır.
Son yıllarda ortaya çıkan siyasal istikrar toplumsal alanda var olan birçok sorunun çözümüne yönelik olumlu gelişmelere yol açmakla birlikte özellikle eğitim konusunda olması gereken noktaya hala gelinebilmiş değildir. Geçmişte hiç olmadığı kadar güçlü bir şekilde eğitimin arkasında var olan siyasal destek bu dönem için büyük bir fırsat olarak görülmesi gerekir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren gelen Milli Eğitim Bakanlarının çalışma sürelerine bakıldığında 1940’larda yedi yılı aşan süreyle bakanlık yapan Hasan Ali YÜCEL sonrası ikinci sırayı alan Hüseyin ÇELİK bu dönemde bakanlık yapmıştır. Hüseyin ÇELİK’in uzun süren bakanlığı siyasal istikrar açısından olduğu kadar eğitim açısından da önemli bir durumdu. Bu şansın gerektiği gibi değerlendirilip değerlendirilmediği hususu ayrı bir tartışma konusu olmakla birlikte eğitim alanındaki önemli sorunların hala devam ettiği dikkate alındığında önemli bir fırsatın yeterince değerlendirilemediği söylenebilir.
Eğitim faaliyetinin sahip olduğu kapsamlı ilgi alanı faaliyetlere yönelik yapılacakların da dağınık bir alana yayılmasına neden olmaktadır. Eğitimin toplumsal, örgütsel ve yasal anlamda geliştirilmesi gereken alanları ile ilgili olarak siyasal gücün de desteği ile acil düzenlemelerin yapılmasına ihtiyaç büyük oranda devam etmektedir. Eğitimin iç ve dış unsurlardan kaynaklanan sorunlarının çözümüne yönelik planlı çalışmalar yapılması gerekiyor. Son yıllarda yapılan düzenlemeler eğitim alanında önemli değişimlerin yaşanacağına dair işaretler vermekle birlikte yapılanlara nitelik ve nicelik yönüyle bakıldığında sağlıklı, sistemli, planlı ve ne yaptığını bilen bir yaklaşımın hala çok uzağında bulunulduğu izlenimi vermektedir.
Yasal düzeyde son yıllarda yapılan değişikliklerin etkilerini beklemeden yapılan üst üste başka değişiklikler adeta neyin ne olduğunu bilinmez hale getirmiştir. Merkez teşkilatının yapısına yönelik radikal değişiklikler eğitimin işleyişini de büyük oranda etkileyecek gibi görünmekle birlikte ana çerçevenin belirsizliği rotayı da belirsizleştirmektedir. Eğitime dair bu düzenlemeler yaşanan sorunların çözümüne olumlu katkı yaptığı oranda kalıcılığını sağlayacaktır. Ancak eğitime dair sorunları kısa sürede çözülecek türde görmemek gerekmektedir.
Yönetici atama ve seçme sistemindeki belirsizlikler, personel değerlendirme sistemine yönelik belirsizlikler, eğitim öğretimin başlaması sonrası yapılan ani ve beklenmedik program değişiklikleri, orta öğretim sisteminin ne olacağına dair karmaşa, SBS karmaşası, Üniversiteye geçiş sistemi karmaşası, rotasyon karmaşası, denetim sistemine yönelik son üç yıl içinde ortaya çıkan karmaşa, ders ücret sistemindeki belirsizlikler, personel arasında sürüp giden ücret dengesizliklerine ilişkin ne olacağı belli olmayan çalışmalar, yönetici-öğretmen-denetim elemanı arasındaki haklardaki dengesizlikler, amacına ulaşamamış norm kadro uygulamaları, sözleşmeli-kadrolu öğretmen görevlendirme karmaşası, atanamayan öğretmen sorunları, kör topal işleyen ilköğretim programlarına karşın hiç işlemeyen ortaöğretim program uygulamaları, modası geçmiş, tarihte kalmış olmasına rağmen varlığını sürdüren eğitime yönelik özel kanunların uygulanması/uygulanmaması karmaşası, sisteme oturamamış, kişiye, meslek gruplarına ve gidilecek coğrafi bölgelere göre farklı işleyen tayin uygulamaları, ne olacağı belirsiz öğretmen kariyer basamakları uygulaması, bağış alan/almayan kurumlar gibi saymakla bitmeyecek sorunlar yumağı eğitim alanında önemli buz dağları olarak karşımızda dururken sistemin niteliğine yönelik daha ayrıntılı değerlendirmeleri gerektiren diğer sorunlar da sırada beklemektedir.
Tüm bu alanlarda yaşanan sorunlar eğitim faaliyetinin toplumsal, örgütsel, yasal yönlerini ilgilendirmektedir. Bu sorunlar daha çok eğitimin iç işleyişinden kaynaklanmaktadır. Eğitime dair sorunlar her ne kadar tek yönlü ve tek bir kurum veya kuruluşun çabasıyla çözülemeyecek de olsa eğitim sisteminin kendisinden kaynaklanan sorunlar çözülmeden dıştan gelen sorunların çözülmesini de beklememek gerekmektedir. Toplumsal, örgütsel ve yasal sorunlar sistemin sorun üreten yapısını gidermeden çözülemeyecektir. Bu nedenle eğitim sisteminin sorun üreten yapısının öncelikle çözülmesi gerekmektedir. Sistemin sorun üreten yapısını olumlu bir hale getirilmek bütüncül bir çerçevede birbiriyle tutarlı düzenlemelerin yapılmasını gerektirmektedir. Eğitimin ilgili olduğu alanlar dikkate alınarak geliştirilecek kendi içinde tutarlı bir sisteme dayanan yapı, yapıyı oluşturan ve işleyişe etki eden her unsurun dikkate alındığı bir yönetim anlayışı ile yapılacak istikrarlı, planlı ve programlı çalışmalar sistemin sorun üreten değil sorun çözen bir yapı ve işleyişe kavuşmasını sağlayacaktır.
Soru, görüş ve değerlendirmeleriniz için….
Ali Hikmet Demir [email protected]