Ali H. Demir
19 Aralık 2006
Okulda eğitimin, öğretimin kalitesini arttırmak kimin görevidir? Eğitim öğretimin kalitesinden kast edilen nedir? Yönetici başında bulunduğu kurumun var oluş amacını kavramış olması gerekir. Kurumu bir araç olarak etkili kullanabilmesi gerekir. Okulun varoluş amacının bilinmesi onun etkili kullanımının da ön şartıdır. Yönetici olan kişi okulu kuran iradenin amacını iyi benimsemiş olması, kavramış olması gerekir. Okul genel sistemin parçası durumundadır. Genel sistem okulu kurar, oluşturur, işletecek olanları belirler. Okulu işletecek olanlar yöneticiler, öğretmenler ve diğer personeldir. Okulda üst sistemin belirlediği çalışmalar yapılır. Eğitim faaliyeti bilimsel yöntemlere dayalı olarak yapılırsa sonuca ulaşır. Eğitim bilimi kendine has kuralları, ilkeleri, yöntem ve teknikleri olan ve sürekli gelişme içinde bulunan bir alandır. Eğitim bilimi aracılığıyla bireylere bir takım bilgiler verilir. Beceriler kazandırılır. Değerler ve tutumlar edinmesi sağlanır. Bilgi ne işe yarayacak? Hangi tür bilgi verilecek? Hangi tür beceriler kazandırılacak? Değerler ve tutumların hangileri öğretilecek? Bilgiler nasıl gruplandırılacak? Tüm bunların önceden belirlenmesi gerekir. Bu alana da müfredat ismi verilmektedir. Müfredatın içinde öğretilecek alanlar çeşitli dersler şeklinde belirlenmiştir. Bu derslerde verilen bilgiler alanın özelliğine göre değişmektedir. Bazı derslerde verilen bilgiler zamana, zemine ve kişiye göre değişmez. Bazıları ise değişir. Matematiksel bilgiler kişiye, zamana ve zemine göre değişmeyen bilgilere örnektir. Müfredatla belirlenen dersler bireylerin bedensel, zihinsel, sosyal, kültürel, duygusal yönlerden gelişmesini hedefler. Müfredatla belirlenen derslerde öğrenilecek/öğretilecek konular gelişigüzel bir şekilde verilemez. Bunlar bireylerin düzeylerine uygun olması gerekir. Bilgi öğretimi, beceri öğretimi, değer ve tutum öğretimi, davranış öğretimi okulda olması gerekir. Hangi bilgi, beceri, davranış, değer ve tutumlar öğretilecek sorusu üzerinde yönetici ve öğretmenler arasında fikir birliği olması gerekir. Müfredatı yani neyin öğretileceğine eğitim uzmanları karar verir, belirler. Buna nasıl karar verirler? Bireye ve topluma ilişkin araştırmaların sonuçları uzmanlara bu bilgiyi kazandırır. Bunun dışında sistemi kuran hakim iradenin talepleri de uzmanlara yol gösterir. Uzmanların kendi düşünceleri de yine bu belirlemede etkili olur. Ancak öğretilecek şeylerin belirlenmesi yeterli değildir. Bu bilgileri öğretecek olanların da belirlenmesi gerekir. Nelerin öğretileceğini belirleyenlerle öğretilecekleri öğretecek olanlar aynı kişiler değildir. Öğretilecekleri belirleyenler eğitim uzmanları, belirlenenleri öğretecek olanlar öğretmenler, öğrenecek olanlarsa öğrencilerdir. Öğrenciler sınıfa gelinceye kadar ailelerinin yanında büyüyüp gelişirler. Aileler çocuklarını dünyaya getirirler, büyütürler. Kendi düşüncelerine, bilgilerine, becerilerine göre çocuklarını büyütürler. Okul çağı gelince öğrenciler okula gelirler. Okullar çocukları kendi kuruluş amaçları doğrultusunda şekillendirmeye çalışır. Her üç unsurun çalışma alanları, özellikleri farklıdır. Müfredatın içinde bilgi var, beceri var, değer, davranış ve tutumlar vardır. Bunların tümü eğitim müfredatını oluşturur. Müfredatın verileceği alan okul, müfredatı verecek olanlar öğretmenler, müfredatı okul ortamında farklı özelliklere sahip bireylere yönelik olarak öğretmenlerce verilmeye çalışılacaktır. Öğretmenler müfredatı verirken uygun yöntemleri, teknikleri, araç-gereçleri kullanmaları gerekir. Öğrencilerin şekillendirilmesi işinden okulda öğretmenler sorumludur. Öğretmen eğitim öğretim faaliyetinin nasıl yürütüleceği konusunda yetiştirilmiş kişidir. Ne yöneticilerin ne öğretmenlerin ne de eğitimle ilgili diğer kişilerin tek başına eğitimle ilgili hedefleri gerçekleştirebilmesi mümkün değildir. Hangisi daha önemlidir sorusuna da tam olarak cevap verebilmek mümkün değildir. Tüm bu çalışmaların planlanması, organize edilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bu işleri yapacak olanlarsa yöneticilerdir. Okul yöneticileri bir okula ilişkin işleri yapacaktır. Tüm okullarda yapılacak benzer çalışmaları yine birilerinin düzenlemesi gerekir. Bu durumda devreye yeni farklı kişilerin girmesi gerekecektir. Okullarda yapılan faaliyetlerin planlanması, organizasyonu ve denetlenmesi ayrı bir uzmanlık alanıdır. Bir işi planlayacak, organize edecek ve denetleyecek olanın o işi en az yapacak kişiler kadar iyi bilmesi gerekir. Yani yönetici olacak kişinin öğretmenin yaptığı işten haberdar olması, yapılacak işin mahiyetini iyi bilmesi gerekir. Tüm okullarla ilgili işleri planlayacak, organize edecek ve denetleyecek olan kişinin de yine okullarda yapılan işlerin mahiyeti hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Tüm bu aşamalardan hangi noktanın kritik nokta olduğunun iyi tespit edilmesi gerekir. Böylece hangi noktaya yoğunlaşılması gerektiğine doğru bir şekilde karar verilmiş olunur. Eğitim sisteminin istenen ürünleri verebilmesi için planlanması gereken alanların çokluğu ve çeşitliliği yanında kapsadığı alan dikkate alındığında kaliteyi yakalamanın ne kadar zor ve zaman alıcı olduğu daha rahat görülebilir. Eğitim sistemimiz bu anlamda devasa bir yapıya sahiptir. Altmış-yetmiş bine yaklaşan okul sayısı, altı yüz-yedi yüz bine yaklaşan öğretmen sayısı, on milyonu aşan öğrenci sayısı ile dev gibi bir kitleyle karşı karşıyayız. Böylesi devasa bir yapıda başarı ancak rasyonel bir yapılanma, kararlı bir yönetim sistemi, etkin bir katılım, adil ve güçlü bir denetim ve değerlendirme sistemi, uyanık ve gönüllü bir toplumsal destekle elde edilebilir. Sistemimizin mevcut işleyişinde ise kararlı bir işleyişten söz etmek mümkün görünmemektedir. Eğitim sistemimiz adeta bir yap boz tahtasına dönmüş durumdadır. Etkin bir katılımdan da söz edilememektedir. Zira eğitime dair kararlar üstten alta bir yön takip edilerek alınmaktadır. Denetim ve değerlendirme sistemi ise büyük sorunlarla karşı karşıyadır. Personel değerlendirme, başarı değerlendirme, performans değerlendirme, sistem değerlendirme, Yönetici seçme ve yetiştirme mekanizmalarında büyük alt yapı ve üst yapı sorunları yaşanmaktadır. Böylesi bir sistemde başarı daha çok bireysel çabalara bağlı kalmakta ve sonuçta kısa süreli ve lokal kalmaktadır. Yaşanan sorunlardan hareket ederek sistemin analiz edilmesi alışkanlığının tüm örgütlerde kazandırılması gerekir. Bu durumda sorun odaklı bir yönetim anlayışının yaygınlaşması gerekir. Ortaya çıkan sorunlar irdelenmeli, sorunun nereden kaynaklandığının iyi tespit edilmesi gerekir. Sorun yaratan alanlar belirlendikten sonra bu sorunları giderecek olan ilgili tüm birimlerin katkısı, katılımı, çalışması sağlanmalıdır. Bunun yapılabilmesi için ilgili tüm alanlara etki edebilecek bir yapı, makam, irade, yetkili bir organ olması gerekir. Aksi takdirde yaşanan sorunlar çözülemez. Sistemde sürekli sorun üreten bir parça varken sistemin istenen niteliğe sahip ürün ortaya koyabilmesini beklemek hayalden başka bir şey değildir. Bunu yapacak olanlarsa sistemi yönetenlerdir.