Ali H. Demir
15 Kasım 2011
Eğitim faaliyetlerinin amacına ulaşması eğitim sisteminin kuruluş amaçlarını gerçekleştirmesi anlamına gelmektedir. Tersine amacına ulaşmayan her faaliyet de eğitim sisteminin boşa işlediğinin, toplumun eğitim alanına aktardığı kaynaklarının boşa harcandığının işareti olarak sayılabilir.
Günümüzde örgütsel yapıları işletenler, üretim sürecinin sonunda yapılacak bir değerlendirme sonrası sistemde yeniden düzenleme çalışmalarının yapılmasını çok geç olarak kabul etmektedirler. Ayrılan kaynakların heba edilmesinin artık tahammül edilmez bir hal olduğu kabul edilmekte ve bu durumun önüne geçecek yeni yönetsel anlayışlar ortaya atılmaktadır. Artık kaynakları heba etmeksizin tam ve doğru uygulamaların bir defada yapılmasını sağlama yolları araştırılmaktadır. Bu araştırmalar verimlilik kavramını gündeme getirmiştir.
Verimlilik kavramı her türlü örgütsel yapılar, kurumlar için çok önemli bir hale gelmiş durumdadır. Eğitim sistemimizin de bu anlamda yeni baştan ele alınması, elden geçirilmesi, değerlendirilmesi, düzenlenmesi gerekmektedir. Eğitim faaliyetlerinde, verimlilik kavramının sistemin her kademesindeki yöneticiler tarafından ama özellikle de üst düzey yöneticileri tarafından mutlak surette ele alınması, işleyişin verimlilik ilkeleri doğrultusunda düzenlenmesi için önlemler alınması gerekmektedir.
Fabrika üretimi benzeri faaliyetlerde sürecin her aşamasını adım adım gözlemek, sürecin sonunda istenmeyen hususlar, durumlar, ürünler, çıktılar varsa sistemi yeni baştan dizayn ederek yeni baştan işe koyulmak imkanı varken eğitim faaliyetinde böyle bir durum söz konusu değildir. Eğitim faaliyetlerine konu olanlar insanlardır. Özellikle de yetişmekte olan insanlar konu olduğunda bu durum çok daha büyük bir öneme sahiptir.
Verimlilik kavramının temelinde harcanan her tür kaynakla elde edilen ürün arasındaki karşılaştırmada ürün lehine bir durumun ortaya çıkması beklentisi vardır. Bu yönüyle verimlilik kavramı ölçme-değerlendirme, denetim-kontrol kavramları ile çok yakından ilgili bir kavram olarak görünmektedir. Üretim sürecinde harcanan insan ve madde kaynakları ile sürecin sonunda ortaya çıkan ürünün karşılaştırılması, kıyaslama yapılması ve sonucunda bir değerlendirme yapılarak karara varılması verimlilik sürecini kısaca özetlemektedir. Bu süreci eğitime uygulamak insan yetiştirme süreci olarak görülen ve oldukça önemli insan ve madde kaynaklarının ayrıldığı bir alan olan eğitim sürecinde verimliliğe duyulan ihtiyaç çok daha fazladır.
Eğitimde verimlilik sürecine ilişkin değerlendirme yaparken eğitim uygulamalarının, eğitimin ilgili olduğu alanların, eğitim sürecine etki eden ekonomik, sosyal, yönetsel, örgütsel, bireysel birçok unsurun dikkate alınması gerekir. Bu yönüyle eğitim alanında verimlilik konusunda değerlendirme yapmak oldukça kapsamlı bir çabayı gerektirmektedir. Böylesine kapsamlı bir çabayı tek bir yazının sınırları içine sığdırmaya çalışmak yerine eğitim uygulamalarında görülen hususlar, okul ve diğer kurumlarda karşılaşılan olumlu ve olumsuz durumlar, verimliliğin can alıcı unsurlarından olan yönetim ve denetim sürecini önceleyen, eğitimde öğrenci niteliklerini geliştirme sürecini ve eğitime ayrılan kaynakların yerinde kullanımı hususlarını içeren bir bakış açısıyla genel bir değerlendirme yapılması çok daha rasyonel bir yaklaşım olacaktır.
Eğitim öğretim faaliyetleri eğitim sisteminde yıllık faaliyetler şeklinde düzenlenir. Öğretim yılı sonunda öğrencinin durumuna ilişkin bir değerlendirme yapılabildiği takdirde öğrencinin o yıl için istenen şekilde yetişip yetişmediğine yönelik bir değerlendirme yapılabildiği halde gecikmiş bir değerlendirme olarak nitelenirken bir de öğretim kademesinin sonunda veya birkaç öğretim kademesi geçtikten sonra yapılacak değerlendirme sonrası geri dönüşün imkansızlığı daha da büyüktür. Oysa eğitim sistemimizdeki uygulamalara bakıldığında, öğrencilerin eğitim öğretim yılı sonundaki durumlarına ilişkin bir değerlendirmenin hemen hiçbir zaman yapılmadığını, yapılamadığını görmekteyiz. Öğrencilerin durumlarına ilişkin bir değerlendirme eğitim sistemimizin hemen hiçbir aşamasında yapılmamaktadır. Sadece üst öğrenime geçişte fazla talep olan okullara yönelik olarak sıralama amaçlı SBS, YGS, LYS gibi sınavlar yapılmaktadır. Bu sınavlar ise sadece üst öğrenime girişte nitelikli diye düşünüldüğü için herkesin talep ettiği okullara kimin girip kimin giremeyeceğine karar vermede kullanılmaktadır. Bu yönüyle bu sınavları bir durum değerlendirme aracı olarak kabul etmek mümkün değildir. Dolayısıyla eğitim sistemimiz içinde verimlilik açısından, eğitim öğretim faaliyetlerinin istenen nitelikte yapılıp yapılmadığını görme açısından bir değerlendirmenin yapıldığı söylenemez. Bu durum eğitim sistemimiz içinde eğitim öğretim faaliyetlerine yönelik, öğrencinin aldığı eğitim faaliyetlerinin niteliğine yönelik verimlilik odaklı bir yaklaşımın olmadığını göstermektedir.
Eğitime yönelik verimlilik temelli değerlendirmelerin, iç verimlilik adı altında eğitim sistemine giren kişilerin, sistemden mezun olma oranları itibariyle karşılaştırılmasına dayalı değerlendirmelerden hareketle, sistemin verimliliği konusunda yargılarda bulunulduğu hususları, literatürdeki kimi çalışmalarda görülmektedir. Eğitim sistemine giren ve sistemden çıkan oranına bakarak yapılacak değerlendirme, nicel anlamda bir verimlilik göstergesi olarak ele alınabilir. Ancak bu eğitime yönelik çok yüzeysel bir verimlilik göstergesidir. Eğitim sisteminde nicelik kadar niteliğe yönelik verimlilik değerlendirmelerine de ihtiyaç bulunmaktadır. Bu tür verimlilik anlayışının getirdiği uygulamalar sistemimizde sınıfta kalma uygulamalarının kaldırılmasını getirmiştir. Buna karşın sisteme giren herkesin sistemden çıkmasının sonucu olarak niteliğin daha da düşmesini getirmiştir. Nicel anlamda verimlilik sağlanmaya çalışılırken nitel anlamdaki verimliliğin düşmesine yol açılması bir kısır döngüye dönüşmüş görünmektedir.
Eğitim sistemi üretim yapan, topluma hizmet sunan bir örgüt olması nedeniyle verimlilik temelli değerlendirmeler yapılmasını gerektirmektedir. Eğitim faaliyetinin sadece belirlenmiş programların sınıflarda öğretmenler tarafından öğrencilere yönelik olarak kendi kişisel becerileri ölçüsünde uyguladıkları çalışmalar olmaktan çıkması, çıkarılması gerekmektedir. Bunun sağlanabilmesi ancak okul, sınıf, sistem düzeyinde süreç, personel ve faaliyetlerin verimlilik ilkelerine göre değerlendirilmesi ile mümkündür.
Öğrenci okula geldiği andan itibaren eğitim öğretim faaliyetlerine dahil olur. Bu faaliyetlerde öğretmenin can alıcı önemi vardır. Öğretmen uzmanlık bilgisini kullanarak öğrencilerde bilgi, beceri, tutum, davranış, alışkanlık ve değerler geliştirmeye çalışır. Eğitim faaliyetinin sonunda yapılacak değerlendirmede öğrencide istenen hususlar gerçekleştirilmemişse öğrencinin yeniden başa döndürülerek yeniden aynı süreçlerden geçirilmesi mümkün değildir. Bu nedenle öğretmenlerin sisteme girişinden önce, daha yetişme döneminden itibaren sistemin istediği nitelikte olmalarının sağlanması gerekmektedir. Bu ise etkin bir üniversite-bakanlık işbirliğini gerektirmektedir. Üniversiteler mezunlarını alanda mutlaka takip edip yetiştirdikleri kişilerde yaşanan sorunları görüp ona göre iç sistemlerinde düzenlemelere gitmesi gerekmektedir. Sisteme giriş anından itibaren de öğretmenlerin verimlilik anlamında takip edilmesi, gelişmelere göre yetiştirilmesi, yönlendirilmesine de ihtiyaç bulunmaktadır.
Eğitim öğretim faaliyetlerinin, bu faaliyetleri bünyesinde barındıran eğitim kurumlarının, kurumlarda görev yapan tüm personelin verimlilik ilkeleri yönünden değerlendirilmesi eğitim alanında yapılan her türlü harcamanın, yatırımın gerçek anlamda yerine ulaşıp ulaşmadığını belirleme açısından önem taşımaktadır. Bu değerlendirme eğitim sistemini yönetenlerin topluma karşı da önemli bir sorumluluğudur. Toplum da bu konularda bilgilendirilme hakkına sahiptir. Oysa yine eğitim sistemimiz içinde personelin verimliliğine yönelik olarak da hemen hiçbir değerlendirme yapılmamaktadır. Geçmişte var olan ve oldukça çağ dışı ve yararsız kaldığı için ortadan kaldırılan sicil sisteminin yerine mutlak surette verimlilik odaklı bir sistemin geliştirilmesi gerekmektedir. Dünyadaki hiçbir rasyonel örgüt sahip olduğu insan gücünün niteliklerine yönelik değerlendirme yapmaksızın verimlilik odaklı çalışamaz.
Eğitime yönelik yapılan yatırımlar önemli. Bunu hiç kimse inkar edemez. Yapılan yatırımlar hiçbir zaman boşa gitmeyecektir. Ama bu kadar israf, bu kadar düzensiz dağıtım, kontrolsüz hareket eğitime yarar yerine zarar getirecektir. Zira büyük kaynak aktarımı yapılan bir alanda, aslında kaynakların plansız, programsız, denetimsiz bir şekilde adeta israf edildiği görüntüsü verilmesinin ardından istenen sonuçlar alınamayınca toplumda, kişilerde ümitsizlik ortaya çıkacaktır. Bu kadar masraf yapılıyor ama yine de istenen sonuçlar alınamıyor diye düşünülürse eğitime yönelik yapılan yatırımların sonuçsuz kaldığı düşüncesine saplanan insanlar bu alanı ihmal etmeye başlayabilir. Oysa yapılan yanlış planlama, düzensiz dağıtım, kontrolsüz kaynak aktarımından başka bir şey değildir. Bu uygulamaya ise dünyanın en zengin bütçesine sahip olan devletler bile dayanamaz. Talim Terbiye Kurulu Başkanlığı da yapmış olan İrfan ERDOĞAN’ın “Eğitim Sistemi” isimli eserinde eğitime ayrılan kaynakların yetersizliği yanında ayrılan kaynakların etkili kullanılamamasının da önemli bir sorun olduğunu dile getiren değerlendirmeler yaptığını herkes hatırlayacaktır. Bu anlamda eğitim sistemimize yönelik ayrılan kaynakların ne yazık ki etkin kullanılamadığını, israf edildiğini, gelişigüzel araç dağıtımlarının okulları teknolojik veya klasik araç gereç çöplüğüne dönüştürdüğünü, dolayısıyla verimsizliğin had safhada olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
Hangi boyutta olursa olsun hemen her okulda internet bağlantısı olan, bilgi teknoloji sınıflı okulların sayısı son yıllarda büyük bir hızla artmıştır. Elektronik araçların okullarda böylesi bir hızla artması eğitim alanına yönelik yatırımların bir göstergesi olarak görülüp sevindirici bir durum olarak algılanabilir. Teknolojik ürünlerin sınıflara girmesi sevindirici olmakla birlikte yeterli bir durum değildir. Teknolojik ürünlerin varlığına rağmen okulların çoğunda bu araçlar etkin bir şekilde kullanılamamaktadır. Teknolojik ürünler öğretmenin işini kolaylaştırdığı kadar zorlaştırmaktadır da. Zira teknolojik ürünler sınıf ortamında etkinlik çeşitliliğini getirdiği için bu çeşitlilik etkin bir planlamayı, sınıf içi öğrenme sürecinde kullanılacak araç gereç, materyal ve teknolojik ürünlerin öğrenmeyi kolaylaştıracak şekilde düzenlenmesi, zamanı geldiğinde de öğrencilere sunulması gerekmektedir. Bu ise öğrenme öğretme sürecine hakim olmayı, teknolojiyi çok iyi kullanmayı, zamanı çok iyi yönetmeyi, program hakimiyetini, öğrencilerin çok iyi tanınmasını her şeyden önce de çok iyi bir fiziksel alt yapıyı gerektirmektedir. Oysa yapılan araştırmalarda, sistem içinde karşılaşılan sorunların niteliğinde, eğitim ortamlarının ve öğrenme öğretme süreçlerinin analizinde gerekliliklere ilişkin önemli sorunlarla karşılaşılmaktadır. Her şeyden önce okullar ve sınıflar önemli fiziksel alt yapı sorunları içindedir. Öğretmenlerin teknolojiyi etkin kullanmasında önemli eksiklikler vardır. Program uygulamaları eğitim sisteminin içinde henüz oturmamış durumdadır. Kademeler arası program uygulamalarında önemli eksiklikler söz konusudur. Öğretmenlerin öğrenme öğretme sürecinde teknoloji kullanmak yerine geleneksel yöntemleri bırakamadıkları gözlenmektedir. Bu olumsuzluklar eğitim alanına yapılan teknoloji odaklı yatırımlardan büyük oranda verim alınamadığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Okullara gönderilen her türlü teknolojik araç gerecin kullanım düzeyine ilişkin merkezi bir anlayışla değerlendirme yapılabilmesi mümkün değildir. Oysa sistemdeki uygulamalar konusunda değerlendirme yapılmaksızın kaynakların verimli kullanıldığına dair bir yargıya varabilmek de yine mümkün değildir. Sistemde var olan on binlerce okulun tümünü bir anda etkili bir şekilde teknoloji kullanımı açısından değerlendirmeye tabi tutulabilmesi imkansızdır. Bu anlamda okul ve kurumlar bazında daha dar alana özgü değerlendirme çalışmalarının ise mutlaka yapılması gerekir. Bu ise ancak etkin bir yönetim ve denetim sisteminin kurulması ve işletilmesi ile mümkündür. Ancak Milli Eğitim Bakanlığında yönetim ve denetim sistemlerinin kuruluş, işleyiş ve gelişim süreçlerine bakıldığında önemli sorunların var olduğu görülmektedir.
Eğitimde verimlilik alanındaki çalışmalar ancak sistemin üst düzeyinde bulunanlarda verimlilik odaklı bir bakışın, anlayışın ortaya konması ile yapılabilir. Eğitim sistemini yöneten, işleten, geliştiren, değerlendiren bakanlık merkez teşkilatında bu yönde bir anlayışın gelişmesi, iradenin ortaya çıkması en etkili unsurların başında gelmektedir. Bu yönde ilk adımı bakanlık merkezinin atması gerekmektedir. Yasal ve yapısal düzenlemeler olmaksızın böyle bir uygulamayı sistemin içinde birilerinin kendiliğinden yapabilmesi mümkün değil.
Merkezi düzeyde alınacak etkin kararlar sonrası oluşturulacak etkin, şeffaf, katılımcılığı esas alan bir yapı sorunların çözümünde ilk adımdır. Sistemin süreklilik arz eden bir çerçeve içinde işletilmesi, günü birlik değişmeyen uygulamalara karşın sorun odaklı bir yaklaşım, eğitim sisteminin her düzeyinde geçerli olacak gerçek anlamda liyakati önceleyen bir seçme ve yetiştirme sistemi, etkin bir yöneltme ve rehberlik sistemi, sorunların çözümünde görüşlerine önem verilen etkin bir denetim sistemi gibi hususlar verimlilik anlayışının oluşmasında, gelişmesinde temele konulması gereken başlıca unsurlardır. Bu alanlarda değişim olmaksızın yapılacak çalışmalar günü kurtarmaktan öte gitmeyecektir.
Eğitimde verimlilik kavramına yönelik yapılması gereken çalışmalarla ilgili olarak sınırlı bir yazı çerçevesinde kalan bu değerlendirmede dahi karmaşık, kapsamlı faaliyetlerin ipuçları verilmeye çalışılmıştır. Eğitimin kapsamı, eğitimin kademeleri, iç ve dış unsurları itibariyle eğitimin yapısı, eğitimin ilişkili olduğu diğer alanlar, insan unsuru, sistem unsuru, araç gereç ve personel unsuru, yönetim ve denetim unsuruna yönelik değerlendirmelerin her biri eğitimde verimlilik kavramıyla doğrudan ilgili unsurlardır. Tüm bu unsurları dikkate almaksızın yapılacak değerlendirmeler, verimliliğe yönelik yapılacak çalışmaları uzatacak hatta sonuçsuz bırakacaktır. Ancak bu unsurların hepsini birden kapsayacak reform türü yaklaşımlara da fazla prim verilmemesi gerekiyor. Zira toplumlara yönelik değişiklere reform anlayışı ile yaklaşmak yerine küçük adımlarla ama uzun vadeli, sistemli, bilinçli, gönüllülük esasına ve ekip çalışmasına dayalı çalışmalarla yaklaşılması daha gerçekçi olacaktır.
Ali Hikmet DEMİR
Soru ve Görüşleriniz için….