Ömer Elçi
6 Ocak 2016
Genç
adam iyi bir terziymiş. Bir dikiş makinesi ve küçücük bir dükkanı varmış.
Sabahlara kadar uğraşıp didinir ama pek az para kazanırmış.
Çok
soğuk bir kış gecesi dükkânı kapatırken elektrik sobasını açık unutmuş ve çıkan
yangın onun felaketi olmuş. Artık ne bir
işi varmış ne de parası.
Günler
boyu iş aramış ama bulamamış. Yük taşımış Bulaşıkçılık yapmış , yine de evinin
kirasını ödeyecek kadar kazanamamış.
Sonunda
ev sahibinin de sabrı taşınca küçük bir bavula sığan eşyalarıyla sokakta bulmuş
kendini.
Mevsim
kış, hava ayaz olsa da adamın köşedeki parktan başka gidecek yeri yokmuş.
Bir
sabah iş arayacak derman bulamamış bacaklarında. Açlıktan ve soğuktan bitkin
bir şekilde bankta otururken kocaman bir araba yanaşmış kaldırıma.
Arka
kapıyı açmaya çalışan şoförü kızgınlıkla yana itmiş arabadan inen yaşlı adam;
“yalnız bırakın beni, parkta dolaşırsam belki sinirim geçer” diye
söylenmiş. Zengin bir işadamı olduğu belli olan ihtiyar bir kaç adım attıktan
sonra bankta titreyen terziyi görmüş.
Terzi,
adamın üzerindeki paltoya bakıyormuş dikkatle. Birden siniri geçen ihtiyar;
”Zavallı adamcağız kim bilir nasıl üşüyordur, Ona nasıl yardım etsem acaba?”
diye düşünmeye başlamış.
Oysa
terzinin düşlediği paltonun sıcaklığı değilmiş. O, çok kalın ve kaliteli bir
kumaştan üretilen bu paltonun sahibine hiç de yakışmadığını ve onun vücuduna
uygun şekilde dikilmediğini düşünüyormuş.
Yaşlı
işadamı terzinin yanına yaklaşıp, ”Ne o evlat,bu ayazda parkta donmuşsun.
İstersen paltomu sana verebilirim” deyince ”Hayır, teşekkür ederim. Ben
sadece bu paltonun size göre olmadığını düşünüyordum. Kumaşı fazla kalın ve
sizi olduğunuzdan şişman göstermiş” diye
yanıt vermiş terzi.
Yaşlı
adam bu cevabı alınca hayli şaşırmış. Çünkü o da üzerindeki paltoya onca para
ödediği halde kendisine bir türlü yakıştıramıyormuş.
”Soğuktan
titrerken nasıl böyle bir şeye dikkat edebiliyorsun?” diye soran yaşlı adam,
”Ben terziyim” yanıtını alınca ”Benimle gel, hayat hikâyeni yolda
anlatırsın” diyerek arabaya bindirmiş.
Bu
karşılaşma, terzinin hayatındaki dönüm noktası olmuş.
Böyle
yetenekli bir insanın işsiz evsiz kalmasına çok üzülen iyiliksever yaşlı adam,
terziye bir dükkân açmasına yetecek kadar para vermiş. Bunun karşılığında tek
istediği kendi giysilerini bu genç adamın dikmesiymiş.
Terzi
yeniden bir işe hem de kendi işine başlamanın heyecanıyla deliler gibi
çalışmaya başlamış. Bu arada yaşlı iş adamı da desteğini esirgemiyor, onu kendi
çevresinden zengin kişilerle tanıştırarak yeni siparişler almasını sağlıyormuş.
Küçük
dükkân önce kocaman bir moda evine dönüşmüş, sonra da pek çok ünlü marka için
üretim yapmaya başlamış. Terzi artık ”ünlü işadamı” diye anılır olmuş. Bir
gün ihtiyar adam onu ziyarete gitmiş. Terzi çok büyük bir iş bağlantısı yapmak
üzere yurt dışına gidecekmiş ve uçağa yetişmesine az bir zaman varmış.
Biraz
sohbet ettikten sonra yaşlı adam birden fenalaşmış, kalp krizi geçiriyormuş.
Hemen bir ambulans çağırılarak hastaneye kaldırılmış. Yeni işadamımız ise büyük
işi kaçırmak istemediği için uçağa yetişmiş.
Yaşlı
adam krizi atlatmış ve uzun süre hastanede yatmış,bir yandan da sadece bir kez
telefon ederek durumunu soran terziyi bekliyormuş. Farklı terzi daha çok para
kazanmak için oradan oraya koştururken bir türlü yaşlı adamı ziyarete
gidememiş. Aradan o kadar uzun bir süre geçmiş ki bu sefer de utancından yaşlı
adamın kapısını çalamaz olmuş. Bir süre sonra terzinin işleri yolunda
gitmemeye başlamış. Fabrikalarını
kapatmak zorunda kalmış ve elinde yine küçücük bir dükkân kalmış. Utana sıkıla
yaşlı adama koşmuş hemen nerede hata yaptığını sormak için. Son derece
kırgın olan ihtiyar yine de onu kabul
etmiş ama anlatacağı öyküyü dinledikten sonra hemen çıkıp gitmesini
istemiş.
Ve
başlamış anlatmaya;
Bir
zamanlar fakir bir oduncu varmış. Ormandaki bir kulübede yaşar ve hayatını odun
keserek kazanırmış. Bir gün kulübesinde yangın çıkmış ve bu yangın bütün ormanı
kül etmiş. O çevrede kimse ona güvenip iş vermeyince çıkınını alan oduncu
eşeğine binip yola koyulmuş. Ağaçların arasında yürürken birinin kendisine
seslendiğini duymuş. Başını kaldırınca konuşanın bir bülbül olduğunu görmüş.
Bülbül
ona ” Senin haline çok üzüldüm, şimdi öyle bir büyü yapacağım ki eşeğin
çok güzel şarkı söylemeye başlayacak sende onunla gösteriler yapıp çok para
kazanacaksın” demiş. Gerçekten de eşek birbirinden güzel şarkılar
söylemeye başlamış.
Oduncu
o şehir senin bu kasaba benim deyip dolaşıyor, eşeğine şarkı söyletiyor ve her
kes onları izlemek için birbiriyle yarışıyormuş. Oduncu ve şarkı söyleyen eşeği
bütün ülkede ünlenmişler .Bir gün yine bir gösteriye yetişmek için
koştururlarken, bülbülün yardım isteyen sesini duymuş.
Bir
kedi bülbülü yakalamış ve yemek üzereymiş. Şöyle bir duraklamış ama gösteriye
gitmemeyi; onca parayı kaçırmamayı gözü yememiş; arkasına bakmadan kaçmış
oradan. Gösteri başladığında ise eşeği her zamanki gibi güzel şarkılar söylemek
yerine sadece bir eşeğin çıkarabileceği sesleri çıkarmış. Oduncu kendisini
şarlatanlıkla suçlayan izleyicilerin elinden zor kurtarmış…
İşte
o zaman bülbül ölünce büyünün
bozulduğunu anlamış..
Dostluk
iplerinizi koparmamanız dileğiyle…