Nejat Karagöz
22 Temmuz 2017
Batı dünyası demokrasi denilen ve insanlığın bugüne değin bulduğu en ideal rejim modeliyle dünyaya ışık olmaya devam ediyor.
Din taassubunun hegemonyasına son verildiği 16. yüzyıldan bugüne; gerek demokrasi için ve gerekse insanlığın huzurunun biricik kaynağı ve teminatı olan evrensel hukuk düzeninin kurulması için batının ödediği bedeller düşünüldüğünde, bugün onların eriştiği maddi ve manevi refahın değeri çok daha iyi anlaşılır.
Doğu coğrafyasının kadim medeniyetlere beşiklik etmiş olması, üç büyük semavi dinin doğduğu toprakların bu coğrafyada olması, yazının, kâğıdın, tekerleğin, barutun bu cenahta icat edilmiş olması bugün içerisinde bulunduğumuz acze, çaresizliğe, kan ve gözyaşına teselli olamıyor.
Çünkü;
Bizler, yıllardan, yüz yıllardan beridir geçmişimiz ile övünür, şerefi dedelerimizin mezarında ararken batı, insanlık için yeni ve giderek gelişip büyüyen atılımlar peşindeydi; biz ise “gavur icatlarını” reddetmekle meşgul idik.
Ve onlar başardılar…
Sade demokrasi, hukuk, evrensel değerler, yüksek yaşam standardı, maddi ve manevi refah ile sınırlı değil onların kazançları ya da bizim kayıplarımız.
Bizler birbirine düşman, birbirinin kuyusunu kazan, birbirini ötekileştirerek kendine ikbal yontan zavallılar güruhuna dönüşmeye başlayalı batı ile aramızdaki mesafe giderek açıldı, fark bile edemedik…
Bizler, devletlerarası hukuk kurallarından iç politika için malzeme yaratmaya teşne siyasetçilere tapınma güdüsüyle kendimizden geçmiş, mest olmuşken batı, demokrasisinin ve hukuk düzeninin dünyanın lideri bir devletin en tepesindeki adamı sanık sandalyesine oturtabilecek güce ve rüşte eriştiğini gösteriyordu, anlamaktan bile o kadar uzağız ki…
Batı, insanları mahkûm ederken kılı kırk yarıp, kesin ve şüphe götürmez deliller ararken bizler, son bir yılın hemen her günü ortalama 150 insanın işinden atıldığı, ortalama 50 insanın hapse atıldığı bir ülkenin insanları olarak, adalet dileyenlere ‘hain ve terörist’ diyebilmenin fecaatini kavramaktan bile uzaktık…
Suçu ve suçluyu telin etmek ve memleketin huzuruna, idaresine hatta insanların canına kastedenlerin en ağır biçimde cezalandırılmalarını istemek bir temel haktır. Ama bu hakkı kullanmakla meydanlarda siyasetçilerin önüne ilmek atmanın bayağılığını tefrik etmekten o kadar yoksunduk ki…
Ve sonra biz, batı medeniyetinin sözüm ona ”çatırdama” sesleri eşliğinde, gerisin geri, dinin taassubuna, karanlıklarına gömülüp giderken, batının bize sevinçten parlayan gözlerle baktığını görüp, teessür ve pişmanlıktan kahrolacağız…
Oysa anlamamız gereken şey çok basit: Bu toprakların huzura, demokrasiye ve hukuka ihtiyacı var; hem de çok…