Bülent Okutan
18 Mart 2009
Uzun bir süredir yazılarıma ara vermiştim. 29 Mart’a kadar da yazmamaya kararlıydım.
Ama o kadar çok tepki aldım ki anlatamam. Hangi dostumla, okurumla karşılaşsam fırça yedim. Hepsinin söylemi aynıydı. Yorumlanması gereken bir seçimdi ve ben suskun kalmıştım. Niye konuşmuyor, ya da izlenimlerimi yansıtmıyordum?
Haklıydılar. Hatta inanmazsınız beni çok ender soran, uzaklarda ki bir okurum arayarak, telefonda şunları söyledi;
-Yazmıyorsun merak ettim. Bu kargaşayı yorumladığını görmeyince, Allah göstermesin, sağlıkla ilgili bir problemi mi var diye düşündümde ondan arayayım dedim. İyimisin? Neden ara verdin, yazmıyorsun?
Kibarca bana söylenen şuydu oysa;
-Bre adam memleket toz duman, yazmıyorsun, sen de tık yok. Bu kent bu kadar mı sahipsiz?Öldünüz mü be?
Ben ölmedim ama bu memlekette bazı değerler öylesine yok oldu ki, onlara öldü desek yeridir.
Yazmıyorum, yorumlayamıyorum. Çünkü ayıpları redakte etmek, tekrarlamak istemiyorum. Elalem memleketinde akademik kariyerli adayların, dev projeleri ile seviyeli seçim yarışını sürdürürken, biz önce birbirimizi, sonra geleceğimizi nasıl yediğimizi, bazılarının koltuk hırsı uğruna onurlarını nasıl ayaklar altına aldığını izliyoruz.
Neyi yazayım? Neyi yorumlayayım Allah aşkına?
Bir Belediye Başkanının kendisine ‘Niye kravat takmadın’ dediği için Mülki Amire küstüğünü mü? Bu yüzden memleketin kaybettiğini mi? Zaten yıllardır o iki yakamız bir araya gelmediği için hasret kalmadık mı düşlerimize?
Hepsi seçilmiş olduğu halde yedi vekil ile yine bir Belediye Başkanının birbirine üstünlük savaşını mı?
Yerel Yöneticiler ile Genel yöneticilerin işi karı bırakıp memleketin neresinin otogar, neresinin market, neresinin bakkal dükkanı yapılması gerektiği konusundaki anlaşmazlıklarını mı?
Siyasi tehditleri, afiş pankart indirme savaşlarını, ceketleri, yuhalanmalarımı?
Bir dönem memlekete hizmet edenlerin, geride kalan dört dönemde hizmet etmeyenlerin safına geçerek, oradan gülümseyip el sallamasını mı?
Birilerinin dik durup, yemez iken, yedirmedikleri şeklindeki, mideye endeksli politikalarını mı? Ki en çok kızdığım bu. Yani adı konmayan suçlamalar.
Neyi yazayım, neyi?
Yedirmeyen kim? Yemek isteyen kimler?O menüde neler var? Belli değil. Çünkü isim cisim yok. Biri çıkıp ortaya, ‘Arkadaş falanca benden şu avantayı istedi, yemek istedi bende yok dedim’ dese, ciğerimi yesin diyecem. Ama o da yok. Her türlü yok.
Ve birileri dik, öbürleri kambur.
Kim bu kamburlar? Niye kambur olmuşlar? Tık yok.
Sorana cevap şu ;
‘O konulara girmeyelim, günü gelince bunları kamuoyu ile paylaşacağız’
Yani bir karanlık, önünü, ileriyi görememe söz konusu. Peki o zifiri karanlıkta seçim öncesi kambur olanla, olmayanı nasıl ayırt edeceğiz söylermisiniz? Yanıtı meçhul. Cevap yok. Cevap verecek mangal yüreklide yok ortada.
Ama kambur var.
Dedim ya adı konmadığı için bu protez bir kambur.
Yapmacık. Çünkü gerçekliği tartışılır. Yemeyeninde, yedirmeyenin de, yiyenlerinde o yüzden adı geçmiyor. Bul karayı al parayı durumu söz konusu. Ama o oyunda unutmamak lazım ki hep oynatan kazanır.
Yemeyen yemediğini bağıra bağıra söylüyor. Ses bas bariton. Yedirmedim derken sesin tonajı düşüyor. Fazla duyulmaması lazım. Ya birileri çıkıp ciddi ciddi ‘yemek isteyen kim’ diye sorarsa endişeleniyor. Ya da o zaman niye sustun, şimdi konuşuyorsun sorusu patlatılabilir. Buna ne cevap verecek. Veremeyecek elbette ki. Sofranın kurulduğu tarih fi tarihi, etrafında o gün bağdaş kurup aç mı tok mu kalkanlar belirsiz, flu.
Her şey yalan gerçek olan ise şu;
Laf ebeliğimiz, dedikoduculuğumuz, realite yoksunluğumuz, birbirimizle uğraşmalarımız, dalaşmalarımız, karaçalmalarımız.
Oysa bu seçimde güzelliklerde yaşanmıyor değil. En basiti adı töre cinayetleri ile anılan bu kentin tarihinde ilk kez bir Bayan Belediye Başkan Adayı var. Ama kim takar. Başka partiler ve onların adayları da var. Ne göz görüyor, ne de gönül.
Herkes iki noktaya odaklanmış. Bir trene ve onun restaurantına. Tren varmış, ama yemek vagonunda bazıları aç kalmış. O yüzden de makinisti trenden indirmişler.
Olay bu kadar basit. Urfa’da, Urfa’nın geleceği de bir o kadar basitleşiyor tabi haliyle.
Şimdi millet sırtlamış o makinisti tren raylarının üzerinde yaya gitmeye çalışıyor. Gidiyorlar da menzile doğru. Ve ulaşmaları da muhtemel.Bir yandan da bildik bir türküyü hep bir ağızdan söylüyorlar;
Tren gelir hoş gelir
Lım lım lım lım hey
Odaları boş gelir
Lım lım lım lım hey
Velhasıl ben bu seçimin adını da koyamadım, yaşananları da yorumlayamadım süreç içinde. Ama bu seçimdeki gidişat bana bir filmi çağrıştırıyor.
Sanırım ismi‘Selamsız Bandosu’’ydu.
Niye uzun bir süredir yazmadığımı, sustuğumu, sadece gelişmeleri şaşkınlıkla izlediğimi anladınız mı?
Anladıysanız mesele yok.
Çünkü ben hala tam olarak anlamış değilim…O yüzden adı seçim olan, cılkı çıkmış, bazılarının sadece kendini değil , sahibini de rezil ettiği, sözde siyasi mücadeleyi, sözüm ona adı yarış olan kör döğüşünü sadece izliyorum. İzlemeye de devam edeceğim.
Hakkımızda hayırlısı!…Ne diyeyim?