Mehmet Göncü
18 Ağustos 2015
Kıymetli
okuyucularım, bu yaşanmış olayı yaklaşık 60 yıl önce ortaokul sıralarında din
dersi hocamız Kemal beyden dinlemiştim.
Olay
şöyle; Hazreti Peygamber efendimiz bir gün mescidi nebevide otururken yanına
bir kadın gelir ve derdini ağlayarak Resulü ekreme şöyle anlatır;
-Ya
Allah’ın sevgili Peygamberi, ben dün akşam rüyamda ölmüş olan anam ile babamı
gördüm. Anam cehennemde yanıyordu. Yanına yaklaştım. Baktım ki sevgili validem
kendini ateşlerden ellerinde tuttuğu bir parça iç yağı ve bir bez parçası ile
korumaya çalışıyordu.
Anama
sordum:
-Ey
güzel anam bu ne haldir ben seni mümin ve ibadetlerini yapan bir hatun kişi
olarak bilirdim. Neden ateşte yanıyorsun ve elindeki bu bez parçası ve iç yağı
nedir?
O
da bana; Evet ben hayatta iken inançlı bir kimseydim ama çok cimri idim.
Allahın bana dağıtayım diye verdiği nimetlerden kimseye bir şey vermedim. Hayatım boyunca zekât, sadaka ve fitre olarak
yalnız bu bez parçası ile ve bir miktar iç yağını muhtaç birine verdim. Dinimin
ve inancımın gereğini yapmadığım için cehennemde cezam kadar yanacağım. İşte bu
bez parçası ve iç yağı ile kendimi alevlerden koruyorum ve şu an içim yanıyor
ve çokta susuzum. Bana bir tas su” dedi.
Bu
durum karşısında çok üzüldüm ve telaşla sağa sola koştururken, bir an kendimi
cennette buldum. Baktım babam elindeki bir su kâsesi ile cennet ehline su
dağıtıyordu.
Babam
beni görünce durumu şöyle anlattı:
-Ben
hayatta iken, Allahın bana verdiği nimetleri yoksul ve muhtaçlarla paylaşmayı
mümin olmanın vecibesi olarak yerine getirdiğim için cennette de böyle mutlu
görevi Allah bana nasip etti.
Babama
annemin durumunu anlatıp, kendisinden anneme götürmek üzere bir tas su istedim.
Bana,
“Bu su yalnız cennet ehli içindir. Cehennem ehline verilmez” dedi. Bu durumda çaresiz kaldım ve elime geçirdiğim
bir tasla cennet çeşmesinden doldurup anneme götürdüm. İşte o zaman yüksek bir
nida duydum, o nida şöyleydi:
“Cennet
çeşmesinden cehennem ehline kim bir tas su götürürse eli kurusun, felç olsun”
Bu
ses üzerine uyandım. Baktım ki, sağ kolum ve sağ elim felç olmuştu.
Ey
yüce Peygamber, bana yardım et diye ağlayan kadına peygamberimiz dua eder, bu
dua üzerine kadının sağ kolu ve eli düzelir. Kadın da peygamberin nasihati
gereği olarak bu olaydan sonra anasının hayrına birçok faydalı işlerde bulunur
ve fakirlere yardım eder.
Sevgili
okuyucularım, hiç şüphe yok ki yüreğinde hürmet, merhamet, şefkat ve yardım
duygusu olmayan bir kimse kesinlikle insan sayılmaz ancak şeklen insan gibi
görünür.
Bakınız
Sadi Şirazi bu konuda ne güzel bir benzetme yapıyor:
“Ey
kendini insan sayan kimse, netice itibarı ile er geç bir gün olur bu dünyadan
göçüp kabire gireceksin. Kabirde böcekler, akrepler çıyanlar ve daha isimlerini
bilmediğimiz nice bir çok mahlûk seni aralarında paylaşıp yiyecekler. İşte
onlar senin bedenini paylaşmadan önce sen hayatta iken helal kazancını ye yedir
ve paylaş.. İş işten geçmeden vakit varken, lütfen imkânların ölçüsünde
paylaş.”
Gerçekten
büyük düşünür Sadi ne kadar doğru söylüyor değil mi?
Benim
de âcizane olarak belirtmek istediğim husus ise, şu an aç ve yoksul bir durumda
olan başta Suriyeli ve bazı doğu Afrikalı
kardeşlerimize bizim de az çok demeden yardım elimizi uzatmamızdır. Diyanet’in,
Kızılay’ın ve daha bir çok kuruluşumuzun bu konuda çeşitli bankalarda açmış
olduğu hesaplara Urfalı hayırsever hemşerilerimizin de büyük katkılarda
bulunacağına yürekten inanıyorum.
Cenabı
Allah (cc) yardımsever halkımızdan
binlerce defa razı olsun ve hayırlarını kabul edip sevaba dönüştürsün.
Dürüst
ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok
olması dileği ile kalın sağlıcakla…