Mahmut Çepoğlu
20 Temmuz 2007
Eskiden insanlar adsızdı. Bunlar bir kahramanlık, bir yiğitlik veya bir iyilik sonucu isim, unvan, şan alır, şöhret sahibi olurlardı. Çeşitli yakıştırmalarla bu zatlara, bu yiğitlere isimler verilirdi. Pamuk Baba, Aslan Baba, Arış Baba vesaire. Her ne kadar adsız bir kahraman dedimse de aslında onun bir adı var. Yine her ne kadar ona “ılaç Baba” deniliyorsa da ben ona “Elmacı Baba” diyorum. Neden “Elmacı Baba” yakıştırmasını yaptığımı yaşanmış olayların belirlediğini sizlerde göreceksiniz.
Halkımız arasında bir söz var. “şıh uçmaz, mürid uçurur” diye. Bizim kimseyi uçurmaya niyetimiz yok. Yaşamın gerçekleriyle insanları yüzleştirme çabasında olma uğraşındayız. Bu konuyu içeren bir sözü daha söyleyerek konuya geçelim. şıh gaybten haber vermez, onun başına gelen işler o yetiyi ona kazandırmıştır.
Bir gün bu dostumuz bir arkadaşıyla çarşıda dolaşırken bir seyyar satıcının el arabası üzerinde elma görür. Bu elmadan iki kilo alır ve yanındaki arkadaşına “al bunları” der. O arkadaşta bir anlam vermez ama elmaları alır. Zamanı gelir ayrılırlar elmaları elinde evine kadar gelir. Tam bahçe kapısından içeri gireceği sırada biri “Allah rızası” adı altında elini uzatır.
Elinde elma poşeti olan dostumuz sorar ne istiyorsun deyince oda “ elma” cevabını verir. Poşette olma olduğu fark edilmemesine karşı çocuğun elma istemesine hayret eder. Elinde ki elma poşetini ona uzatır. Elma poşetini uzattıktan sonra birden olayın farkına varır.
Yine bu adsız kahramanımızın yaşadığı ikinci bir elma olay.. Beraber uğraş verdiği aynı dostuyla hastaneye dostunun eşini ziyarete gider. Ona bir “geçmiş olsun” deme nezaketinde bulunurken, diğer hastalara da geçmiş olsun dileklerini sunar.
Ancak yanında ki yatakta uyuyan kadının çok perişan bir durumda olduğunu ona yardım edecek kimsesi olmadığını öğrenir. ılaç yardımı yaptıktan sonra ne ihtiyacın var, “karnın aç mı?” diye sorar. Oda bana “elma” getirin der. Hemen hastaneden dışarı çıkar hastanenin çevresindeki bakkallar da elma bulamaz. Çevrede elma bulamayan kahramanımız bu işi yarına bırakır ve sabahleyin elma alıp hastaya götürür.
şimdi iki olayda da elma var. Yanında bu olayların tanığı ve katılımında bulunan arkadaşı da var. Dolaysıyla bu arkadaşa “elmacı baba” ismi fevkalade yakışır. Çünkü bu dostumuz ilimizde fazlasıyla hayırsever fakire, yoksula, kimsesize, miskinlere yardım eden bir şahıstır. Aslında çok ilaç dağıttığı için ona “ilaç baba” diyorlarsa da, ona yakışan “Elmacı Baba”dır. Onun “elmacı” veya “ilaççı” olması değil onun örnek kişiliği, onun yardım sever yanı ile tanımak onu örnek almak önemlidir.
Toplum tarafında tanınan bilinen saygın bir kişiliğe sahip. ısmi Neşet Uçkan. Kendisi aynı zamanda bir eczacı. 1947 doğumlu, köken olarak Birecik Hartavi aşiretine mensup. Eczanesine gelen müşterilerden topladığı fazla ilaçları ayda yaklaşık bin beş yüz ihtiyaç sahibine ulaştırmanın mutluluğunu yaşamakta. Bununla kalmıyor müşterilerin giyilmiş ama daha kullanılabilir elbiseleri topluyor bu kıyafetlerle ihtiyaç sahiplerini giydiriyor. Ne mutlu böyle bir başarıyı yakalayana…
ılaç toplamak ve dağıtmak onun hep yaptığı iş. “Sosyal yardımlaşma vakfında” gönüllü uğraş vermekte. Yorulmak nedir bilmeyen, şehrin sokaklarını, varoşların yokuşlarını ondan çok çıkıp inen yoktur. ılimizde kurulu bulunan “gıda bankta” görev ve sorumluluğu var. O yetmez “mikro kredi” adı altında kurulu bulunan sosyal dayanışma ve yardımlaşmada payına düşeni ifa etmekte.
şimdide “ adak merkezi” dolaysıyla ücretsiz “et dağıtma bankası” kurma uğraşı veriyor. Sohbet esnasında bu konuyu açınca gerçekten önemli bir çalışma olarak dikkatte alınmasında fayda olduğuna inanıyorum. Adak adayanların, isterse etlerini kendileri orada belirlenmiş fakir-fukaraya dağıtabilir. ısterse adak merkezine bırakılır et bankasının soğuk depolarına muhafaza edilir, fırsat doğdukça muhtaçlara dağıtımı yapılır. ışte bu iş için en uygun yer, sosyal yardımlaşma vakfına ait Balıklı Göldeki yeri mezbahaya ve soğuk hava deposuna çevirmek arzusunda.
Yardım etmek iyiliklerde bulunmak hayır ve sevap yapmak hepimiz için mecburi bir ödevdir, hatta ibadetin bir parçasıdır. Peki neden bu işlerde insanlar çoğul değiller? ınsan böyle bir hizmet ve çalışma içine girmedikçe yaşamdan payına düşen mutluluğu zevki, sevgiyi nasıl bulabilir.
Çeşitli davetiye ve toplantılara çelenk ve çiçek gönderenlere şöyle bir mesaj veriyor. “Onların paraları ile kurban alıp fakirlere, yoksullara dağıtmak daha güzel değil mi?” derken haklılığına katılmamak mümkün mü? Bizim ne kadar gösterişe meraklı olduğumuzu da unutmuyor. “ınsanlığın bir çelenk kadar değeri yok mu” sözü üzerinde düşünmek gerekir.
Çalıştığı her gönüllü kuruluşta halkın güvenini kazanan, insanların saygı ve sevgisine mazhar olan, Neşet Uçkan ( ister ilaç baba deyin ister elmacı baba ) Anadolu insanının imece usulü dediği yardımlaşmadan yoksun insanımıza örnek olması güzel. Et bankası kurarak aynı güveni sürdüreceği konusunda kimsenin kuşkusu olmasın. Çünkü yaptıkları yapacaklarının referansıdır.