Mehmet Göncü
10 Ekim 2007
Her nedense Batı dünyası bir çok yanlış sebebe bağlı olarak her fırsatta sözde Ermeni soykırım iddiasını yenileyip duruyorlar ve saçma sapan savlarla; kanunla tarih yazmaya kalkıyorlar. Dolayısıyla gülünç ve haksız bir duruma düşüyorlar.
Nitekim; ısviçre kantonlarından birinde, Fransa’da, Kanada’da alınmış böyle saçma kararlar var. Bugün de ABD Temsilciler Meclisi’nde bu tür bir saçma karar görüşülecek. ınşallah aklıselim galip gelir de böyle saçma ve sözde bir olay oylanmaz ve reddedilir. Aksi takdirde ABD dünya kamuoyunda ve ülkemizde inandırıcılığını kaybeder.
Ben şahsen gerçekleri bilmeden veya siyasi kötü düşüncelerle hakikatleri gözardı ederek çıkarılan bu tür olumsuz kararlara gerçekten çok üzülüyor ve hiç itibar da etmiyorum. Her Türk vatandaşı gibi ben de tarihimizi çok boyutlu olarak incelemişimdir. Ayrıca Ermeni olaylarının meydana geldiği 1915 yıllarında yaşamış insanlarla da konuşma şansım oldu ve gerçekleri onların ağızlarında da dinledim. Edindiğim doğru bilgilerin ve kanatın özetini aşağıya aktarıyorum:
Hemen hemen bin yıldan beri beraberce ve kardeşçe yaşadığımız Ermenilerle tarih boyunca herhangi bir sorunumuz olmamıştır. Camiler, Kiliseler yan yana inşa edilmiş, iş ortaklıkları kurulmuş, kirvelikler ihdas edilmiş, beşeri münasebette bir çok ortak noktada acılar ve sevinçler paylaşılmıştır. Ermeni cemaati Türklerin adaletli ve geniş hoşgörüsünden o kadar çok memnun olmuşlar ki; Urfalı tarihçi Mateos efendi büyük Selçuklu sultanı Alpaslan’a gönderdiği mektupta, “Bizi Bizans’ın zulmünden kurtardınız, size sonsuz teşekkürler ederim” demiştir. Osmanlı döneminde de tebay-ı sadıka dedikleri Ermenilere devlet hizmetinde önemli görevler ve vezirlikler verilmiştir. 1915 yılındaki 24 Nisan ve 15 Mayıs kararlarının da verildiği günlerde Meclisi mebusanda Ermeni milletvekilleri de vardır.
Gelelim Osmanlı devleti ile bazı Ermeni teb-a nın arasında meydana gelen olayların gerçek sebeplerine:
Çarlık Rusya Akdeniz’e, yani sıcak denizlere inmek için doğu ve güney anadoludan bir koridor açmak amacı ile bu bölgelerde yaşayan bazı Ermenileri kandırarak devlete karşı kışkırtmıştır.
Avrupa’daki o dönemin Emperyalist devletleri Osmanlı imparatorluğuna bağlı topraklardaki, özellikle Ortadoğu’daki enerji kaynaklarını paylaşmak için hasta adam olarak tanımladıkları Osmanlı devletinin başına gaile açmak için azınlıkların haklarını koruyoruz görüntüsü ile bazı Ermenileri komiteler adı altında örgütlemiş ve silahlandırmışlardır. Bu komitelerin en önemlileri Hınçak, Taşnak, Ramgavar ve Vanisalısa komiteleridir. Özellikle Taşnaklar şiddetli bir terör örgütüydü. ışlerinde güçlerinde olan devlete sadık Ermenilerin büyük bir bölümü bu komitelere üye olmadılar. Ancak üye olmayanları, silahlı teröre katılmayanları Taşnak militanları birer birer öldürüyor, şiddet üstüne şiddet hareketlerine katılıyorlardı. Maraş’ta, Zeytun’da, Bitlis’te ve daha bir çok yerde bu Ermeni terör çeteleri silahlı isyanlar çıkarıyorlar, devletin askerini, hatta Zeytun’da Vali yardımcısını bile öldürecek kadar ileri gidip terör ve kargaşa ortamı yaratıyorlardı.
Bu terör örgütü liderleri o kadar acımasızdı ki, isyana ve örgüte katılmayan Ermeni bir babayı öz oğluna öldürtecek kadar gözü dönmüş kimselerdi. ışte bu kargaşaları bahane eden Çarlık Rusya ile birlikte Avrupa emperyalist ülkeleri Osmanlı devletine 8 şubat 1914 tarihinde doğuda yedi ilimizde görev yapacak şekilde iki yabancı genel müfettiş atanmasını kabul ettirdiler. Bu müfettişlerden bir tanesi geldi ancak 1914 yılının Aralık ayında Birinci Dünya Savaşı başlayınca öteki müfettiş gelemedi ve gelen de geri döndü.
Emperyalistler Ermenileri devlete karşı kışkırtmakla yetinmediler, doğuda yaşayan bazı aşiret reislerini de kışkırtma girişimlerinde bulundular ancak başarılı olamadılar. Bu arada silahlı Ermeni terör örgütleri başlayan savaş ortamında daha da azdılar. Müslüman Türkleri topluca katletmeye başladılar ve isyana katılmayan devlete sadık Ermenileri ise birer birer
suikastlarla öldürdüler. Bunun üzerine o günkü Osmanlı hükümeti devlete sadık Ermenileri ve Müslüman Türk halkını bu Taşnak teröristlerin şerrinden korumak için belirledikleri ve tespit ettikleri teröristleri 24 Nisan 1915 tarihinde aldığı bir kararla tutuklamaya başladı. Ancak tutuklayamadıkları ve ele geçiremedikleri teröristler şiddet hareketlerini daha bir acımasızca devam ettirdiler. Böyle olunca bu sefer ıttihat Teraki hükümeti 15 Mayıs 1915 tarihinde çıkardığı iskân yasası ile savaş ve kargaşa bölgesindeki Ermenileri daha güvenli bölgelere geçici olarak nakil etmeyi tasarladı. ışte meşhur tehcir olayı bu yasanın gereği olarak başlatılan uygulamalardır. Bu kararla Ermenilerin büyük bir bölümü sağ salim olarak şam’a, Halep’e, Beyrut’a ve o günlü Osmanlı toprakları olan Suriye, Lübnan ve Ürdün’e yerleştiler. Suriye’de bulunan 3. Ordu kumandanı Cemal paşanın himayesinde şefkat görüp ticaret ve zanaatkâr olarak çalıştılar, zengin oldular. Rahat ve huzur içinde yaşadılar. Bazıları savaş sonrası tekrar memleketlerine döndüler, çocukları şimdi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak şanla şerefle Türklerle birlikte eşit haklara sahip olarak kardeş gibi yaşıyorlar. Zaman zaman cemaat liderleri de bu birlik-beraberliği ve kardeşliği dile getiriyorlar. Bu bağlamda tehcirle ilgili olarak şu noktalar çok önemlidir ve bilinmesinde mutlaka fayda vardır:
1.Tehcir yalnız savaş ve terörün yoğun olduğu bölgelerde geçici olarak gerçekleşmiştir. Ve tamamen Ermenilerin güvenlikleri amacına yöneliktir.
2. Hicret, devletin kolluk kuvvetlerinin muhafazasında yapılmıştır.
3. Ülkenin tehlike arzetmeyen bölgelerinde tehcir hadisesi olmamıştır. Mesela ızmir’de ve daha bir çok ilde nakil gerçekleşmemiştir.
4. Nakil sırasında az da olsa ihmali görülen görevliler o günlerde anında yargılanmış ve cezalandırılmışlardır.
5. Yollarda hastalık ve yaşlılık sebebiyle ölümlerin dışında iddia edildiği gibi bir kitle öldürme olayının meydana gelmediğini, savaştan hemen sonra araştırma amacıyla gelen Amerikalı heyetin ve diğer yabancı heyetlerin bu doğrultudaki raporları bir kitle öldürme olayının olmadığını belirlemektedir. Bu güne kadar da sözde iddiayı doğrulayan bir tek kanıt bile bulunamamıştır.
Esasen en acıklı tehciri ve onun olumsuzluklarını Rusların ve terörist Ermeni milislerinin birlikte gerçekleştirdikleri Doğu Anadolu illerimizin işgali sırasında Müslüman Türk halkı yaşamıştır. Yüzbinlerce silahsız Müslüman, Türk yaşadıkları illeri bırakıp hicret etmek zorunda kalmış ve bunlardan yarısı da yollarda açlık, hastalık ve terörist Ermeni çetelerinin saldırıları sonucu ölmüştür. Zaman zaman Kars’ta, Erzurum’da, Van’da Ermeni teröristlerinin topluca öldürdüğü yeni yeni Müslüman Türk mezarları ortaya çıkıyor. Buna rağmen gerçek olayları bilmeyen veyahut konuyu bir bütün olarak ele almayıp kare kare değerlendiren kötü niyetli Ermeni diyasporasının oyununa gelen bazı devletler ikide bir sözde soykırım tasarıları ile konuyu art niyetle gündeme getirip, kanunla tarih yazmaya kalkıyorlar, dolayısıyla itibarsız ve gülünç duruma düşüyorlar. Bu gibilere tavsiyem; Osmanlı arşivleri her zaman açıktır. Lütfen gelip inceleyin. Ayrıca mümkünse Rus arşivlerini, hatta Ermenistan arşivlerini de inceleyin. Gerçekleri o zaman görecek ve kimler hakikaten mağdur olmuştur anlayacaksınız.
Bana göre, bu tür tasarıların amacı, iyi niyetli olmayan, bilgisi çok az bazı yabancı politikacıların Ermeni diyasporasına yaltaklanmak ve ülkemizde huzursuz bir ortam yaratmaya yöneliktir. Ancak yanılıyorlar. Biz ulus olarak Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre ve ayrıca aynı vardan var olduğumuza inandığımızdan dolayı ülkemizde yaşayan 72 milyon vatandaş arasında bulunan Ermeni yurttaşlarımız da ulus devletin şanlı bayrağı altında güven içinde; eşit, özgür bireyler olarak birbirlerinin kardeşleridir
Siz ne kadar uğraşırsanız uğraşın, hiçbir şekilde birlik ve beraberliğimizi, kardeşliğimizi bozamazsınız, bunu iyice öğrenin ve artık kanunla tarih yazma gülünçlügüne de düşmeyin