Sabri Dişli
7 Temmuz 2006
“Ben bir Yakup idim kendi halımda,
Ağla Yusuf ağla Yakub’um nerde?”
Tarih dostlarıyla Pazar günü Deyr Yakub’a çıktık… Yolsuz, susuz, korumasız ilahideki gibi kendi haline bırakılmış Deyr Yakup…
Hani şu “Nemrut’un Tahtı” yapıştırmasıyla Kazane Köyü’nden Nemrut’a kazan kazan yemeklerin elden ele taşındığı (!) yalanıyla anılan taht.
Deyr Yakup tam bir keşiş şehri… Sayısız mağara ve keşiş localarıyla dolu… Tepelere ve şehre hâkim en yüksek tepeye Deyr Yakup Kilisesi’ni kondurmuşlar. Kilisenin altında Pagan dönemine ait kalıntıların olduğu söyleyen, mektepli dostumuz Tarihçi Yrd.Doç.Dr.Abdullah Ekinci, Alaylı Selahattin Güler’le aynı görüşte birleşiyorlar. Abdullah hoca bir mağarada ıslami döneme ait yazıt görünce heyecanımız doruğa çıkıyor..
KAZI ÇALIşMALARININ
BAşLADIğINI DEHşETLE
GÖZLEMLEDıK.
Neden dehşetle?
Çünkü kazı izinsiz! Alan tamamen korumasız! Tarih ve hazine avcıları talana başlamış… Kaz, bul, kaçır, götür… Beleş!
Kaçak kazıdan çıkan toprak nemli, belli ki; yakın zamanda kazılmış… Hem de ne kazı! Onlarca sondaj yapılmış. Yetmemiş. Taş oymaları, yazıtları tahrip etmişler. Yazdıklarımı ihbar olarak kabul edin, gidin yerinde inceleyin!
Yalanım varsa(…)
Çok iddialı konuşacağım yine. Tarihi alanlarımıza 1 liralık giriş ücreti alsak, bütün tarihi alanlarımız ayağı kalkar, hiç olmazsa olduğu yerde korunur giderler karşılanır…
Allah aşkına söyleyin Balıklıgöl’e bedava giriş olur mu?
Diğer tarihi yerlerimizde olduğu gibi Deyr Yakub başka şehir de olmuş olsaydı… Alana giriş ücretli olurdu… Yol, su yok! Diyeceksiniz. Gerekirse köylü turisti ziyaretçiyi eşekle taşır. Pekte cazip olur. Harabelerinin bulunduğu alanı tel örgülerle çevirin yeter! Bir de bekçi görevlendirin, başka ihsan istemez.
Hadi Deyr Yakub, zor yerde, gözden ırak, şeyh Mes’ud (şıh Maksut) hazretlerinin şehir içindeki türbesine bakın neler yapmışlar… Hoca Ahmed Yesevi’nin yetiştirdiği zatlardan. Nişabur’dan gelerek Urfa’da ıslâmiyeti öğretmekle görevlendirilmiş. Türbenin duvarını oyarak yazı yazıp taş yapıştırmışlar… Kömürle “Beni Halil’e kavuştur” dileğinde bulunmuşlar,
Ha benim zeki kızım (!) şeyh Mes’ud (şıh Maksut) koca zat senin çöpçatanın mı?
Yaz geldi ya…
“Gevende” Turizm sezonu açıldı…
Birde acı gerçeğimiz çiğköfteyi sunduk mu?
ıki çiftetelli…
Yandan!
Fıstık tök!
Ağam bizi pazarda görsün.
Aynı minval üzerine Turizm Haftası kutluyoruz ya!
Balıklıgöl hafta sonları ahşer mahşer günü, kalabalık, Gencebay bir teselli ver şarkısı yırlıyor. Hangi turist geliyor? Yerli turist! Bitli turist dediğimiz sırt çantalı turistten bile daha pinti… Bir de ıranlı dostlarımız geliyor kafile, kafile…
Adamlar nasıl öğrenmişlerse fırına tepsi atmayı, kasapta lahmacun yapmayı öğrenmişler… Balıklıgöl çevresinde piknik yapıyorlar… Çöpten “döviz” bırakıyorlar…
Turizm ahvalimiz: Borumu bu? Borudur bu! Reklâmı… Kuru kalabalık.
Bu haftanın adı neydi.
“Turizm Haftası”
şimdi sen: Urfa kalasını onarmayacaksın! Deyr Yakub, şuayb’da kazı çalışmalarına başlamayacaksın. Halepli’de Amazon mozaiklerini 18 aydır nereye koyacağına karar veremeyeceksin? Germüş Kilisesi’ne duvar örüp, kapısını lehimle kapatacaksın. Vs…. Vs… Sonra çıkıp diyeceksin ki; Yatak sayımız yetersiz!
Ne yatağı yahu! Turist niye gelir?
“Tahrifat ve tahribatı görmeye mi?”
Gelen turiste bir ibadet yeri açmaya bile cesaret edemiyoruz.
Turizmmiş…
Nah Gelir Turist!!!