Mahmut Çepoğlu
17 Mayıs 2006
Belalar, afatlar, tufanlar Allah’tandır. ıslam inancının gereği bu böyledir. ımanın altı şartından biride budur. “Hayır ve şer Allah’tan olduğuna inanmak.” Deprem oldu hepimiz medyada duyduk, okuduk. “Bunlar kesmece değil seçmece” dediler. Kimileri “Allah dağına göre karı verir.” Deyip onları suçladılar. Ancak ne kadar yanılgı içinde olduklarını bilmiyorlar. Eğer bilime inanıyorlarsa da dedikleri gibi değil; inanmayıp Allah’tan geldiğini kabul ediyorlar ise de dedikleri doğru değildir. Deprem olan yerlerin günahkar, yada suçlu olduklarını söylemenin yanlışlığı ve yanılgısını her gün yeni depremlerle görüyoruz. Ya bilimsel olduğuna inanacaksın yada belânın, şerrin, kötülüğün, dahası iyiliğin, güzelliğin Allah’tan geldiğine… Geçen gün Urfa’ya dolu düştü. Herkes “birilerinin ayağı uğursuz geldi” diye çeşitli suçlamalarda bulunurken, kimileri “biz birbirimize merhamet etmiyoruz ki, Allah bize merhamet etsin” dediler. Merhamet etmek, insanı olduğu gibi kabul etmek, insanlığın erdemlerindendir. Lakin kimileri bir felaket geldiği zaman hemen birilerini suçlarlar. Hatta bir yerde elektrik kesilir, yada kesik elektrik gelir, bin yıllar öncesinden kalan adetlerden hareketle “ayağın uğurlu geldi” yada “uğursuz” geldi diye söylemlerle insanları suçlarlar. Bu dar girdaptan çıkıp esas konuyu irdelemek istiyorum. Başbakan geldi diye çeşitli açılışlar yapılacaktı. Bu açılışlardan biride Hayati Harrani Mahallesi’nde bulunan Dr. Cavit Özyeğin ılköğretim Okulu’ydu. Başbakanın kendine göre bir programı var. Bu program dahilinde çeşitli açılışlara ve çalışmalara, brifinglere katılır, bilgi alır gereğini söyler. Bu okulun açılışı yapılacak diye programa kondu. Okulun açılışı yapılacak diye, öğrenciler akşam saat 20 ye kadar ayak üstü bekletildi. Nedenini kim açıklayabilir, hiç kimse….Olan yorgun düşen çocukları ve tedirginlik içinde çocuklarının eve dönüşünü bekleyen velilere oldu. Bu olayı “oldu bitiye” getirip kimsenin duymamasını istiyorlar. Yerin kulağı var. Ancak bu yazılanlardan sonrada konu kapatılabilir. Yapılanların haksızlık ve zulüm olduğunu “zulmü kabullenmeyiniz” emir ve fermanına sadık olmak gerek… Çocuklarının geciktiğini gören veliler okula akın ettiler. Velilerde “hadi başbakan gelecek bu günümüz onlara kurban olsun “diye beklemişler. Telefon trafiği ha bire sürüyor. Canlı yayından başbakanın sesi geliyor ama görünürde kendisi yok. Anneler babalar heyecanla beklemişler, ancak bakmışlar çocuklar dökülmeye başladı. Çocuğun elinden tutan evin yolunu tutmuş. Ağzında hakaret dolu sözlerle… Başbakan gelmediği gibi başbakan şehirden ayrıldığında kimsenin haberi bile olmamış. Nedense saatler sonrası birilerinin hatırına geldi de çocuklar o sıkıntılardan kurtuldu, öğretmenlerde evlerinin yolunu tuttular. Zaten veliler artık bu sıkıntıya dayanılmayacağını söyleyerek çocuklarını alan evin yolunu çoktan tutmuşlardı. Bu bir velinin anlatımıydı. ınandığım güvendiğim. Başka şekilde değerlendirenlerde olabilir. Her insan başka bir pencereden farklı görebilir. Böyle özel durumlar olur mu? Elbet olur. Hatta bazen okul kapalı olduğu halde velilere telefon açılır, bir zatı muhteremin geleceği söylenir, çocuklarla törene katılmasını isterler. Veliler de çıt yok. Oysa çocuklarımızın birilerinin kalabalığı daha fazla görünsün diye nasıl kullandıklarının farkında değiller. Hani halkımız arasında güzel bir söz var. “Merhamet maraz kazandırır” diye… Bunun sorumlusu kim. Kadrolaşma anlamında olmasaydı emir ve ferman en yetkili ağızdan da çıkmış olsaydı şimdi çoktan birileri kızağa çekilir “ günah keçisi” bulunurdu. Nedense bekledik ses seda çıkmadı. Birileri fedakârlık değil, sırf yaranma uğruna boyunlarını eğmekten başka çare bulamıyorlar. ışte bu belâdır, bunu yaratan bizleriz, bu böyle aktarıldı. Belâyı çıkaran kimdir, gösterişe meraklı olanlardır. Bekleyelim görelim….