İbrahim Halil Okuyan
10 Şubat 2010
BATININ SİCİLİ (2)
Köleler yaptılar gemilerinde bindirip boyunlarına tasma taktılar… Yetinmediler, başka başka ırklar başka başka köleler buldular kendilerine…
Sözde uygarlık götürdüler oralara..
Kan ve vahşet medeniyetini oralara kurdular…
Sonra bilinmedik ya da kan dökülmedik ne kadar toprak kara parçası varsa tek tek buldular…
Kısa zamanda eğittiler kendilerine iyi hizmet yapsınlar diye… Doymadılar kana, daha halledilmesi gereken çok iş vardı..
Katledilmesi gerekenler..
Daha yok edilmesi gereken ve alınması gereken hazineler, nice varlıklar zenginlikler vardı daha…
Onlar Tanrının seçilmişleriydi (!)..
Nede olsa insanlığa ileride demokrasi, insan hakları öğretmeleri gerekecekti..
Daha güçlü ve daha zengin olmaları lazımdı bu yüzden…
Yani daha çok kan dökülmeliydi sağlam hegomonyalar için…
Bir araya gelip yeni devletler kuracaklardı…
Ama genlerde dolaşan vahşet ve damarlarda atıp duran katliam ve hırs hep her zaman ve her yerde aynı kalacaktı…
Artık bulutlar hep kızıl olacaktı insanların kanlı gözyaşının dindiği yerde bulutlar ve gökyüzü ağlayacaktı…
Yeni sömürgeler kuracaklar, misyonerler göndereceklerdi..
Ve o topraklarda ne kadar zenginlik varsa emeceklerdi..
Ve güçleri gün ve gün artacaktı..
Ve her geçen gün açlıktan ölen çocuklar olacaktı asırlarca sömürdükleri topraklarda geride kalan…
Bazen de yavrusunu kendi eliyle gömecek babalar..
Ya da kardeşinin başında bekleyen bir gözyaşı abidesi masum bir çocuk…
Bu gidişe bir sürede olsa ara verenler gelecekti..
Onlara adaletin ve insan hakkının ve merhametin ne olduğunu öğretecek bir hoşgörü imparatorluğu saracaktı dünyayı..
Ama çokta sürmeyecekti bu gidiş..
Hatta savaşmanın ve kan dökmenin ne için olacağını ve nasıl olacağını öğretenler gelecekti onlara…
Ve unutamayacakları bir ders alacaklardı ama ne faydaki Batılı her zamanki Batılı!..
Bir Anzak askerini taşıyan Mehmetçiğin nasıl bir dünya dersi verdiğini anlamayacak kadar vahşileşmiş bir insan güruhu olmuştu Batı ya da tek dişi kalmış canavar…
Tanrı oğlunu(!)[haşa] insanlığın günahını çekmesi için göndermiş ve artık Hıristiyan olanlar için çekilecek günah kalmamıştı o yüzden rahatça katliamlar yapılmaya devam edilmeliydi..
Hem gerekirse ileride yeniden biriken günahlar için İsa günah çekmeye gelirdi (!)…
kan ve gözyaşı dökülmeye devam edilecekti..
Çanakkale’de..
Erzurum’da…
Vietnam’da.
Kamboçya’da….
Azerbaycan’da….
Doğu Türkistan’da
Bosna Hersek’te….
Karabağ’da….
Somali’de….
Kıbrıs’ta….
Bulgaristan’da….
Afganistan’da….
Irak’ta….
Artık Oturan Tilki’nin oturacak bir yeri yoktu ve olmayacaktı da…
Yeşil bayırlarda kaval çaldığı günler belki birkaç nesil daha hatırlanacaktı o kadar…
Şu an kovboy deyince cesur ve atılgan insanlar, Kızılderili denince kafa derisi soyan yabani insanlar akla gelir…
Hâlbuki o Kızılderililer ülkelerini savunan vatansever insanlar topluluğu idi ama medya-sinema insanların beynini yıkayarak olayları tam tersine bizlere belletmişlerdir
İspanyol ve Amerikalıların Kızılderililere uyguladığı soykırım:
1492’de, Kristof Kolomb Amerika kıtasına ayak bastığında nüfusu 8 milyon olan Arawaks yerlilerinin neredeyse tamamı katledildi.
8 milyon olan yerli sayısı 22 yıl içerisinde 28 bine indi.
İspanyol ve Amerikalıların soykırım karnesi: 7 milyon 970 bin Kızılderili…
İngilizlerin Avustralyalı yerlilere uyguladığı soykırım: İngiltere krallığının 1788–1938 tarihleri arasında sömürmek amacıyla işgal ettiği Avustralya’da yerli halk Aborjinler, sistematik olarak yok edildi.
İngilizlerin aralarına salgın hastalık yaydığı, bununla da yetinmeyip yemeklerine zehir katarak yok etmeye çalıştığı 750 bin siyah derili Aborjinden geriye sadece 31 bin kişi sağ kalabildi.
İngilizlerin soykırım karnesi: 670 bin Aborjin…
Almanların Batı Afrika’da Namibyalılara uyguladığı soykırım:
Almanlar 1891 yılında Güney Batı Afrika’yı (Namibya) sömürgeleştirmek için işgal ettiler.
Bölgedeki çok zengin altın ve zümrüt madenlerini ele geçirmenin yolunun yerel Herero ve Nama halklarını yok etmek olduğuna karar veren Almanlar harekete geçti.
Alman askerleri yaşlı, kadın, çocuk dinlemeden herkesi katlettiler. Katliamdan kurtulanlar işkenceyle öldürüldü.
Yaklaşık 132 bin yerliden geriye 15 bini sağ kalabildi.
Almanların soykırım karnesi: 117 bin Herero ve Nama yerlisi…
Almanların Yahudilere uyguladığı katliam:
1933–45 yılları arasında büyük alman imparatorluğunu kurmak ve mükemmel alman ırkını yaratmak hedefiyle Almanlar, Yahudileri topluca kurşuna dizerek, toplama kamplarında fırınlarda yakarak ve gaz odalarında zehirleyerek soykırıma uğrattılar.
Bu kapsamda milyonlarca Yahudi Almanlar tarafından sistematik bir biçimde öldürüldü.
Almanların soykırım karnesi: 6 milyondan fazla Yahudi…
Danimarkalıların Alman mültecilere uyguladığı soykırım:
İkinci dünya Savaşı’nın bitiminde Sovyet ordusunun Alman topraklarına girmesinden dolayı kaçan 250 bin Alman mülteci Danimarka’ya sığındı.
Üçte birini 15 yaşından küçük çocukların oluşturduğu Almanlar tel örgülerle çevrili toplama kamplarına alındılar.
Danimarka bu ölümlere bile bile göz yumdu.
Binlerce çocuk ve yetişkin tifüs, barsak iltihabı, ishal gibi sebeplerden dolayı yaşamlarını kaybettiler.
Danimarka’nın soykırım karnesi: On binlerce Alman…
Dresden’de Amerikan ve İngiliz vahşeti:
Amerikalılar ve İngilizler, Almanların savaşı kaybetmelerinin ardından, Dresden kentine sığınan Alman göçmenlerin üzerine üç gün süreyle havadan on binlerce bomba yağdırdılar.
Bu yok etme harekâtında çoğunluğu çocuk ve kadınların oluşturduğu 200 bin kişi öldü.
Amerikalıların ve İngilizlerin soykırım karnesi: 200 bin Alman…
İngilizlerin Hindistan’da yaptıkları:
İngilizlerin, ulusların arasını açmak için uyguladıkları sistemi eleştiren Amerika Birleşik Devletleri’nin eski dışişleri bakanı Williams Jeningns Bryan, “ Hindistan’da İngiliz Hâkimiyeti “ adlı kitabında şöyle diyordu:
“ Hayatta kalan Hindistan vatandaşlarına refah ve saadet bahşettiğini iddia eden İngilizler, milyonlarca Hintliyi mezara göndermişlerdi.
Mahkemeler ve İnzibat Kuvvetleri ihdas ettiklerini her yerde söyleyen bu millet, resmi bir yağmacılıkla Hindistan’ı iliklerine kadar soymuşlardı.
Soymak kelimesi biraz ağır ise de, İngiliz İdaresinin melanetini başka türlü izah etmek mümkün değildir ” demişti.
1803 yılında Pencap bölgesi dışında bütün Hindistan, İngiliz yönetimi altına girmiş durumdaydı.
İngilizler bu dönemde bile, Moğol hükümdarı Ekber’ın düzenlediği yönetim kurallarını uygulamaktaydı.
Buna göre Hindistan, sadece para kazanılan bir ülkeydi.
Moğollar için olduğu gibi İngilizler için de Hint kültürü, gelenekleri ve dini inançları önemsiz birer ayrıntıydı.
Saygılarımla.