Mehmet Göncü
23 Kasım 2012
Kıymetli okuyucularım, bildiğiniz gibi yazımızın konu başlığındaki veciz söz Hz.Ali’ye aittir.
Gerçekten ilim insanı tekamül ettiren bir olgudur.
Nitekim insan denilen şuurlu canlı, en çok öğrendiklerini tatbik eden bir varlıktır. Beşikten mezara kadar öğrenmek, öğrenmek için okumak ve okuduğunu da tatbik ederek mükemmeli yakalamak insana yakışır.
Öte yandan bütün beşeri ve semavi inançlar da insanın eğitilerek faydalı bir hale geleceğini belirtmektedir.
Benim gibi yaşı 70’i geçmiş olanlar iyi hatırlarlar. Biz ilkokula başladığımızda annemiz, babamız öğretmenimize bizi emanet ederken, “Al bu çocuğu adam et” derlerdi. Şimdi çok iyi hatırlıyorum. Rahmetli babam beni ilkokula kaydettikten sonra şu an rahmeti rahmana kavuşmuş olan öğretmenim Rabia hanıma şöyle demişti: “Hoca hanım, al bu çocuğu adam et. Her şeyi ile sana emanet” demişti. Hoca hanım ise, “Beyefendi, çocuğunuzu faydalı bir insan yapmak, Cumhuriyet fikriyle yetiştirmek için elimizden geleni yapacağız, müsterih olun” demişti.
Hey gidi günler hey..
Biz o dönemde Fasulye kesemizle okula gider, onları bir araya getirerek yazılar yazmaya çalışırdık. Bir gün bir arkadaşımız, öğretmenin “Fasulye getirin” dediğini annesine iletmiş. Annesi de ona; bir teneke kundura boya kutusu içerisinde etli kuru fasulye yemeği göndermişti. Birkaç gün sonra kutudaki yemek kokmaya başlayınca olay anlaşıldı. Bahsettiğim bu olay 1948-1949 yılları arasında geçmiştir. O zamanlar biz kendi zekamızı kullanarak, boş tahta makaralardan arabalar, karpuz kabuğundan, çamurdan şekiller yapar, kendi oyuncağımızı kendimiz üretirdik. Elektrik olmadığı için gaz lambası önünde ders çalışırdık. Radyosu, telefonu olan evler çok nadirdi. O zaman en önemli ulaşım aracı paytondu. Okul yolu uzak olsa da yürürdük. Sabah 3, öğlenden sonra 2 ders görürdük. Öğretmenlerimiz gerektiğinde yoksul öğrencilere yardım edebilecek düzeyde, gani gönüllü kimselerdi. Sınıf arkadaşlarımız arasında çeşitli Semavi dinlere mensup olanlar vardı. Biz kesinlikle herhangi bir ayrımı aklımızın ucundan bile geçirmezdik, çünkü öğretmenlerimiz bizlere birleştirici, kaynaştırıcı nasihatları sık sık tekrarlardı..
Aradan çok zaman geçtikten sonra bu arkadaşlarımdan bazılarıyla İstanbul’da karşılaştım. Gene çocukluk yıllarımızdaki gibi kaynaştık. Eski günleri hatırlayıp, neşelendik.
Ayrıca öğretmenlerimiz bize müfredatın dışında şiirler de öğretirdi. O şiirlerin içeriğindeki insani ve ahlaki değerleri yaşama geçirmemiz için her türlü örnek davranışın içinde bulunurlardı.
Şimdi hatırlıyorum; öğretmenlerimizden Rabia, Emine, Ayşe hanımlar, Ali, Derviş hocalar gibi kıymetli öğretmenlerimiz şu an rahmeti rahmana kavuşmuş durumdalar. Nur içinde yatsınlar.
Onların yetiştirdiği talebeler arasında nice profesörler, nice doktorlar ve siyaset adamları var. Onların başarılarının sevabı mutlaka o kıymetli öğretmenlerine de gidecektir.
Bizim dönemimizde kız çocuklarının okumasına çok önem verilirdi. Cumhuriyetin temel öğesi; kızların eğitiminin toplumu taçlandıracağı yönündeydi. Nitekim; “Kız çocuklarını okutmayan toplumlar erkek çocuklarını bedbaht etmiş olurlar” diyen Tevfik Fikret de toplumun değerli bir öğretmeni konumundaydı.
O günün koşullarında yetişen bizlerin tamamı iş bulma olanağına sahip oldu. Çünkü bütün zorluklara rağmen eli öpülesi öğretmenlerimiz sayesinde vasıflı olarak yetişmiştik.
Günümüze gelince; bana göre öğretmenlerin geçim kaygısı olmamalı ve onların toplumda en saygın konumda bulunmaları gereklidir.
Nitekim Ulu önder Atatürk de, “Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir” sözünü teyit amaçlı; “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” demiştir.
Sonuç olarak 24 Kasım Öğretmenler Gününü yarın Şanlıurfa’da da kutlayacağız.
Bu vesile ile her yaşta öğrenmeye mecbur ve muhtaç olduğumun bilinciyle, eli öpülecek saygıdeğer öğretmenlerin genç-ihtiyar demeden tümünün bu anlamlı gününü yürekten kutluyorum.