İbrahim Halil Okuyan
18 Mart 2017
Celal Bayar Üniversitesi Öğrenci Konseyi’nin hazırladığı
Çanakkale adlı kitapçıktan:
“Balıkesir`de son gömdüğümüz Çanakkale gazisi İvrindi’nin Mallıca köyünden 104
yaşında Azman Dede idi.
Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu,
Dev görünümüyle insan azmanı sayılmış herkes ona azman demeye başlamış,
Soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı.
Esas ismi adeta unutulmuştu.
Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca Köyü
kahvesinde kendisiyle görüştüm.
Kulakları ağır işitiyordu.
Köylülerden biri yardımcı oldu.
Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi.
Onun sesine alışkın olduğundan anladı.
Sordukları mı cevapladı.
Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla,
hıçkırıklar
içinde ağlamaya başladı.
Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de
duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı:
“Bir hücum sırasında bölük erimişti.
Yüzbaşı telefonla takviye istedi.
Gece yarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi.
Hepsi askere alınmış gencecik insanlardı.
Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki
hemen dikkatimizi çekti.
Bölüğü düzene soktum.
Yüzbaşı gelenlerle tek tek ilgileniyor, karanlıkta el yordamıyla
üstlerini başlarını düzeltiyor, sabah yapılacak olan süngü hücumuna
hazırlıyordu.
Sıra o çocuklara geldiğinde, o cıvıl cıvıl şarkı söyleyerek
gelen çocuklar birden çakı gibi oldular.
Yüzbaşı sordu; “Yavrum siz kimsiniz?”,
İçlerinden biri; “Galatasaray Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için
ölmeye geldik!..” diye cevap verdi.
Gönlüm akıverdi o çocuklara.
Bu savaş için çok küçüktüler.
Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı.
Onlarla ilgilendim.
“Mermi böyle basılır.
Tüfek şöyle tutulur.
Süngü böyle takılır.
Düşmana şöyle saldırılır!..” diye.
Onları karşıma alıp bir bir gösterdim.
Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık.
Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik.
Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman
gemileri
gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar.
Yer gök top sesleriyle inliyordu.
Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor bir gün önce
Ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla
siperlere düşüyordu.
Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu.
Siperler toz duman içinde kalmıştı.
Bir ara yüzbaşı “Azman yandık!..” diye siperin
köşesini işaret etti.
O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi
neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi
birbirine sarılmış tir tir titriyorlardı.
Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı.
Ürkmüşlerdi.
Yüzbaşı yandık demekte haklıydı.
Muharebede bir ürküntü panik meydana getirebilirdi.
Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye
başladı!..
Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı.
Al sancağı teslim etti.
Allah’a Ismarladı.
Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana.
Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana,
Baktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı.
Biraz sonra biri daha…
Marş bitiyor yeniden başlıyorlar.
Bitiyor bir daha söylüyorlar.
Avaz avaz!..
Gözleri çakmak çakmak…
Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri
yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı.
O an geldi.
Birden yüzbaşı “Hücum!..”diye bağırdı.
Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık.
İşte tam o anda,
Tam o anda,
O çocuklar kurulmuş gibi siperlerden
Fırlayıverdiler.
İşte o an.
Tam o an bir makineli yavruları biçiverdi.
Hepsi sipere geri düştüler.
Kucağıma dökülüverdiler.
Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor.
Hiç gitmiyor!..
İşte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!..”
Azman dede ağlıyordu.
Ben ağlıyordum.
Kahvede kim varsa ağlıyordu.
Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi.
Eğildi;
“Azman dede hep ağlar.
Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı .”
Dedi.”
Bu topraklarda kan ve gözyaşı hep birlikte dökülüyor.
Mekanları Cennet Olsun.
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
20.Haziran.2012 ŞANLIURFA