Mehmet Göncü
12 Ağustos 2011
Bu yaşanmış olayı tam elli beş yıl önce ortaokul sıralarında din dersi hocamız Kemal beyden dinlemiştim.
Olay şöyle; Hazreti Peygamber efendimiz bir gün mescidi nebevide otururken yanına bir kadın gelir ve derdini ağlayarak Resulü ekreme şöyle anlatır;
-Ya Allah’ın sevgili Peygamberi, ben dün akşam rüyamda ölmüş olan anam ile babamı gördüm. Anam cehennemde yanıyordu. Yanına yaklaştım. Batım ki sevgili validem kendini ateşlerden ellerinde tuttuğu bir parça iç yağı ve bir bez parçası ile korumaya çalışıyordu.
Anama sordum:
-Ey güzel anam bu ne haldir ben seni mümin ve ibadetlerini yapan bir hatun kişi olarak bilirdim. Neden ateşte yanıyorsun ve elindeki bu bez parçası ve iç yağı nedir?
O da bana; Evet ben hayatta iken inançlı bir kimseydim ama çok cimri idim. Allahın bana dağıtayım diye verdiği nimetlerden kimseye bir şey vermedim. Hayatım boyunca zekât, sadaka ve fitre olarak yalnız bu bez parçası ile ve bir miktar iç yağını muhtaç birine verdim. Dinimin ve inancımın gereğini yapmadığım için cehennemde cezam kadar yanacağım. İşte bu bez parçası ve iç yağı ile kendimi alevlerden koruyorum ve şu an içim yanıyor ve çokta susuzum. Bana bir tas su” dedi.
Bu durum karşısında çok üzüldüm ve telaşla sağa sola koştururken, bir an kendimi cennette buldum. Baktım babam elindeki bir su kâsesi ile cennet ehline su dağıtıyordu.
Babam beni görünce durumu şöyle anlattı:
-Ben hayatta iken, Allahın bana verdiği nimetleri yoksul ve muhtaçlarla paylaşmayı mümin olmanın vecibesi olarak yerine getirdiğim için cennette de böyle mutlu görevi Allah bana nasip etti.
Babama annemin durumunu anlatıp, kendisinden anneme götürmek üzere bir tas su istedim.
Bana, “Bu su yalnız cennet ehli içindir. Cehennem ehline verilmez” dedi. Bu durumda çaresiz kaldım ve elime geçirdiğim bir tasla cennet çeşmesinden doldurup anneme götürdüm. İşte o zaman yüksek bir nida duydum, o nida şöyleydi:
“Cennet çeşmesinden cehennem ehline kim bir tas su götürürse eli kurusun, felç olsun”
Bu ses üzerine uyandım. Baktım ki, sağ kolum ve sağ elim felç olmuştu.
Ey yüce Peygamber, bana yardım et diye ağlayan kadına peygamberimiz dua eder, bu dua üzerine kadının sağ kolu ve eli düzelir. Kadın da peygamberin nasihati gereği olarak bu olaydan sonra anasının hayrına birçok faydalı işlerde bulunur ve fakirlere yardım eder.
Sevgili okuyucularım, hiç şüphe yok ki yüreğinde hürmet, merhamet, şefkat ve yardım duygusu olmayan bir kimse kesinlikle insan sayılmaz ancak şeklen insan gibi görünür.
Bakınız Sadi Şirazi bu konuda ne güzel bir benzetme yapıyor:
“Ey kendini insan sayan kimse, netice itibarı ile er geç bir gün olup bu dünyadan göçüp kabire gireceksin. Kabirde böcekler, akrepler çıyanlar ve daha isimlerini bilmediğimiz nice bir çok mahlûk seni aralarında paylaşıp yiyecekler. İşte onlar senin bedenini paylaşmadan önce sen hayatta iken helal kazancını ye yedir ve paylaş.. İş işten geçmeden vakit varken, lütfen imkânların ölçüsünde paylaş.”
Gerçekten büyük düşünür Sadi ne kadar doğru söylüyor değil mi?
Benim de âcizane olarak belirtmek istediğim husus ise, şu an aç ve yoksul bir durumda olan başta Somalili, Kenyalı, Etiyopyalı ve bazı doğu Afrikalı kardeşlerimize bizim de az çok demeden yardım elimizi uzatmamızdır. Diyanet’in, Kızılay’ın ve daha bir çok kuruluşumuzun bu konuda çeşitli bankalarda açmış olduğu hesaplara Urfalı hayırsever hemşerilerimizin de büyük katkılarda bulunacağına yürekten inanıyorum.
Cenabı Allah (cc) yardımsever halkımızdan binlerce defa razı olsun ve hayırlarını kabul edip sevaba dönüştürsün.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…