Bülent Okutan
8 Mayıs 2009
Gülüyordu ağlayan ülkesine inat. Sanki o acının tarafı değildi. Gideceğiz buralardan diyordu, soyadı gibi ÇELEBİ vari
Ve muhabir saçmalıyordu ;
–Nereye gideceksiniz?
Elini önce beynini işaret ederek kafasına, ardından yüreğine koyuverdi. Beyinlerin, yüreklerin işlevini 4 Mayıs gecesi yitirdiği, köyünün topraklarına basarak.
–O belli değil burada saklı…
Ardından TV’lerde tavukların, toprak eşeleyen görüntülerinin devamına, ortası yangın yeri olmuş köyden kaçanların ev eşyalarının yüklendiği bir kamyonun kasasında ki yazı damgasını vurdu.
Şuydu cümle;
‘Anlamı kalmadı’
Neyin anlamı kalmadı? Ölmenin mi, yaşamanın mı, insan olmanın mı? Devletin mi, devleti korumanın mı? Ana rahminden yaşamın kıyısına yetişenlere kurşun sıkıp, doğmamış bebeğe ağıt yaktırmanın mı, Neyin?…
Korucu köyünde, korucuların nişanı basılmış, kutlayan korucuları, kutlamayan korucular, devleti korumak için kendilerine verilmiş silahlarla taramış, korunması gereken çoluk çocuk, hamile kadınlar katledilmişlerdi.
Her şey anlamını yitirmiş, o kamyon şoförü ise bunu çok öncesinden kasasının arkasına kader gibi yazmış, insanlarının kötü kaderi, yaşamı namlu ucuna endekslenmiş köye gelivermişti işte.
Haberin de, olayında özü buydu.
Yabancı ajansların haberi veriş biçimleri ise yayınların yapıldığı ülkeler için kendilerini tekzip eder türdendi;
–Çağdaş Türkiye’de katliam. Düğün evi kan gölü oldu.
Kelimelere bakarmısınız? ÇAĞDAŞ-DÜĞÜN-KAN-KATLİAM…
Ölümün adı dünya tarihinde kaç kez böyle konmuştur, sorarım size?
Hem de Zanqirt köyde. Bunun Türkçe anlamı Bilge köy iken…
Bana sorarsanız dönmeyecek olanın acısı BİLGE acıdır. Onu ölüme götürmenin bilgelikle alakası yoktur. Acılar özlemin içinde sadece yaralıdır. Yalnızdı o yaralı, bilge olamayan yürekler. Bu son olayda ise o yalnızlar yaşamla vedalaşıp gittiler bu dünyadan, önce yaralanıp, sonra ölerek…
Ve benim bildiğim sevdikleri ölünce kırk mum yakar insanlar içinde, kırkıncı mum ise hiç sönmez. Onun ışığında yol alınır bilgece.
Zanqirt’te kırk dört can yitti, kırk dört mum yandı. Umarım o kırk dördüncü mumun ışığı hiç sönmez ve bizlere yol gösterir artık BİLGE’ce!…