Mehmet Göncü
4 Haziran 2009
Sosyal bir canlı olan insan, diğer canlılarda olmayan bir yeteneğe sahiptir.
Bu doğal yetenek, aklın ve zekânın, olayları yorumlaması sonucunda gelişir.
Kısacası insan; Düşündüğünü düşünebilen ve aklıyla olaylara yorum getirebilen şuurlu bir canlıdır.
Peki, akıl nasıl gelişir?
Akıl, ulu yaratıcının bir ikramı olan zekânın yanı sıra genel ve özel öğrenimin, çevre, aile kalıtım olgusunun ve sağlık koşullarının entegresi sonucunda bir kültür olarak sürekli değişim ve yenilenme şeklinde gelişir.
İşte meydana gelen bu kültür olgusu sayesinde yaşam hareketlerinde maddi ve manevi değerler üretmek mümkün olabilmektedir.
İzafide olsa; Başarı veya başarısızlıktaki temel sebep, yukarıda bahsettiğim vazgeçilmez ve olmazsa olmaz olan kriterlerdir.
Yani; Bir noktada akıl motorunu yani beyin neronlarını sürekli çalıştırmak zorundayız.
Bunun için bilgi gerekiyor. Hem de sürekli yenilenen bilgi, bilgi içinse ilkin kişinin kendini bilmesi gerekiyor.
İşte o zaman kişi beynindeki sınırsız kapıları akıl anahtarları ile açıp evrenin merkezi konumuna gelebiliyor.
Büyük düşünenlerin hayatlarını inceliyorum.
Tamamı, aklın ölçüsünün tevazu, yani alçak gönüllü olmaktır demektedirler.
Gerçekten akıllı insanlar öğrenmeye muhtaç olduklarının farkında olan kimselerdir. Ve kısacık ömürleri sırasında da öğreneceklerinin de sınırlı olduğunu bilmektedirler.
Zira; gerçek ilim ise, şekilden, zamandan ve mekandan münezzeh ebedi ve ezeli olan ulu yaratıcıya aittir.
Bu manada; minnacık emanet, yetki ve görevleri nedeni ile kibir ve gururla gezen bazı kimseleri gördükçe Şadi’nin şu güzel veciz sözü hep aklıma gelir;
“Dolu başağın boynu eğik, Boş başağın ise boynu dik olur”
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla..