Cihat Kürkçüoğlu
7 Mayıs 2008
Tarihi mimari dokusunun zenginliği ile ön plana çıkan şanlıurfa’da görev yapan Vali ve Belediye Başkanları Cumhuriyet tarihi boyunca “bu dokuyu tahrip eden” ve “bu dokuyu koruyarak onaran” yöneticiler olarak hafızalarda yerlerini aldılar.
Bu yazımızda tarihi dokuda tahribat yapan valilerimizden söz etmeye çalışacağım. belediye başkanlarımız tarafından yapılan tahribatları da ayrı bir yazıda anlatmak isterim.
şöyle geriye dönüp baktığımızda Cumhuriyet döneminin ikinci valisi olan ve 1924-1928 yılları arasında görev yapan Fuat Bey’in Balıklıgöl’den Samsat Kapısı’na giden yolu açması ile Urfa’nın tarihi dokusuna ilk kazmayı vuran yönetici olduğu görülür. 1924 yılından önce şehrin kaleden çekilmiş fotoğrafları incelendiğinde, Fuat Bey’in bu yolu açarken çok sayıda tarihi evi yıktığı anlaşılmaktadır.
1957-1959 yılları arasında valilik yapan Kadri Eroğan’ın tarihi mimari dokuyu bozarak yeni caddeler açan ikinci vali olduğu görülmektedir. Eroğan’ın, Karameydanı civarından başlayarak Haşimiye Meydanı’na kadar yaptığı yol genişletme çalışmaları sırasında Avşaroğulları evi, Saraç Salih Efendi evi, Kaplamalar evi, Eski Paşa Hamamı ve Kunduracı pazarında Ağanlar’a ait evler başta olmak üzere birçok tarihi ev yıktırılmıştır. Yine aynı yıllarda, Balıklıgöl’ün güney kenarında yer alan ve çoğu Erenler ailesine ait birer yalı güzelliğindeki tarihi evler de ortadan kaldırılmıştır.
1981-1985 yılları arasında valilik yapan M.Erdoğan Cebeci, önce saray güzelliğindeki tarihi vali konağını yıkarak yerine kendi adıyla anılan Cebeci ış Hanı’nı yaptırmış, bununla da kalmayarak Millet Hanı ve Eski Hükümet Konağı’nı da (Bugünkü Kültür Müdürlüğü) yıkmak istemiştir. Ancak Ankara Anıtlar Yüksek Kurulu’nca tescil edilen bu yapılar yıkılmaktan kurtulmuştur. O zaman bu tescil yapılmamış olsaydı, Millet Hanı’nın yerine Emniyet Müdürlüğü hizmet binası ve lojmanları, bu günkü Kültür Müdürlüğü binasının yerine de iş hanı yapılmış olacaktı.
Tüm bu tahribatlardan sonra 7 Mayıs 1990 günü Urfa’da valilik görevine başlayan ve bu görevini 17 Nisan 1996 tarihine kadar sürdüren Ziyaeddin Akbulut’la tarihi yapıların kara yazgısı değişmiştir. Sayın Akbulut şURKAV’ı kurarak ve Özel ıdare kaynaklarını da seferber ederek şURKAV’la birlikte yüze yakın irili ufaklı restorasyonu ve çok sayıda çevre düzenleme projesini gerçekleştirmiştir. Bu gün gerçekleştirilmesi hayal görünen (o zaman da hayal görünüyordu) Türkiye’nin en büyük çevre düzenleme projesi Balıklıgöl-Dergah Çevre Düzenleme Projesi bitirilmiş, Eyüp Nebi Çevre Düzenleme Projesi büyük oranda tamamlanmıştır.
Sayın Akbulut’tan sonra 1996-2000 yılları arasında valilik görevine atanan şahabettin Harput bayrağı devralarak yarım kalan restorasyonları tamamlamıştır. ıl merkezindeki Eyüp Peygamber Makamı Çevre Düzenleme Projesi mimar Merih Karaaslan’a hazırlattırılarak uygulamasına geçilmiştir.
Sayın Akbulut ve Sayın Harput dönemlerinde vali yardımcılığı yapan Hasan Duruer ve Ahmet Hamdi Nayır senelik izin kullanmadan, görev sürelerini her iki yılda bir uzatarak özverili çalışmalarıyla adeta birer şantiye şefi gibi restorasyonlarda çalışmışlardır.
Sayın Harput’tan sonra vali olarak atanan Muzaffer Dilek 2000-2003 yılları arasında 30 ay görev yapmıştır. Sayın Dilek, kendinden önce Koruma Kurulu kararı olmadan başlatılan Eyüp Peygamber Çevre Düzenleme Projesi’ni durdurmuş, Koruma Kurulu Kararı alındıktan sonra yasal bir biçimde yeniden başlatmıştır. Kültür ve sanata son derece önem veren, “Kültür adamları ve sanatçılar dostlarımdır” diyen sayın Dilek, kendisinden önce başlatılan restorasyonları tamamladığı gibi, Reji Kilisesi’ni restore ederek Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi’ne dönüştürmüş, Hızmalı Köprü, Millet Köprüsü, şahap Bakır Evi (TBMM Evi), ısviçre Misyoner Hastanesi, Siverek Gazipaşa ılkokulu, Viranşehir Paşa Konağı restorasyonlarını gerçekleştirmiştir. Gümrük Hanı restorasyonunda önemli mesafe alınmış, Çift Kubbe yokuşu duvarları yapılmış, Kale Hendeği’ne yüzyıllardır birikmiş bulunan onlarca kamyon çöp temizletilmiş, Harran Yakup Peygamber Kuyusu, Soğmatar Musa Peygamber Kuyusu çevre düzenleme projeleri hazırlanarak Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’na sunulmuş, Mahmut Nedim Konağı Kurtuluş Müzesi yapılmak üzere kamulaştırılmıştır. Millet Hanı’nın, ıl Özel ıdaresi olanaklarıyla Topkapı Sarayı’ndan sonra Türkiye’nin ikinci büyük müzesi ve en büyük kültür merkezi yapılmak üzere Maliye Bakanlığı’ndan ıl Özel ıdaresi’ne tahsisi sağlanmış ve rölöve-restitüsyon projelerine başlanılmıştır.
Vali Dilek ayrıca, ıl Özel ıdaresi marangozhanesini sadece restorasyonların ahşap işlerine tahsis etmiş, restorasyonların taş gereksinimi için Akabe’de bir taş atölyesi kurmuştur.
Sayın Dilek’ten sonra şubat 2003-24 yıllarında valilik görevine başlayan ve yaklaşık 19 ay görevde kalan şükrü Kocatepe bu kısa süre içerisinde ancak Tülmen Köyü’ndeki “Hayır Hanı”nın restorasyonunu köylülerin de yardımıyla gerçekleştirebilmiştir.
Sayın Kocatepe’den sonra 2004-2006 yılları arasında yaklaşık 16 ay valilik yapan şemsettin Uzun, “Benden önceki valilerin restorasyon hizmetleri karşısında eziklik hissediyorum, amacım bu restorasyonları arttırarak devam ettirmektir” diyerek Millet Hanı’nda rölöve çalışmalarına yardımcı olacak kazı çalışmalarını desteklemiş, hanın güney bölümünün Koruma Kurulu onayından geçmesini sağlamıştır. ıl Özel ıdare bütçesinden yılda 1 Trilyon lira ayırarak bu tarihi hanı Topkapı Sarayı’ndan sonra Türkiye’nin ikinci büyük müzesi ve en büyük Kültür Merkezi yapmayı hedeflemiş, esnafla görüşerek onların da katkılarıyla Hacı Kâmil Hanı’nı restorasyon programına almıştır. Ancak Isparta valiliğine atanmasıyla bu projeleri gerçekleştirememiştir.
Her üç valinin başarılarında sivil toplum kuruluşlarının, kente yaşayan mimar, mühendis, sanat tarihçi, ressam ve müzisyen gibi sanatçıların seslerine kulak vermelerinin önemli etkisi olmuştur. şükrü Kocatepe, şimdiki Kültür Müdürlüğü arkasındaki tek katlı uzun çatılı yapıyı yıkmak istediğinde “bu yapının tarihi değeri vardır, yıkmazsanız iyi olur, en azından Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu’ndan görüş almanız gerekir” uyarılarını saygı ile karşılamış, yapıya dokunmamıştır. Halk Eğitim Merkezi yerine iş hanı yapmayı düşünen sayın Akbulut ve sayın Harput, şehir plancılarının “Burada yapılacak iş hanı Atatürk Bulvarındaki yoğunluğu arttırır, yapılmaması gerekir” uyarılarını ciddiye alarak bu projelerinden vazgeçmişlerdir. Yıllarını restorasyonlara vermiş Mimar Abdülkadir Öcal’ı, teknisyen Abdullah Dağbaşı’nı, mimar Uğur Beyazgül’ü, Cevher ılhan’ı, kısacası kentlerine gönül vermiş tüm aydınları dinlemişler, hiçbir zaman “Bunlar ne bilir, ben en iyisini bilirim, ben yaparım olur” gibi düşüncelere kapılmamışlardır.
Sayın Uzun’dan sonra Ocak 2006’da valilik görevine atanan Yusuf Yavaşcan yaklaşık 29 aydır bu görevini sürdürmektedir. Avrupa Birliği Kültürel Miras Hibe Programı çerçevesinde şURKAV tarafından yürütülen Narlı Ev’in restorasyonu bu dönemde tamamlanmıştır. Sayın Yavaşcan’ın kendisinden önceki meslektaşları tarafından başlatılan Millet Hanı Müze ve Kültür Merkezi Projesi’ni gerçekleştirmeye bütçesinin müsait olmadığını söylemesi üzerine bu han, yap-işlet-devret modeli ile 5 yıldızlı bir otel yapılmak üzere özel bir firmaya tahsis edilmiştir. Geç de olsa başlanılan Mahmut Nedim Konağı Kurtuluş Müzesi restorasyonunda raspalama yapılarak yapı gerçek kimliğinden uzaklaştırılmış ve savaşın gerçek belgesi kurşun izlerinin silinmesi gibi akıllara durgunluk veren bir yanlışa düşülmüştür.
Haleplibahçe’de yapılan kazılar, Amazon Mozaikleri ve mimari kalıntılar başta olmak üzere daha bir çok eserin çıkacağının ip uçlarını vermesine, kazıların alanın tümünde devam etmesi gerektiğini açıkça ortaya koymasına rağmen çıkan buluntularla yetinilip bir an önce üst yapı projesinin bitirilmesi arzu edilmiştir. Ancak Bakanlıkça oluşturulan “Danışma Kurulu” alanın tamamında kazı yapılmasını kararlaştırmıştır. Kazılar devam ettikçe ortaya çıkan eserlerin, üste yapılacak projeden daha değerli olduğu şimdiden görülmektedir.
Tüm bu yapılanların daha önceki valiler tarafından gerçekleştirilenler yanında ve 29 aylık uzun bir süre için çok yetersiz çalışmalar olduğunu düşünüyorum. Sayın valimizden diğer hizmetlere vermiş olduğu önemi kültürel mirasın korunmasına da vermesini, hiç olmazsa iki yıl önce kendilerine sunmuş olduğumuz “Yorgancı Sokak Pansiyonlar Adası Projesi”ni gerçekleştirmesini, Haleplibahçe kazılarını desteklemesini, buraya Türkiye’nin en büyük ve en modern Arkeoloji Müzesi’nin yapılmasının takipçisi olmasını diliyorum. 76.000 eserle Türkiye’nin en zengin beşinci müzesi olma özelliğine sahip müzemizdeki eserlerin “çoğu kandildir, sikkedir” deyip (Urfa Müzesi Türkiye’nin en zengin sikke ve kandil koleksiyonuna sahiptir demek varken) küçümsenmesi gibi bir yanlışa düşülmemesini diliyorum.
Başarı ve sorumluluğu paylaşmak adına hayati projelerde sivil toplum kuruluşlarına, Kent Konseyi’ne, kentin aydınlarına danışılması gerektiğine inanıyorum. Artık çağdaş dünyada kentlerin kaldırımlarına döşenecek parkelerin renkleri bile o kentte yaşayanlara soruluyor. Tüm bunların yanında çalışkan, gayretli, tabir yerinde ise tuttuğunu koparan bir kimliğe sahip ıl Kültür ve Turizm Müdürü Selami Yıldız’ı ise sayın valimiz için bir şans olarak görüyorum.
Urfa, dünyanın gözünün üzerinde olduğu bir tarih ve turizm kentidir. Tarihi Kentler Birliği üyesidir. 1990’dan bu yana valilerimiz bu misyona yakışır çalışmalar gerçekleştirdiler. Tarihi Kentler Birliği toplantılarına katılarak örnek çalışmalarını meslektaşlarına anlattılar. Bu çalışmaları anlatmaları için halen bu birliğin toplantılarına davet ediliyorlar.
Günler geçiyor. Tarih bilimi olumlu ya da olumsuz tüm çalışmaları hafızasına kaydediyor ve günü geldiğinde kimin ne yaptığını açıklıyor.
Yazdıklarımın, tiyatro ustası Levent Kırca’nın dediği gibi “Maksadımız kimseyi kırmak değildir” şeklinde yorumlanması dileği ile.