İbrahim Halil Okuyan
28 Kasım 2006
Sellerde zarar gören yerlerin görülmesi, ihtiyaçların belirlenmesi, yerel yöneticiler ve halkla görüşülmesi için Sayın Başbakan’ın ve bir kısım Bakanların Urfa’da bulunduğu bir günde üç kardeşlik bir akraba gurubu da tarlalarından topladıkları sebzeleri at arabasına yükleyip Beykapısı semtinden Hal Pazarına doğru yola koyuluyorlar. Güzergâhta görevli iki zabıta memuru “Yasak!” diyorlar, “At arabası ile şehre giremezsiniz!…” Bu yasak yeni değil.. Kırılmayan at arabası kalmamıştı. (Demek ki, bir bahtı kara kalmış) Ellere davul alınmışcasına, toplar, maytaplar atılmışcasına duyuruldu, at arabaları hemen hemen bütün şehirlerimizde olduğu gibi Urfa’da da yasak edildi. Ama olacak ya, bir tanesi yine seyr-ü seferde… Sürücü gitmekte kararlı, zabıta memuru göndermemekte… ılkokulda okuduğumuz “ıki inatçı keçi gibi bir köprüde buluşan” taraflar tartışmayı kavgaya, kavgayı silâh kullanmaya inkılab(!) ettirerek olmayacak birşeyi oldururlar… Zabıta Memurunun (nereden bulduysa) silâhından çıkan kurşunlar üç kardeşi de yaralar, ikisi götürüldükleri hastane de can verir, üçüncüsü de uzun süre yaşam savaşından sonra o da hayatını kaybeder. Tartışan iki tarafın kendi doğrularında ısrar etmesi, öfke ile inatlaşması nihayet silâh kullanmaya kadar gitmiş ve hiç arzu edilmeyen bu feci olay ortaya çıkmıştır. Her yerde, her fırsatta silâh çekilmesi toplumumuzun büyük bir kusuru olduğu halde ve yıllardır “Bireysel silâhlanmaya hayır!..” diye bağırıldığı halde halen bu “delikli demirlerin” milletin cebinde bulunması ne büyük gaflet ve ne büyük yanlışlıktır. Biz ıngilizler, ısveçliler, Norveçliler gibi değiliz. Sıcakkanlı bir Milletiz. Tartışmayı, münakaşayı cenge dönüştürmeğe maateessüf çok iyi beceriyoruz(!) ve işte bu felâketler ortaya çıkıyor. Bir savaş dönüşü Peygamberimiz’in (s.a.v.) ahaliye; “Asıl savaş bundan sonra başlıyor. Nefislerinize hakim olma savaşı dönmüş bulunduğumuz cenkten daha ağırdır. Aman kendinize, nefislerinize hakim olunuz!..” diye nasihatte bulunması işte bu tür olayların yaşanmaması içindi. Hal Pazarı yolunda meydana gelen olay hepimiz için bir ders, bir ibret olmalıdır. ıçimizdeki “Nefs” denilen canavarı başıboş bırakıp şeytanın atına bindiğimiz takdirde görülmeyecek felâket kalmaz. Taraflardan bir kısmının mezara, bir kısmının cezaevine gitmesi mukadder olan bu acı olay’ın hiçbir şekilde tekrar yaşanmamasını, ölenlerin ve mağdurların ailelerine sabır, metanet diliyor; adaletin tecelli edeceğine inanıyor ve hayatta “Kazaya, kadere rıza” göstermekten başka bir yolumuzun olmadığını, her alanda nefsimize hâkim olmak gerektiğine inancımızı tekrarlıyorum.