Ömer Elçi
24 Kasım 2006
Güneşin ilk ışıkları, binaların bacalarından yükselen kömür dumanlarını, çatıları, araçları, yazılmış veya yazılacak öyküleriyle güne yürüyen insanları aydınlatırken uyanırız …
Gözlerimize perdelerden süzülen güneş ışığı veya çakan şimşeğin aydınlığı…
Savrulmasa da perdeler, uğultusundan biliyoruz ki dışarıda delice rüzgar…
Hele ki, iğde, akasya, çam, erguvan, portakal, ıhlamurların veya karanfil, gül, kekik, nergis çiçeklerinin kokuları…
Ayaküstü bir bardak çayın sıcaklığı veya aç karna içilen sigara….
Geceden kalan düşleri yeniden anımsamanın oluşturduğu tebessüm veya kırık düşüncelerimiz koridora yayılırken, arkamızdan kapanan kapının sesi…
şehrin kalabalığındaki binlerce yaşamın özlüğüne, maskeliliğine katılırız sesliliğimizle veya sessizliğimizle…
Aynı veya birbirinden uzak ayrı şehirlerde, gök maviliğine gülümserken; kavak, çınar ağaçlarına uçuşmakta olan kuşlara, ufka kanat çırpan martıya gözlerimiz kayarken karışırız kalabalığa …
şehir yutmak isterken bizleri, yutulmamanın çabasıyla, güleriz, üzülürüz belki de ağlarız öykümüze veya öykülere…
Öykülerimizle, yaşam olgularımızla, umutlarımızla, sevgimizle, umutsuzluklarımızla, ağıtlarımızla, kahkahalarımızla aynı veya ayrı şehirlerde yaşarken de, yaş çizgileri zamanla derinleşir yüzde, ellerde,beyinde…
Yaşam olgularımız ki, yıllara mahkumlaşmış veya hiçbir zincire mahkumlaşmamış….
Aynı veya farklı beklentilerimizle yaşarken de, gülümsemeleri ağıta çevirme yanlışlığına girmeden yaşamak…
Varlıklarımızda her ne olursa olsun filizlendirmemiz gereken sevgiyi, saygıyı, güveni, dostluğu, yardımlaşmayı, paylaşmayı; insanda olmasını dilediğimiz tüm güzellikleri sözelliğe mahkumlaştırmadan yaşatabildiğimizde de, aynı veya ayrı şehrin insanları, hayvanları, sokakları, ağaçları, gök yüzü bir başka güzel olur.
Bir başka güzel olur bedenlerimizden, düşüncelerimizden yayılan ışık huzmeleri ve yaşam…
Bir başka aydınlatır güzellikler, güzelliklerimiz evrenin karanlığını ve dünyamızı…
Yaşamak aynı veya ayrı şehirlerde, umutları, umutsuzluklara mahkumlaştırmadan….
Yaşamın varla yok olgusunu bilerek ,kabullenerek yaşamak…
Gün ilerlerken geceye, günden taşıdıklarımızda yürür sokak lambalarının ışığında bizlerle…
Perdelerde dans edecek güneş ışığını görüp, göremeyeceğimizi, yağmur damlalarının camdaki sesini veya odamıza doluşmuş olan mis kokuyu yeniden soluyup solumayacağımızı bilmeden yastığa başımızı koyarız aynı veya ayrı şehirlerde…
Öykülerimizle, umutlarımızla, umutsuzluklarımızla, sevgilerimizle kendimizle yaşarız işte aynı veya ayrı şehirlerde…