Nejat Karagöz
15 Ekim 2018
Bir önceki yazımda Suriyeli göçmenlerle ilgili yazmıştım. Bu mesele bence bir iki makale ile geçiştirilemeyecek derinlikte ve yükseltide bir konudur. Aldığımız tepkilere de bakarak diyebiliriz ki konu hakkında akıl yürüten hemen herkesin ortak kanaati, meselenin çözümü, insani boyuttan uzaklaşılmadan ama mutlaka gerçekçi ve ayağı yere basan çözüm planları ile mümkündür.
Konuya yeniden bir göz gezdirecek olursak;
1- Ekonomimize en küçük bir katkısı bulunmayan, tek kuruş vergi vermeyen, üstelik devletin eğitim, sağlık gibi temel hizmetlerinden de alabildiğine ve bedava yararlanan Suriyelilerin rahatı, yerli halkın rahatına tercih edilmiştir. Bundan derhal vazgeçilmeli, Suriyeliler de bu hizmetlere yerli vatandaşla, emekli ile, sigortalı ile aynı şartlarda erişebilmelidirler.
2- Vatandaşlık bağı ile bağlı bulunmadıkları için cezai yaptırımlar yeterince ve etkin biçimde uygulanamamıştır. Bunun yerine vatandaşlık müessesesi çalıştırılmalı, belli bir düzlemde eşitlik sağlanmalı, gitmek isteyenlerin gidişi de kolaylaştırılmalıdır.
3- Gene vatandaşlık bağı ile bağlı olmamalarının sonucu olarak ülkemizi ve insanımızı değil, yalnızca ve sadece kendilerini önceleyen sosyal ve ekonomik bir kast inşa etmişlerdir. Bunun önüne mutlaka geçilmeli, bir güç odağı haline gelmeleri mutlaka önlenmeli, bunun için gerekli yasal düzenlemeler derhal hayata geçirilmelidir. Bizler gibi birer sade vatandaş olarak yaşamayı içselleştirmeleri sağlanmalıdır.
4- Bütün bunlardan ayrı ve belki de önemli olmak üzere, sosyal yaşamda “Ahlaki Çöküntü” diye niteleyebileceğimiz bir yaşam tarzını gene bu dokunulmazlıkları sayesinde meşrulaştırma,
Yayma, sokağa taşırma gayreti içerisinde bulunmuşlardır. Bu konuda da yasalar tavizsiz işletilmeli, adli ve kolluk kuvvetleri yerli yabancı ayrımı yapmadan ve hızlıca görev yapmalıdır.
Bunlara harcandığı söylenen 35 Milyar dolarla kendi insanımızın gelecek yüz yılını garanti altına alabilecekken, bu büyüklükteki bir milli servet heba edilmiş, boşa harcanmıştır. Çünkü modern dünya bu olaya insani, ahlaki pencereden daha çok ekonomik ve sosyal bir perspektiften bakmaktadır. Ve bunun doğal sonucu olarak da ülkesi için savaşmak, toprağını ve namusunu korumak durumunda olan yüzbinlerce jöleli, streç kotlu, süslü boyalı genç Suriyeli Avrupa’da değil de Türkiye’de gününü gün edebilmektedir. Ta dibine doğru yuvarlandığımız bu ekonomik krizden herkes nasibine düşeni aldığı gibi bu insanlar da almalıdırlar. Milletin parasıyla beslendikleri kanaatinin mutlaka değişmesi gerekir.
Peki, bu gerçekler karşısında Suriyelilere düşmanlık mı edeceğiz?
Hayır, düşmanlık etmeyeceğiz. Ama bu insanların Urfa gibi gelir düzeyi düşük doğu illerine birikmelerinin yerine Türkiye’nin uygun bulunan her yerine ve kesinlikle bir kast oluşturulamayacak biçimde ama mutlaka ekonomiye katkı sağlamaları yönünde hukuki düzenlemeler yapılmak suretiyle dağıtılmaları gerekmektedir. “Atın dışarı!” noktasında değiliz. “Alın içeri” noktasında da değildik ama bugün görüyoruz ki bu insanların ekonomimizi sömürmekten öte hiçbir numaraları yoktur ve mutlaka bunun önüne geçilmelidir.
Toparlayacak olursak;
Öncelikle devlet yardımları kesinlikle kaldırılmalı, iş ve gelir sahibi olmaları kolaylaştırılmalı, Türk vatandaşlarıyla aynı hak ve sorumluluk duygusu içerisinde ülkemize hizmet etmeleri, kalmak isteyene vatandaşlık hakkı verilerek, askerlik yaptırılmaları, istemeyenin ise ülkesine dönmesi sağlanmalıdır.
Bundan sonrasını vatandaşa bırakmamak adına bu gereklidir.