Nejat Karagöz
20 Eylül 2017
Okullar açıldı. Ama açılan sadece
okullar; yeni bir eğitim-öğretim yılı değil çünkü ortada ne eğitim kaldı ne de
öğretim. Zira tescillenmiştir ki Türkiye, dünyada her şeyin ama illa ki
eğitimin en kalitesiz olduğu bir memlekettir.
AKP iktidarının son on beş senede 6 kez eğitim bakanı
değişmiş. Eğitim sistemi yaz-boz tahtasından da öte, fırıncı kartonuna
dönüşmüş. Eğitimin kalitesi düştükçe düşmüş, yerlerde sürünür olmuş.
Gele gele öyle bir noktaya gelinmiş ki “…Bunun
kararını verecek olan hükümettir. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı olarak Bakanıma,
Başbakanıma bir kere söylerim olur biter” noktasına gelinmiş.
Bir adamın iki dudağı arasından çıkan iki çift sözle milyonlarca insanın kaderi
değişir olmuş.
Dünyanın ülkemize bakışındaki kötüye gidişin, çevremizde ve
uzak coğrafyalarda bir tek dostumuzun kalmayışının hıncının, içeriyi zapturapt
altına alma operasyonlarına dönüştüğü elbette gözlerimizden kaçmıyor ve bu
gidişin sonunun nereye varacağını kestirmek de çok zor değil ancak söylemeye de
insanın dili varmıyor…
Türkiye’de eğitimi ortaçağ seviyelerine geriletmenin pratikte
bir faydası (!) var elbet; soru sormayan, sorgulamayan, dogmalara inanan, biat
ve itaat eden bir nesil yetiştirerek bütün sıkıntılarınızdan kurtulabilirsiniz.
Uygar dünya ile yarışmak gibi bir derdi olmayan, bu seviyede bir eğitim de
alamayan, dahası böyle bir talebi bile olmayan bir halkı idare etmek için çok
fazla bilgi ve birikim de gerekmeyeceği için, işler çok kolaylaşacaktır
tabiatıyla…
“Bir kere söylerim, olur biter…” dediğinde gerçekten olup
bitiyorsa ve hiç kimseden de herhangi bir itiraz yükselmiyorsa artık kim tutar
seni…
Kimsenin aklına: “Senin eğitimin nedir, eğitim hakkında ne
biliyorsun, nasıl böyle akşamdan sabaha; bir ülkenin kaderini değiştirecek,
verdiğin zararlar yıllarca giderilemeyecek kararlar alabiliyorsun?” diye sormak
gelmez mi? Ya da kimin aklına gelir?
Mesela mahallesindeki- öğretmenlerine öğretmen demeye şahit
gereken- bir liseye gitmek zorunda kalan çok başarılı bir öğrenci ile bir süper
lisenin bulunduğu mahallede oturan (öğrenci demeye şahit gereken) bir
öğrencinin fırsatları eşit midir?
Her okul kendi sınavını yapacaksa biz bu
sınavlara ve bu sınavları yapanlara nasıl güveneceğiz? Eş, dost, akraba,
paralı, “yakinimdir” kartvizitli olanlardan garip gurebaya sıra gelecek midir?
Bunu kim temin edebilir?
Bu konuda bile söyleyecek iki çift lafı olmayan, önüne sandık
konulduğunda (Artık bütün oylar mühürsüz olacağı için) vereceği oyun da zerrece
kıymet-i harbiyesi olmayan bir toplumu, aydınlık ve parlak günlerin beklemediği
ayan beyan ortadadır.
Daha fazla ne söylenebilir ki…
(Konu ile ilgili AKP’nin
ajandasını net ve anlaşılır bir biçimde açıklayan bir yazıya ulaşmak
isteyenlere: (http://odatv.com/teogun-kaldirilmasinin-perde-arkasi–2009171200.html) adresine bakmalarını öneririm.