Cüneyt Gökçe
8 Temmuz 2016
Ramazan-ı şerif yaklaştığında; hatta kimi zaman üç ayların
başlangıcında Kur’an-ı Kerim’i okumaya yönelik bir takım programların yapıldığı
hepimizin malumudur. Bu genellikle şu şekilde gerçekleşir:
a) Otuzar kişilik arkadaş grupları kendi aralarında bir düzenleme
yaparak her birisi Kur’an-ı Kerim’in bir cüzünü üstlenir ve belirlenen süre
boyunca her gün aynı cüzü okur. Yani, Üç ay ya da Ramazan boyunca her gün aynı
cüzü tekrarlar. Böylece her gün ortaklaşa bir hatim bitirilmiş olur. Yine her
gün Otuzuncu cüzü okuyan kişi sonunda duayı da okuduğundan hatim duası günlük
olarak icra edilmiş olur. Bu uygulama, herkesi sadece bir cüzde hızlandırma ve
diğer cüzleri ihmal etme sonucunu doğurması bakımından sakıncalı olmakla
birlikte Kur’anla meşguliyet adına yine de faydadan hali değildir.
b) Yine Otuzar kişilik arkadaş grupları bir araya gelerek,
belirlenen sürenin ilk gününden itibaren birisi birinci cüzden, diğeri ikinci
cüzden, ötekisi üçüncü cüzden… ta otuzuncu kişiye varıncaya kadar ilk gün her
birisi sırayla birer cüz okur ve ertesi gün, önceki gün okuduğu cüzden sonraki
cüzü okur ve diğer günlerde de sırayı takip eder. Örneğin, ilk gün 26. cüzü
okuyan yirmi altıncı adam, ikinci gün 27’yi, üçüncü gün 28’i, dördüncü gün
29’u, beşinci gün 30. cüz ve duayı, altıncı gün 1.cüzü okur. Böylece herkes
otuzuncu gün bireysel olarak bir hatim tamamladığı gibi; her gün otuz kişilik
bu arkadaş grubu tarafından duasıyla birlikte günlük bir hatim icra edilmiş
olur. Kur’an-ı Kerimin bütününü okumayı ve her noktasında hızlı olmayı
sağladığından en çok tavsiye edilen uygulama bu olsa gerek…
c) Arkadaş grubu olmaksızın herkesin kendi başına karar
vererek ilk gün ilk cüzden başlayıp düzenli olarak her gün bir cüz okur. Üç
aylar boyunca ya da sadece Ramazan-ı şerifte günde bir cüz okuma şeklinde bu
uygulama devam eder. Bu uygulama da Kur’an-ı Kerimin her tarafını okumayı
sağlar ve (b)’deki uygulamadan farksızdır. Tek farkı, bireysel olmasıdır.
d) Ramazan-ı şerif boyunca her gün bilen birisinden
dinleyerek günde bir cüz takip etme şeklinde yapılan uygulamalar da vardır.
“Mukabele” dediğimiz bu uygulama özellikle yanlışların düzeltilmesi ve
eksiklerin tamamlanması bakımından zayıf okuyanlara çok güzel katkı sağlar. Bu
uygulamada dikkat edilecek husus, sadece ezbere takip etme yerine harf ve
kelimeleri görerek izlemek, eksikleri görüp düzeltmek ve bunu bir eğitim olarak
telakki etmektir.
Ancak bu benzeri güzel uygulama ve eğitimler, “mevsimlik”
olarak görüldüğünden, Ramazan-ı şeriften sonra on bir ay boyunca Kur’an-ı Kerim
rafa kaldırılır ve yüzüne bakılmaz. Unutulur ve ihmal edilir. On bir boyunca
hatırlanmayan Kitap’ın içeriği de unutulur; ne istediği, neyi emredip neyi
yasakladığı hususu da gündemde uzaklaşır. Oysa gönül arzu eder ki, sadece
“mevsimlik” olarak değil, ömür boyu her gün Kur’an-ı Kerim okunsun ve bu bir
alışkanlık haline gelsin; bir yaşam biçimi ve hayatın ayrılmaz bir parçası
haline gelsin.
Evet, önemli ve asıl olan Kur’an-ı Kerim’in anlaşılıp
yaşanmasıdır. Elbette “mezarlıkta okunmak” ya da “fal bakmak” için inmediği
hepimizin malumudur. Ancak, Kur’an-ı Kerimin “iyi anlaşılması” hiç kuşkusuz
“iyi okunması” ile mümkündür. Bu ise, sadece belli bir mevsime tahsis
edilmemesi gerekir. Bu da, bir program ve planlama dâhilinde işimizin
müsaitliği oranında “günlük okumalara” vakit ayırmakla mümkün olabilir.
Kimimiz için belki günde bir cüz, bir kısmımız için belki
yarım cüz, diğer bazılarımız için belki üç-beş sayfa okuma fırsatı olabilir.
“Tamamı elde edilemeyen büsbütün bırakılmaz” prensibi gereği bu önemli işe
az-çok vakit ayırmak durumundayız.
Unutmayalım ki, Kur’an-ı Kerim, Yüce Yaratıcı’nın bizlere
seslenişi ve fermanıdır. O, en güzel tefekkür kitabı, en kapsamlı prensipler
mecmuası, en makbul dua manzumesi ve kurtuluş vesilesidir.
Kur’an-ı Kerimi okumak, anlamak ve yaşamak dileğiyle…