Ali H. Demir
20 Haziran 2014
Eğitim için okula gönderdiğimiz çocuklar okullarda
ne derecede iyi eğitim alıyorlar sorusu üzerinde ciddiyetle düşünülmesi
gerekiyor. Eğitimin çok farklı tanımlarını yapan eğitimciler eğitimle ilgili
teorik birçok yönde çalışmalar yapıyorlar. Bu çalışmaları boş, gereksiz,
anlamsız görmek doğru olmaz. Ancak uygulamada karşılaşılan sorunlara çözüm
olacak nitelikte olduklarını söylemek de çok doğru değil.
Üniversite ortamında yapılan araştırmalar daha çok
akademik kariyer basamaklarını adım adım tırmanmada gerekli olduğu için yapılan
çalışmalar bu çerçeveden daha ileriye ne yazık ki gidemiyor. Uygulayıcı
durumundaki kişilerin de eğitim araştırmaları alanında neler yapıldığına dair
ilgilerinin düzeyi de oldukça düşük. Yani uygulayıcılar teorik alanda ne
yapılıyor diye merak etmedikleri gibi işin teorisyenleri de uygulamada ne
oluyor diye baktıkları yok. Her iki
taraf için de karşılıklı bir ilgisizlik söz konusu. Bunun elbette birçok
nedenleri var denebilir. Ancak en başta gelen nedenlerden birisi her iki taraf
da kendisini sırça köşkte görüyor. Diğerine muhtaç olmadığını düşünüp yok
sayıyor. Aslında her iki alanın da birbirine ihtiyacı var. Her iki alanın da
birbiriyle çok yakından ilgilenmesi,
ilişki kurması, etkileşimde bulunması gerekiyor. Ancak karşılıklı enaniyet duygusu bu
yaklaşmaya engel oluyor. Sonuçta zararı toplum çekiyor. Bilimsel çalışmalara
dayalı olarak yapılması gereken işler ya tamamen bilimsel bir mantıkla ele
alınıp teorik bir takım açıklamaların içinde kaybolup gidiyor ya da rutin bir
işmiş gibi görülüp tozlu dosya raflarının arasında kayboluyor. Eğitim adına ne
içler acısı bir durum.
Öğrenciler okullarda ne derece iyi eğitim
alıyorlar sorusu büyük bir soru işaretiyle birlikte ortada hala duruyor.
Öğrenci olarak okula giden çocuklar, toplumun beyin sermayesi, günlük rutin
işlerin arasında kaybolup gidiyorlar. Okula başlayan bir çocuk öğretmeninin
öğretmenlik becerisine göre okuma, yazmayı, temel matematiksel işlemleri, bazı
bilgileri öğrenmeye çalışıyor. Öğretmenlerin öğretmenlik becerisinin niteliğine
göre öğrenciler eğitimden belli bir oranda yararlanıyorlar. Ailelerin eğitime
bakış düzeylerine göre eğitimden yararlanma düzeyi de olumlu veya olumsuz
etkileniyor. Eğitimin önemine inanan aileler okula neredeyse iş bırakmaksızın
çocuklarının eğitimleri ile ilgilenirken eğitim konusunda yeterli bilince sahip
olmayan ailelerin çocukları öğretmeninin becerisiyle orantılı olarak iyi bir
eğitim alabildikleri gibi öğretim yıllarını ard arda bir şekilde tamamlayıp
sürecin sonunda diplomalarını alıp mezun olup gidiyorlar. Eğitime dair yeterli
bilince sahip olmayan birçok ailenin çocuğu özellikle de yetersiz öğretmenlerin
elinde heba olup gidiyorlar. Bir bakıma onların durumu şansa bağlı gibi
görünüyor. Aslında eğitim gibi ciddi bir konuda şansa yer olmamalı. Özellikle
de içinde bulunduğumuz çağda rasyonalizmin had safhaya ulaştığı, bilim ve
teknolojinin, iletişim imkanlarının, etkileşimin sınırlarını zorladığı bir
zamanda hala şansa dayanan bir iyi eğitim olgusunun var olmaması gerekir. Ama yaşanan gerçekler karşısında şansa
dayanan eğitim olgusu ülkemiz için bir gerçeklik. Şansınızdan çocuğunuz iyi bir
öğretmene düşerse iyi bir eğitim alma ihtimali oluyor. Tersi durumda çocuğunuz
öğretmenlik konusunda yeterince yetişmemiş kişilerin elinde belki de heba olup
gidiyor.
Eğitim sistemi içinde bulunan öğretmenlerin
hiçbiri yetersiz değildir, öğretmenlik sıfatını taşıyan herkes en iyi şekilde
görevini yerine getiriyor iddiasında da bulunulabilir. Ancak okullarda iyi bir
eğitim yapıldığına dair bir kriter, bir veri bulunmamaktadır. Şu okulda iyi bir
eğitim veriliyor demek tamamen kişisel bakış açısına bağlı bir durumdur. Aynı
şekilde şu okulda iyi bir eğitim verilmiyor demek de kişisel bir bakış açısına
bağlı olamaz mı diye düşünülebilir. Ancak eğitime dair veriler bize bu konuda
güçlü deliller vermiyor. Bu konularda
elinde veri olması gereken bakanlık teşkilatı da iyi bir eğitim konusunda herhangi bir kritere sahip değil. Öğretmenlerin ne derece yeterli olduklarına ilişkin ellerinde bir veri yok.
Sadece her yıl birkaç bin öğretmen
ataması yapılıyor. Hangi okulda ne kadar öğretmen ihtiyacı olduğuna dair
bilgilere belki yapılacak bir çalışma sonrası ulaşılabilir. Hangi yerleşim
yerinde ne kadar dersliğe, sıraya, araç gerece ihtiyaç olduğuna dair de bilgiye
ulaşmak mümkün olabilir. Ancak okullarda iyi
bir eğitim yapılıyor mu sorusunun cevabını verebilmek oldukça zor hatta
imkansız diyebiliriz. Zira iyi bir eğitimin ne olduğuna dair bakanlığın elinde
de hiçbir kriter yok diyebiliriz. Teorik anlamda belki bir takım şeyler
söylenebilir. Ancak bu söylenenler teorik açıklamalardan öte gitmez.
Öğretmenlerin nitelikli eğitim yapıp
yapmadıklarına ilişkin, hangi öğretmenin ne kadar yeterli olduğuna ilişkin,
öğretmenlerin öğretmenlik becerilerine ilişkin merkezi konumundan dolayı
eğitime dair hemen her bilgiye sahip olması gereken bakanlıkta bir bilgi yok.
Bu kanıya nasıl vardın denebilir. Eğitim sisteminin işleyişi, sistemi düzenleyen
yazılı materyaller, dokümanlar, mevzuat, sistemin çalışmasına ilişkin
hazırlanmış bilimsel veya resmi toplantılara ilişkin raporlar veya şura
kararları, yıllık kalkınma planları gibi görünen kaynaklar yanında uygulamada
ortaya çıkan veriler bu kanaati güçlendiriyor.
Öğretmen niteliklerini geliştirmeye yönelik etkin
bir değerlendirmenin yapılmaması, her öğretim yılı sonunda o öğretim yılı
içinde yapılanlara ilişkin hiçbir sağlıklı, sonuç alıcı değerlendirmenin
yapılmaması, okulların her yıl rutin bir şekilde açılıp kapanması dışında
topluma yönelik bilgilendirici, açıklayıcı, betimleyici, görüş alış verişine
dayalı, ilgili herkesin katılımıyla yapılan hiçbir değerlendirmenin yapılmaması
gibi hususlar da bu kanaati daha da güçlendiriyor.
Okullar kendi başlarına eğitim öğretim
çalışmalarını bir şekilde başlatıp bitiriyorlar. Öğretmenler notlarını
kendilerince veriyor, okul yönetimleri toplantılarını, üstlerine karşı
sorumluluklarını bir şekilde yerine getiriyorlar. Böylece eğitim öğretim yılı tamamlanıp bitiyor. Öğrenciler,
aileler, eğitimle ilgili olması gereken
diğer paydaşlar, toplum kesimleri ise görmezden geliniyor. Onlara kimse bir
açıklama, bilgi, değerlendirme yapmaya
gerek görmüyor. Böyle bir yapıda iyi bir eğitim yapıldığı hangi verilere
dayanarak söylenebilir.
Ali
Hikmet DEMİR