Nejat Karagöz
6 Haziran 2013
Son birkaç gündür İstanbul’da başlayıp giderek yurt sathına yayılmış protesto eylemleri var, biliyorsunuz.
İşin özeti şu: Hükümetin Taksim ‘deki Gezi Parkına AVM yapmaya kalkışmasına çevreci gruplar direniş gösterdiler. E, tabi iş burada kalmadı; her toplumsal eylemde olduğu gibi bir parça provokasyon bulaştı işe, ölüler, yaralılar, maddi ve manevi zararlar çıktı ortaya.
Henüz de bitmemiş olan bu eylemlerde –şükür ki- sonunda aklıselim galip geldi de o kötü manzaralar artık yaşanmıyor. Bu arada hükümet kanadından cılız da olsa bir özür sesi yükseldi. Bundan sonrası için umut verici bir gelişmedir bu. Gerçi, başbakanın daha da büyük bir özür borcu vardır!
Şöyle ki; % 50’yi evlerinde zor tutuyor olduğunu iddia etmek hem bu % 50’lik kesime ağır hakarettir. (ki bu insanlar, senin saldır emrini bekleyen çomarların değildir. ) hem de –öyle bir gücün olsa bile bu, adı konulmamış bir savaş ilanıdır, meydan okumadır. Demokrasi ile yönetilen ülkelerde ne bu tarz başbakanlar olur ne de başbakanların böyle bir tarzı olur! İşte bu sebeplerden dolayı başbakanın da çıkıp bu ülkenin her bir ferdinden ayrı ayrı özür dilemesi, eylemlerde zarar gören barışçıl amaçlı vatandaşlardan da özellikle özür dilemesi onun insanlık borcudur. Bu borcu Bülent Arınç ödeyemez…
Gelelim mevzuun Urfa’mızla ilgili kısmına.
Biliyorsunuz, 11 Nisan stadı üzerinde daha 2003 yılından beri bir takım projelerden söz edilmektedir.
Vali Yusuf Yavaşcan, TV’de bizzat açıkladı ki, burasının zeminine iki kat otopark, üzerine cüzi bir miktar yapılaşma ve geri kalanı yeşil alan olarak tanzim edilecekti. Hatta bir hesaba göre iki yılda tamamlanması öngörülen bu projeden, bildiğiniz gibi, tık yok.
Öte taraftan bu alanla ilgili olarak sürekli değiştirilen/geliştirilen projelere bakılırsa, o sözü edilen yeşilin esamisi okunmayacak.
Ha, şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki İstediğiniz kadar yeşil alanları katledin, Urfa’da Gezi Parkı eylemlerine benzer eylemler olmaz.
Niçin olmaz?
E, geçmişte gördük; Yenişehir’deki o güzelim bahçe içindeki evler bahçeleriyle birlikte yağmalanırken Alman Bağı’ndaki çam ve fıstık ağaçları yok edilirken
Dünyanın gıpta ile baktığı Harran’da hem tarih yağmalanmış, bu yetmemiş tarım alanları hızla betonlaşıyor; kimin umurunda?
Karaköprü gibi bin cennet yirmi senede taş ve beton yığınına dönüştürülürken bir tekimizin gıkı çıkmamış.
Bundan sonra çıkar mı bilinmez!
Ama gene de yetkilileri buradan uyarmakta fayda var:
Küçük hesaplar için çocuklarımıza emanet edeceğimiz vatanın talan edilmesine göz yummayın!