Ali H. Demir
21 Mayıs 2013
Eğitimle ilgili yapılanlar konusunda hemen herkesin bir fikri vardır. Eğitimi yönetenler kendilerince eğitime dair yapılan yatırımları ön plana çıkarıp başarılarını toplumun gözünün önüne haklı olarak getirmeye çalışıyorlar. Eğitime yapılan yatırımlar, eğitimin geliştirilmesine yönelik alınan önlemler, yasal, teknolojik, fiziksel alt yapı veya personel politikalarına yönelik yapılan düzenlemeler eğitimi doğrudan veya dolaylı etkilemektedir. Eğitim alanındaki değişimi takip edebilmek neredeyse imkânsız olmakla birlikte eğitimin temel yapılış yerlerindeki faaliyetlere yönelik istenen veya olması gereken çalışmalar hala bakir bir alan olarak durmaya devam ediyor.
Eğitimin yönetilmesinden, denetlenmesinden, işletilmesinden birinci derecede sorumlu olan Milli Eğitim Bakanlığı eğitimin temel faaliyet yerleri olan okullarda/sınıflarda yapılan çalışmalara karşı adeta ilgisizlik içinde davranıyor. Program hazırlamak, ders kitaplarını okullara göndermek, okulları teknolojik veya fiziki alt yapı yönünden geliştirmek eğitimde istenen sonuçların elde edilmesini sağlayamıyor.
Öğretmen yetiştirme sorunu önemli bir sorun olarak karşımızda durmakla birlikte var olan öğretmen grubunun öğretmenlik becerileri konusunda mutlaka değerlendirilmesi, geliştirilmesi, mevcut durumunun ortaya konulması gerekmektedir. Mevcut öğretmen istihdam politikaları yanında görev başındaki öğretmenlerin de çağın getirdiği becerilere sahip olma düzeyleri itibariyle ele alınması gerekiyor.
Eğitim sistemimizdeki okulların işleyiş sürecine baktığımızda her ne kadar merkeziyetçi, güçlü bir bakanlık yapısı var gibi görünse de eğitimin bakanlık tarafından gerektiği gibi yönetildiği hususunda şüpheler bulunmaktadır. Eğitim sistemi yönetmelik, genelge ve yasal düzenlemelerle yönetiliyor gibi görünse de bu tamamen rutin işleyiş yönüyle söz konusudur. Yani yönetici ve diğer personelin göreve başlaması, gelip gitmesi, devam takibi, okulların açılıp kapanması, öğrencilerin derslere gidip gelmesi, sınavlara girip çıkması, karnelerin, not fişlerinin, defterlerin, diplomaların düzenlenmesi gibi tamamen kâğıt üzerinde olan rutin işler açısından bakacak olunursa eğitim mükemmel şekilde yönetiliyor gibi görünebilir. Buna karşın hazırlanan programların hedeflediği davranışların öğrenciler tarafından gerçekten edinilme durumları başta olmak üzere eğitim-öğretim faaliyetlerinin özü, esası, var oluş amacı olan derslerle edinilmesi gereken bilgi, beceri, değer, tutum ve davranışların, alışkanlıkların kazandırılması anlamındaki gerçek eğitim faaliyetleri konusunda aynı şeyi söylemek mümkün görünmüyor.
Yıl boyunca okullarda yapılan çalışmalar bir şekilde yapılıp bitirildikten sonra eğitim öğretim faaliyetlerinin başarısı konusunda ne elde edildi anlamında bir sorgulama, değerlendirme eğitim sistemimizde yapılmamaktadır. Bir bakıma üretim sürecinin en can alıcı basamağı olan değerlendirme okul bazında, ders bazında, program bazında, personel ve yönetim bazında yapılmamaktadır. Bu durum her yıl aynı şeylerin sürekli devam etmesine, sistemdeki hataların sürekli kendini tekrar etmesine neden olmaktadır. Kurumsal yapıların varlık nedeni olan amaçları doğrultusunda bir çalışma yapıp yapmadıklarını sorgulamak bir bakıma bu alana yapılan yatırım ve harcamaların da amacına ulaşıp ulaşmadığının görülmesi açısından mutlaka bir değerlendirmeye ihtiyaç olduğu halde eğitim sistemimizde sayısal verilerin tablolaştırılması dışında bir değerlendirme yapılamamaktadır. Bu durum sistemin sorunlarını görmesini, sorunlarından hareketle öğrenmeyi, sorun çözme sürecinin etkin bir şekilde işletilmesini engellemektedir.
Eğitim sistemi kendi içinde sınav odaklı bir anlayışla öğrencileri eleyerek kendi kendine iyi okul-kötü okul ayrışmasını ortaya çıkarmaktadır. Bu durum zaten kontrolsüz, değerlendirme dışı alanlarla dolu sistemin sorunlarını daha da büyütmektedir. Sınav sistemini öğrenciyi seçme, eleme, gruplama aracı olarak değil eğitim faaliyetlerinin niteliğini belirleme, sorunlu okulları, öğretmenleri, alanları belirleme dolayısıyla da eğitimi değerlendirme aracı olarak kullanmak gerekmektedir. Sınav sistemi öğrenciye yönelik olarak yapılırken farklı değerlendirme sistemi ile de eğitimin her alanının dikkatle gözden geçirilmesi gerekmektedir. Eğitim sistemi içinde sadece öğrenciyi veya sadece öğretmeni değerlendirmek veya sadece belli alanları dikkate alırken diğer alanları görmezden gelmek sistem bütünlüğü açısından doğru bir yaklaşım değildir. Merkez teşkilatı, taşra teşkilatı, her tür ve düzeydeki okul ve kurumlar, her düzeydeki personel ve işleyiş değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Değerlendirmeyi de birkaç kişinin iki dudağı arasına bırakmak yerine sistemin içinde bulunanların katılımıyla yönetişimci bir anlayışla yapmak gerekir.
Katılımcı anlayışla yapılacak değerlendirmeler sonrası sistemin neresinde ne tür sorunlar var, bu sorunların nedenleri ne, çözüm olarak ne gibi düzenlemeler hangi düzeyde yapılmalı gibi sorun odaklı ve çözüm odaklı yaklaşımlar sistemin daha sağlıklı işlemesini sağlayacaktır. Böylece yukardan aşağı emir komuta zinciri anlayışı ile yönetilen eğitim örgütü yerini alttan üste, üsten alta iki taraflı iletişim kanallarının sağlıklı ve etkili işletildiği, sorunlara duyarlı işbirliği ve koordinasyonun güçlü bir şekilde sağlandığı, görüş ve önerilerin rahat bir şekilde paylaşıldığı, çözümlerin dışardan ithal değil kendi sistemimizin ürünü olarak üretildiği bir eğitim sistemi oluşturulabilecektir. O zaman sürekli yap-bozlar yerine istikrar, kayırmacılık yerine liyakat, kapalı kapılar ardında karar almak yerine şeffaf ve öngörülebilir bir işleyiş süreci, belirsizlik yerine kurallar, kişisel ilişkiler yerine yeterlilik odaklı bir seçme sistemi, belli grupların etkisi ve yönlendirmesi yerine sistemli bir işleyiş, kişisel bakış yerine objektif bakış hakim olabilir. Bu da eğitim adına en büyük kazançtır.
Soru, Görüş ve Önerileriniz için….
Ali Hikmet DEMİR