İbrahim Halil Okuyan
3 Ocak 2013
Orta Doğu 20. yüzyılın başlarına kadar stratejik ve ticari önemiyle, bütün dünyanın yükselen güçlerinin dikkatini çekiyordu.
1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla bölgenin,
yükselen ve yayılan Batı Avrupa ile önemli bir ticari pazar olan
Güney Asya arasındaki bağlantı sağlayıcı konumu değer kazanmıştır.
Ve nihayet petrolün bir enerji kaynağı olarak önem kazanması,
Orta Doğu’nun en az önceki kadar mühim ve
İştah açıcı bir yanını daha ortaya çıkarmıştır.
20. yüzyıla kadar bölgede etkili bir Osmanlı hakimiyeti sürmüştür. Ancak Avrupa’nın 1648 Westphaha Düzeni adıyla Amerika’da uyguladığı denge ve barışı sağlama politikası başarıyla sonuçlanınca; sanayileşen Avrupa,
Yeni Dünya üzerinde kurduğu hakimiyetin bir benzerini de kendi menfaatlerine uygun olarak Orta Doğu’ya da yaymaya karar vermiştir.
Gerçekten de 18. yüzyılın ortalarında iyice genişleyen batı,
Büyük bir sömürge imparatorluğu vücuda getirmişti.
Orta Doğu’da, günümüze dek uzanan sürecin baş mimari İngilizler ise, Kendi sömürge imparatorluklarını kurmakla kalmamışlar,
Bunu deniz üsleri ve kablo iletişim sistemleriyle pekiştirmişlerdir .
İşte Ona Doğu’nun Osmanlı hakimiyetinden çıkartılıp adım adım sömürgeleştirilmesi ve aynı dönemde bölgede sürtüşmelerin zuhur etmesi,
Batının 17. yüzyılın başında iyice bariz hale gelen Doğu politikasının sonucudur.
Ancak bu politikanın sonuçları kadar önemli olan diğer mevzu da,
Orta Doğu’da batının bölgeye yerleşirken kullandığı usullerdir.
Bu usullerin ne olduğu bölge halklarına nasıl uygulandığı,
bölgeyle alakası çok eskilere dayanan Türkiye için çok önemlidir.
Bu konuda satır başları
A) Tarihi saptırma
B) Suni çatışmalar üretmek
C) Yanlış bilgi kullanımı; gerçeğin başka gösterilmesi.
D) Şiddet
olarak sıralanabilir.
Orta Doğu tabii zenginlikleri sebebiyle batılı güçlerin ilgi odağı olmaya devam ediyor.
Son Irak-Kuveyt hâdisesinde batının geleneksel politikasının sürdüğü yine ortaya çıkmıştır.
“Arap Baharı” adı altında Arap halkları cehennemi yaşamaktadırlar.
Son olarak kaynayan kazan Suriye’de fokurdamaktadır.
Kazanın bundan sonraki yerleri bize pek uzak olmayacaktır.
Türkiye içinse Orta Doğu’nun önemi açıktır.
1894 yılında içlerinde bir tek Afrikalı mümessil olmadığı halde, Berlin’de Afrika’nın paylaşımını yapanlar için gaye ve vasıta muhteva olarak aynı şekilde duruyor.
Bu gidişin zarar tarafının değişmez muhatabı ise aynı; Türkiye.
***
“AT” binenin “KILIÇ” kuşananın
“Her Şey, Onu Gereği Gibi Kullanmasını Bilene Yakışır”
Anlamında kullanılan bir söz.
Bir şeyi kabul ettirirken,
En Akıllı Yol,
Söylenilmek istenileni,
Kendi hasmına söyletebilmektir.
Bunu yaparken de amaçlanan görüşü,
Hasmın kendi görüşü haline getirmek hünerini gösterebilmektir.
Kısaca sonuca ulaşıldığında,
Hasım,
Neyi kabul ettiğinin farkına bile varmamalıdır.
Hikayeye göre,
Bir Alman,
Bir İtalyan,
Bir Fransız ve
Bir İngiliz aralarında köpeğe hardal yedirmek konusunda iddiaya tutuşurlar.
Alman önceliği alır,
Hardalı topak yapar ve
Köpeğin ensesinden tutarak zorla ağzına tıkar.
Hayvanın ağzı yandığı için hardalı yemez ve çıkarır.
İtalyan hemen atılır,
Öyle olmaz der ve
Hardalı makarna şeklinde ufak parçalar halinde bölerek,
Köpeğe yedirmeye çalışırsa da,
Hayvanın ağzı yine yandığından o da başaramaz.
Fransız da, konuya kendi açısından yaklaşarak,
Hardalı önce sulandırıp,
Sos olarak köpeğe yedirmek için uğraşırsa da,
Bu uygulama ile de bir sonuç alamaz.
Sıra İngiliz‘e geldiğinde,
İngiliz önce köpeği okşayarak yanına çeker,
Sırtını sıvazlar,
Sonra da hardalı topak yaparak hayvanın poposuna yapıştırır.
Köpek ardı yandıkça başlar hardalı yalamaya,
Kısaca canı yandıkça yalar,
Yandıkça yalar ve sonuçta yalaya yalaya hardalı bitirir.
Sözün Özü
İngiliz Siyaseti;
Türk halkının ve civar bölge halklarının zihninde,
Sinsi,
Riyakar ve
İki yüzlü politikalar izleyen,
Kendini çok ta tehlikeye atmadan bölgenin potansiyel iç çatışmalarını Tahrikle menfaat temin etmeye çalışan,
Sahtekar-eşkıya karışımı insanların davranış şekline ad olmuş bir Siyaset tarzıdır.
Birileri;
Nasıl olmuşsa;
“Asılacaksan İngiliz Sicimiyle Asıl ” ve
“Birinci dünya savaşında Araplar bizi arkadan vurdu”
gibi garip ifadeleri bile yerleştirmiş dilimize.
Tarih söylemimizin benimsediği izah;
Arapların 1. Dünya Savaşı’nda İngilizlerle işbirliği yapıp Şerif Hüseyin liderliğinde Osmanlı’ya karşı ayaklandığıdır…
Şerif isyan etti etmesine de,
Bu arada pek çok Arap kabilesinin Mondros’a kadar Osmanlı’nın yanında saf tuttuğu gerçeğini göz ardı etmemek lazımdır…
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
02.Ocak.2012 Şanlıurfa