İbrahim Halil Okuyan
24 Haziran 2012
Kul hakkı,
Maddi manevi insana yapılan her türlü haksızlık ve kötülüktür.
Kuran’a baktığımız zaman Yüce Allah’ın kul hakkına ne kadar büyük önem verdiğini görürüz..
Öyle ki bir insan hatalarından,
Eksiklerinden dolayı,
Samimiyetle tövbe edip Allah’tan bağışlanma dileyebilirken,
Kul hakkında mutlaka haksızlığa uğrayan kişiyle görüşüp,
Bizzat helallik alınması gerekiyor.
Allah yolunda canını veren bir mümin,
Bunun büyük mükâfatını görmesine rağmen,
Kullara olan borçlarından kurtulamıyor.
Zira kul hakkının affını Cenabı-ı Hak kula bırakmış.
Aynı şekilde,
Samimi tövbe eden bir müminin de geçmiş günahları affolunuyor,
Ama kul hakkı bu affa da girmiyor.
Yüce Allah, zulmederek ve haksızlık yaparak kul hakkına saygısızlık edenlerle ilgili şöyle buyurmuştur
’Kim zulme uğradıktan sonra hakkını alırsa,
Artık onlara yapılacak bir şey yoktur.
Ancak insanlara zulmedenlere ve yeryüzünde haksız yere taşkınlık edenlere ceza vardır.
İşte acıklı azap bunlaradır.’’(Şura suresi-42)
Kul hakkı her insan için geçerlidir.
Müslüman olsun olmasın,
İnsana yapılan her türlü haksızlık kul hakkına giriyor.
Dinimizin bu konuya önem vermesinin nedeni;
Kul hakkı yemenin yalnızca kişilere değil topluma da zarar vermesidir.
‘’Bir kimseden haksız olarak alınan bir kuruşu,
Sahibine geri vermek,
Yüzlerce lira sadakadan kat kat daha sevaptır.
Bir kimse,
Peygamberlerin yaptığı ibadetleri yapsa,
Fakat üzerinde başkasının bir kuruş hakkı bulunsa,
Bu bir kuruşu ödemedikçe,
Cennete giremez. ‘’
Hadisiyle kul hakkının ne kadar önemli olduğunu anlayabiliyoruz.
Kul hakkından kurtulmanın tek yönü;
Hakkı yenilen insandan helallik almaktır.
Kul hakkıyla ilgili güzel bir hikâyeye yer vermek istiyorum.
“Hakkını helal etsin
Kocadere köyüne büyük bir sargı yeri kuruluyor.
Kimi Urfalı,
Kimi Bosnalı,
Kimi Sivaslı,
Kimi Halepli çok sayıda yaralılar getiriliyor.
Bunlardan biri,
Lâpseki’nin Beybaş köyündendir ve yarası oldukça ağırdır.
Zor nefes alıp vermektedir.
Alçalıp yükselen göğsüne biraz daha tutabilmek isteğiyle komutanının elbisesine yapışır.
Nefes alıp vermesi gittikçe zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.
“Ölme ihtimalim çok fazla…
Ben bir pusula yazdım…
Arkadaşıma ulaştırın…”
Tekrar derin derin nefes alıp, defalarca yutkunur:
“Ben… Ben, köylüm Lâpsekili İbrahim Onbaşı’dan 1 Mecit borç aldıydım.
Kendisini göremedim.
Belki ölebilirim.
Ölürsem söyleyin, hakkını helal etsin…”
“Sen merak etme evladım” der Komutanı.
Kanıyla kırmızıya boyanmış alnının eliyle okşar.
Ancak az sonra komutanının kollarında kan kaybından şehit olur.
Son nefeste bir kez daha:
“Ben ölürsem söyleyin hakkını helal etsin.”
Aradan fazla zaman geçmez.
Oraya sürekli yaralılar getiriliyor.
Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaşmadan şehit düşüyor.
Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor. İşte yine bir künye ve yanında bir pusula.
Komutan gözyaşlarını daha silmeye fırsat bulamamıştır.
Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve okuduğu yere yıkılır kalır.
Ellerini yüzüne kapatır;
Ne titremelerine ne de gözyaşlarına engel olamaz.
Pusuladaki not:
Ben Beybaş köyünden arkadaşım Halil’e 1 Mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi.
Biraz sonra taarruza kalkacağız.
Belki ben dönemem.
Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim“.”
Sözün Özü
Ey Dost Kul Hakkı Nedir Bilir misin?
ALLAH Yarına Bırakır Ama Yanına Bırakmaz Asla.
Küfre düşmekten,
Kul hakkı yemekten,
Son nefeste imansız gitmekten korkan kullar olmanız dileğiyle,
Saygılar sunarım.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
24.06.2012 Şanlıurfa