Remzi Mızrah
14 Nisan 2012
İNSANLIĞIN EN ESKİ ANITSAL YAPISI.
DÜNYANIN EN ESKİ TAPINAĞI.
DİNİN DOĞDUĞU YER.
TAŞ ÇAĞI AVCILARININ GİZEMLİ TAPINAĞI.
YENİ STONEHENGE…….
Yukarıda cümlelerin tamamı arkeoloji dünyasıyla birlikte tüm bilim çevrelerinin dikkatinin üzerinde yoğunlaştığı Göbeklitepe için kullanılan tanımlamalardan bir kaçı.
Göbeklitepe 17 yıl öncesine kadar sadece yerel insanların bildiği, çeşitli zamanlarda gidilerek kimin olduğu tam olarak bilinmeyen bir kaç mezarı ziyaret edip kurban kestikleri göbekli ziyaretiydi.
Bilim çevreleri ise önemini tam olarak kavrayamamış olsalar bile 1963 yılından beri Göbekli tepeden haberdarlardı. Göbeklitepe ilk olarak1963 yılında İstanbul Üniversitesi ile Chicago Üniversitesi Doğu Bilimleri Enstitüsünün birlikte başlattıkları Güneydoğu Anadolu Bölgesi Araştırmaları Karma projesi içinde yapılan bir yüzey araştırması sırasında keşfedilmişti.
Peter Benedict tarafından 1980 yılında yayınlanmış ama önemi o dönem anlaşılamamıştır.
1996 yılında Şanlıurfa Müzesi ile Alman Arkeoloji enstitüsünün işbirliğiyle başlanılan kazılar tarihi değiştirecek bir adımın başlangıcı olmuştur. Göbeklitepe kazıldıkça ortaya çıkan bulgular, bilim çevrelerini derinden sarsan dalgalara dönüşmüştür. Göbeklitepe’de ortaya çıkan veriler bugüne kadar bilinen ve anlatıla gelen uygarlığın başlangıcı tarımdır teorisiyle çelişen bilgilerdi.
Elde edilen bulgulara göre Göbeklitepe’de tarımdan önce uygarlığın adımları atılmıştı, ilkel barınaklarda mağaralarda yaşadığı sanılan insanların, muhteşem beceri ve birikimlere sahip oldukları ve bizim bildiğimiz kadarda ilkel olmadıkları kanıtlanmıştı. Hatta günümüz şartlarıyla karşılaştırıldığında oldukça gelişkin bir sosyal sisteme sahiplerdi
Günümüze kadar yapılan kazılar sonucunda Göbeklitepe’de tarihi M.Ö 9 bin yıllarına uzanan Neolitik Çağ’dan kalma, tapınma amaçlı törensel alanlara ait mimari kalıntılar, dikili taşlar ve üzerinde kabartmalı yabani hayvan ve bitki figürlerinin bulunduğu yekpare devasa taşlar ve tapınak alanları ortaya çıkarıldı. Bu buluntular dünyanın ‘insan eliyle inşa edilmiş, bilinen en eski ve en büyük tapınak kompleksinin işaretlerini veriyordu
Kısacası Göbeklitepe uygarlığın başlangıcının tarımsal faaliyetler değil de düzenli ibadet faaliyetleri olduğunu söylüyordu bize.
Buna göre dönemin avcı toplayıcı insanları dinsel törenlere katılmak için Göbeklitepe’de bir araya geliyorlardı. İbadet amaçlı bu toplanmalar bir beslenme ihtiyacı doğurmuş böyle olunca da tarım ve hayvancılık faaliyetleri başlamıştır. Buğdayın atasının ilk olarak Göbeklitepe’ye yakın alanlarda yetiştirilmesi de bu bilgiye desteklemiştir.
Göbeklitepe Stonehenge’yi anımsatsa da, İnşa edilirken kayalar kabaca yontulmamıştır. Bir nakkaşın elinden çıkmış kalem ucuyla çizilmiş gibi, ceylanlar-yılanlar örümcekler, tilkiler ve korkutucu yaban domuzu tasvirleriyle süslenmiştir. Tonlarca ağırlıktaki bu anıtsal dikmeler Gizedeki Keops piramidinden yaklaşık 7000 bin yıl önce, Stonehenge’den ise 6000 yıl önce inşa edilmiştir.. Kısacası Göbeklitepe tapınağı anıtsal mimarinin en eski örneğidir.
Temel uğraşı avcılık ve toplayıcılık olan tapınağı yapan insanların tonlarca ağırlıktaki kayaları kesip biçimlendirerek ilkel diye bildiğimiz dünyada plastik sanatların en güzel örneklerini oluşturma yetenekleri müthiş derecede şaşırtıcıdır.
Sonuç olarak,
Göbeklitepe, arkeoloji dünyasının en büyük keşiflerinden biridir.
Göbeklitepe dünyanın bilinen en eski en büyük tapınak kompleksidir.
Göbeklitepede elde edilen bulgular bilinen tarihin tümünü değiştirmese de tarihe çok yeni ve orijinal bilgiler katmış dahada katacaktır..
Göbeklitepe plastik sanatlarının dünyada bilinen ilk örneklerini barındıran bir mimari şaheserdir.
Göbeklitepe UNESCO’nun Dünya Kültürel Mirası payesini fazlasıyla hak eden ve o listeye girecek olan bir kültürel varlığımızdır..