Mehmet Göncü
18 Ağustos 2011
İlimiz Şanlıurfa’da yaşanmış ibret alınacak bu olayı rahmetli amcam Mehmet Nuri’den dinlemiştim. Bu öyküyü aşağıdaki satırlarda yazmadan önce ben Urfa’daki eski komşuluklardan biraz bahsedeceğim.
Bilenler, daha doğrusu o günleri yaşayanlar daha çok hatırlarlar, kentimizdeki eski mahallelerin fiziki durumunu ve yerleşme biçimini.
Ben de yetiştim, Bin dokuz yüz ellili yıllara kadar ilimizde gecekondu diye bir ev veya mahalle yoktu.
O yıllarda tüm kent halkı hangi sosyal statüde olurlarsa olsunlar çeşitli isimlerdeki mahallelerde birlikte otururlar ve aynı kent kültürünü sürdürürlerdi. Fakir de zengin de birbirlerinin komşuları idiler. Herkes komşuluk hakkına ve hukukuna uygun davranır ve riayet ederdi. Herkes kanaatkâr olduğu için kimse fakirlikten şikâyet etmez ve hiç kimsede zenginliği ile övünmez ve insanların kıskançlık duygularını kamçılayacak davranış ve gösterişin içine girmezdi. Yardımlaşmalar hep gizlilik içinde yapılırdı.
Örneğin, kentin her mahallesinde sadaka taşları bulunurdu. Varlıklı bir mahalle sakini kimseye görünmeden gecenin karanlığında bu taşa bir miktar para bırakır, aynı gece fakir bir kimse varsa gider o taştan ihtiyacı kadar olan parayı alır, gerisine el sürmez ve almazdı. Keza; zengin bir komşu semt bakkalına gider kimin borcunu uzun zamandır ödememiş olduğunu öğrenir ve borcun tamamını öder ve kimin ödediğini söylememesi için de bakkala tembih ederdi ve bakkal da zaten kimseye söylemezdi.
Bakın eskiden ne güzel İslami ve insani ahlakımız varmış, varmış diyorum. Çünkü günümüzde bu davranış içinde bulunan insan sayısı çok azaldı. Ama hala var. Ben birkaç tanesini tanıyorum. Ama ne acı ki günümüzde insani ve ahlaki değerlerimiz de değişen bazı koşullar nedeni ile birçok konuda çölleşen topraklarımız gibi erozyona uğramış vaziyettedir. Yoksa bu kadar borç ve faiz sarmalı toplumu bu şekilde olumsuz etkilemezdi. Nice aileler duydum ki, abartılı faiz ve borç yüzünden şimdi perişan haldedirler.
Konu başlığımdaki olaya döneceğim için, bir dahaki yazılarımın birinde bu hususu ve bin dokuz yüz elliden sonra toplumdaki sosyo ekonomik değişimlerin sonucundaki köyden kente göçler ile gecekondulaşmayı, zengin-fakir sözcüklerinin nasıl yeni yeni anlamlar kazandığını yaşım gereği mukayese edebildiğim kadarı ile ele alacağım ve yazacağım.
Neyse biz dönelim yazımın konu başlığına..
Ben de bazı televizyon haberleri gibi az sonra az sonra deyip bir türlü esas konuya gelemiyorum.
Bahse konu yaşanmış olay şöyle;
Mahallenin birinde ikamet eden varlıklı bir ailenin hanımı akşam kocasına, “Senden bir isteğim var. Bana hamamda örtünmem için bir kirşan peştamal al” der.
Kirşan peştamal içinde sarı simle işlenmiş çizgileri bulunan, öbür sade peştamallardan biraz daha süslü bir havludur.
Eşinin bu isteğini duyan evin erkeği bu isteğe hiçbir yanıt vermez. Kadın da bir daha tekrarlamaz. Aradan dört-beş ay geçer, kadın bu sefer kocasına tekrar isteğini hatırlatır ve ilaveten şunları söyler: “Senin bana almadığın Kirşan peştamalı bu gün hamamda gördüm. Mahallemizin en yoksul ailesinin hanımı üzerine örtünmüştü. O aile gün bulup, gün yiyen fakir bir ailedir. Onlar bu peştamalı alabilmişlerse, sen de bana al” der. Bu istek ve talep karşısında evin erkeği yine herhangi bir cevap vermez. Evin hanımı da ısrar etmez, susar.
Ancak ertesi gün evin erkeği gidip o komşusunu bulur ve gayet kibar bir ifadeyle eşimden duydum: “Sen hanımına bir kirşan peştamal almışsın. Allah bin tane daha almayı sana nasip etsin ama senden bir ricam var. Eğer mümkünse eşin o peştamalı yalnız evinde örtünsün. Umumun istifadesine açık kadınlar hamamında kullanmasın. Çünkü onu gören kadınların ister istemez kıskançlık duyguları kabarıp, akşam kocalarını rahatsız ederler. Ekonomik durumu iyi olan var, kötü olan var. İnsanların ekonomik güçlerini zorlayarak, borca girmelerine ve çok hayati bir konu olmamasına rağmen gereksiz yere harcama ve dolayısıyla israf etmelerine sebep olma” der ve sorar: “Kaça aldın o peştamalı? Bir madeni liraya karşılık adama 100 madeni lira verir ve o peştamalı eşin yalnız evinde kullansın” der.
Hey gidi günler hey. Rahmetli amcam iyi ki bu günleri görmedi. Borç batağına düşmüş, evine lüzumsuz harcamalar yüzünden haciz gelmiş ve Urfa’yı terk etmiş kimseleri duyup gördükçe, hep aklıma rahmetli amcam ve ibret alınacak bu yaşanmış olay gelir.
Dürüst ve şeffaf bir toplumda; lütufta geride, kahırda önde olan dostlarınızın çok olması dileği ile kalın sağlıcakla…