İbrahim Halil Okuyan
9 Şubat 2011
Hikâyeler biz insanlar içindir.
Bazen yaşanmışlar, bazen de hayal ürünüdürler.
Fakat hepsindeki ortak nokta,
Okuyanlara bir ibret teşkil etmesidir.
Biliyorsunuz hayat, yaşanılarak idame eder.
Yaşanılanlardan ise,
Konuşularak veya okunularak dersler alınır.
İşte bende bugün dağarcığımda birikmiş birkaç hikâyeyi sizlerle paylaşarak bir şeyler anlatmaya çalışacağım.
Okuyan siz değerli dostlarda bir şeyler çıkartacaksınız. Birlikte hem eğleneceğiz,
Hem de düşüneceğiz.
“KARINCA KİTO”
Mahkûmun biri,
Yalnız kaldığı hücre içinde bir karınca ile arkadaşlık yapar.
Kito adını verdiği bu karınca zaman içerisinde adamın Talimatlarına göre hareket eder hatta takla atmayı bile öğrenir.
Mahkûm, insanların Kito’ya hayran kalacağını ve göreceği büyük ilgi sayesinde zengin olacağının hayalini kurmaktadır. Hapisten tahliye olduğu gün Kito’yu kibrit kutusunun içine koyarak bir kafeteryaya gider.
Amacı insanların Kito’ya nasıl tepki vereceğini test etmektir.
Karıncayı kibrit kutusundan çıkaran eski mahkûm garsonu çağırır.
Amacı garsona Kito’nun marifetlerini göstermektir.
Garsona “Masanın üstünde duran şu karıncayı görüyor musun?” diye sorar sormaz,
Garson elindeki bezle karıncayı alır
Ve “Affedersiniz beyefendi” diyerek Kito’yu öldürür.
Kıssadan hisse:
Her kişinin kendine ait değerleri ve inançları vardır.
Bir kişi için çok önemli olan bir olay diğeri için pek de önemli olmayabilir.
Kişileri kendi inanç sistemimize göre değerlendirirsek sorunlarla karşılaşabiliriz.
Yapmamız gereken kişilerin inanç ve değerlerine saygılı olmak ve ilişkilerimizde kendimizi onların yerine koyarak hareket etmektir.
Altının değerini en iyi SARRAF bilir.
“AMCA” DİYEN PAPAĞAN
Adamın biri güzel bir papağan satın alarak eve getirmiş
Ve başlamış konuşmayı öğretmeye.
Özellikle papağanın “amca” demesini istiyormuş.
Günlerce uğraşmış ancak papağana tek kelime öğretmeyi başaramamış.
Bir gün iyice sinirlenmiş ve papağanın bir tüyünü kopararak, “amca de bakayım” diye bağırmış.
Papağandan yine ses çıkmayınca her seferinde “amca de” diyerek hayvanın tüylerini tek tek yolmuş.
Adam,
tüylerini tamamen yolduğu papağanı tavuk kümesine atmış..
Sabaha karşı kümesten gürültüler gelmeye başlamış.
Kümese giden adam birde ne görsün, papağan bir tavuğun üzerine çıkmış,
Tavuğun tüylerini tek tek yolarak her seferinde
“amca de bakayım”, “amca de bakayım” diye bağırıyormuş.
Kıssadan hisse:
Bir insana bir şeyler öğretmek istiyorsak çok sabırlı ve esnek olmalıyız.
İnsanlara güvenmeyi öğretmek iyi bir şeydir ama herkese söylenenleri hiç sorgulamadan güvenmeyi öğretmekte iyi bir şey değildir.
Öğrenme kişinin istemesi ve bilgiyi veren kişiyi sevmesi ile mümkündür.
Öğrenme sırasındaki olumsuz davranışlar,
Kişinin bilgiye öğrenememesine neden olacağı gibi
Bu davranışları aynen modellemesine de sebep olabilir.
Ne öğrettiğinizden çok, karşınızdakinin ne aldığı önemlidir.
“ANNE KEDİ”
Göl kenarında yaşayan ve sudan nefret eden bir kedi doğum yapar.
Bu kedinin yavruları ise annelerinden farklı olarak gölde oynamayı ve suya girmeyi çok sevmektedir.
Anne kedi de yavruları ile birlikte göle girer ve onlarla suda oynar.
Bunu gören bir başka kedi hayretler içinde kalır ve ona sorar:
“Sen hep sudan nefret ederdin,
Ama görüyorum ki artık sudan hiç çıkmıyorsun.
Bunun sebebi nedir?”
Anne kedi şöyle cevap verir:
“Hala suyu sevmiyorum ama yavrularımı ÇOK SEVİYORUM“.
Kıssadan Hisse:
Hepimizin hoşlandığı veya hoşlanmadığı birçok şey vardır. Ancak birini çok seviyor ve onunla bir şeyler paylaşmak istiyorsak,
Onun hoşlandığı şeylere bakış açımızda esnek olmalıyız.
Özellikle ailemize karşı bize düşen daha özverili ve daha hoşgörülü olmaktır(özellikle televizyon izlerken).
Zararlı bir yönü yoksa sevdiğimiz kişinin hoşlandığı şeyleri sevmeye çalışmalı veya en azından hoşgörülü ve anlayışlı olmalıyız.
İnsanlarla uyum sağlamadan sıcak ilişkiler kuramazsınız.
“KUYRUĞUNU DİK TUTAN FARE”
Ormanın birinde sürekli diğer hayvanlara musallat olan bir fare yaşamaktadır.
Fareden çok çeken hayvanlar günün birinde toplanır ve ondan kurtulma görevini “ezeli düşmanı” kediye verir.
Farenin peşine düşen kedi onu bir ağacın altında olacaklardan habersiz beklerken görür,
Usta bir avcı gibi sessizce yaklaşır arkasından.
Pençesini kaldırır,
Ama kedinin gölgesini gören fare şimşek hızıyla fırlar.
Hızlı bir kovalamaca sonunda düz bir ovaya gelirler.
Sağına soluna bakan fare kaçacak yer olmadığını görür.
Tek çare,
Düz ovanın ortasında yalnız başına otlamakta olan inektir.
Nefes nefese ineğin yanına doğru koşar ve başlar yalvarmaya.
Fareden az çekmeyen inek önce yardım etmek istemez ama yalvarmalarına fazla dayanamaz ve onu saklamaya razı olur. “Peki, peki. Uzatma da geç şöyle arkama” der inek.
Fare arkasına geçince inek pisliğini üzerine bırakır.
Fare pisliğin içinde kaybolur,
Ancak dik kuyruğu dışarıda kalmıştır.
Kuyruğu gören kedi hemen ineğin yanına gelir.
Kuyruğundan tuttuğu gibi fareyi pislikten çıkarır ve oracıkta yer.
Kıssadan Hisse:
1. Üzerinize her pislik atan düşmanınız değildir.
2. Sizi pislikten çıkaran herkes dostunuz değildir.
3. Boğazınıza kadar pisliğe gömülmüşseniz, kuyruğunuzu fazla dik tutmayın.
Bilgeliğe ulaşanlar, yaşadıkları olaylardan ders çıkaranlardır.
İyiler ve iyilikler sizinle olsun..
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
7.Şubat.2011 Şanlıurfa