İbrahim Halil Okuyan
16 Ocak 2011
Son günlerde, Facebook’ta; Şanlıurfalı aydınlardan (gönlü aydın) oluşan bir yapılanma kendiliğinden oluştu.
Hani bazen taş duvarlar da aradan bir bitki çıkar şaşarız nasıl oldu da buradan çıktı deriz.
Ama o,taş duvara sızan sularla hayatını devam ettirir.
Kısa zamanda, dünyanın çeşitli yerinde yaşayan 450 üyesi ile (benim de üyesi olduğum) “YOR KAFANI” adlı bu grup,
Her hafta bir konu belirleyerek, Şanlıurfa’nın sorunlarını internet ortamında tartışıyor.
Bundan sonra da; Şanlıurfa da “etkin ve yetkili” kişilerle, üyelerinin belirleyeceği sorulara cevap arayarak üyelerinin kafalarındaki soruları cevaplamaya ve varsa çözüm önerilerini yetkililere iletmek amacındayız.
Şanlıurfa’nın sosyal, ekonomik ve kültürel bütün sorunlarının paylaşıldığı,sorunların gözler önüne serilmesi ve sorunlara çözüm önerileri getirilmesi yönünde siyasi platformdan uzak bir oluşum olan “YOR KAFANI” Grup üyeleri bir Sivil Toplum Kuruluşundan çok daha fazla konuları gündeme taşıyor ve öneriler getiriyor..
Birbirinden değerli üyelerin sorunları aktarmaları, Ve çözüm önerileri getirmeleri, oluşumun çok daha ciddi ses getirmesini sağlıyor. Her siyasi görüşten üyelerin olduğu ama siyasi görüşlerin tartışılmadığı, sadece Şanlıurfa için yorulan kafalardan gelen fikirler beğeni ile izleniyor.
Bu hafta ki konu başlığı ise, “Trafik Sorunu” idi.
Şanlıurfa’da özellikle trafikte araç sayılarının artması (2010 yılında il genelinde trafiğe çıkan yeni otomobil sayısı 10.000 adet) ile şehrimizde gelişmenin kuzey yönüne doğru olmasına rağmen halkın alışveriş yerlerinin, Bahçelievler’de (buraya verilen kat ilaveleri ile yeniden yanlış olarak yapılandırılması sonucu) olması ulaşımda ilaveten yeni sıkıntılara yol açmıştır.
Belediyece yapılan yeni köprülü kavşak düzenlemeleri buralardaki araç birikimini azaltmış ama hızın artması ilave ölümlü kazalara yol açmaktadır.
Trafik kurallarına uyma alışkanlığı yoktur.
Özetle; trafik konusunda gittikçe artan oranda bir başıbozukluk vardır.
Ortada gittikçe artan yeni bir sorun vardır.
Yazımızın amacı;
Bu ihlallerin,
Kurallara uyma gereksinimi duymama alışkanlığının,
Bizi gelecekte ne gibi sonuçlara götüreceğinin analizini yapmaktır.
Yazıma son günler televizyon dizisi nedeniyle sık sık gündeme gelen Osmanlı İmparatoru “Kanuni Sultan Süleyman” la başlamak istiyorum.
Kanuni Sultan Süleyman,
Hocası Yahya Efendiye bu devlet hangi hâlde çöker?
Osman oğullarının akıbeti nasıl olur? Diye sorar.
Hocanın yanıtı ise işitip görüp de, susup, gizleyip, önemsemeyip, “Neme Lazım Be” derseniz, Çökersiniz manasında “NEME LAZIM BE” der.
Yanıtının anlaşılmadığını hisseden Yahya Efendi bunun üzerine, Kanuni’ye; “Sultanım! Bir devlette zulüm yayılsa, Haksızlıklar ayyuka çıksa, İşitenler de “Nemelâzım!” deyip uzaklaşsalar, sonra koyunları kurtlar değil de, çobanlar yese, bilenler bunu söylemeyip sussa, gizleseler, fakirlerin, muhtaçların, yoksulların, kimsesizlerin feryadı göklere çıksa da, bunu da taşlardan başkası işitmese, işte o zaman devletin sonu görünür. Böyle durumlardan sonra devletin hazinesi boşalır, Halkın itimat ve hürmeti sarsılır. Asayiş ve Emniyete vesile olan, “itaat hissi” gider, halkta “hürmet duygusu” yok olur. Çöküş ve izmihlal de böylece mukadder hale gelir” der.
İşte biz böyle bir gelenekten gelmekteyiz, Ama !!!!.
Sevgili okurlarım şimdide size, Rudy Giuliani’den bahsetmek istiyorum..
Giuliani New York Belediye Başkanlığı yapmış bir kişidir. Giuliani belediye başkanı seçildiğinde, New York kentinde suç oranı zirveye ulaşmıştı. New York halkı can güvenliğinin yetersizliğinden şikâyetçiydi. Rudy Giuliani 8 yıllık belediye başkanlığı sırasında kentteki adi suç oranını büyük oranda azalttı. Kentin can güvenliği sorunu olan birçok bölgelerini güvenli hale getirdi.
Bu konudaki başarısı yüzünden örnek bir Belediye başkanı olarak görülmeye başladı.
Suç oranlarının azılmasının ardından gazetecilerin Rudy Giuliani’ye “suçlarla mücadeleyi nasıl başardın?” sorusuna, Giuliani, ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo “Kırık Cam Teorisi “ ile cevap veriyor;
“Metruk bir bina düşünün. Binanın camlarından biri bile kırık olsa, O camı hemen tamir ettirmezseniz, çok kısa sürede, oradan geçen herkes bir tas atıp, binanın tüm camlarını kırar. Ben ilk cam kırıldığında hemen tamir ettirdim. Bir elektrik direğinin dibine ya da bir binanın kösesine, biri, bir torba çöp bıraksın. O çöpü hemen oradan kaldırmazsanız, her geçen, çöpünü oraya bırakır ve çok kısa bir sürede dağlar gibi çöp birikir.
“Ben ilk konan çöp torbasını kaldırttım.”
Bir sokağın suç bölgesine dönüşme süreci önce tek bir pencere camının kırılmasıyla başlıyor.
Çevreden tepki gelmez ve cam hemen tamir edilmezse, Oradan geçenler o bölgede düzeni sağlayan bir otorite olmadığını düşünüyor, Diğer camları da kırıyor. Ardından daha büyük suçlar geliyor;
Bir süre sonra o sokak, polisin giremediği bir mahalleye dönüşüyor.
Bunu anlayan New York polisi, önce küçük suçların peşine düşmüş. Metroya bilet almadan binenleri, apartman girişlerini tuvalet olarak kullananları, kamu malına zarar verenleri, hatta içki şişelerini yola atanları bile yakalayıp haklarında işlem yapmış.
Polis bu kararlılığıyla, “Küçük müçük, bizim için hiç fark etmez; Bu sokağın, Metro istasyonunun veya mahallenin suç üreten bir bölge olmasına izin vermeyeceğiz.” demiş
‘Kırık Cam Teorisi’ ABD’li suç psikologu Philip Zimbardo’nun 1969’da yaptığı bir deneyden ilham alarak geliştirilmişti.
Zimbardo, suç oranının yüksek olduğu yoksul Bronx ve daha yüksek yasam standardına sahip Palo Alto bölgelerine birer 1959 model Oldsmobile bıraktı. Araçların plakası yoktu, kaputları aralıktı. Ve olup bitenleri gizli kamerayla izledi.
Bronx’taki otomobil üç gün içinde bastan aşağıya yağmalandı.. Diğerine ise bir hafta boyunca kimse dokunmadı. Ardından Zimbardo ile iki öğrencisi ‘sağ kalan’ otomobilin yanına gidip çekiçle kelebek camını kırdı.
Daha ilk darbe indirilmişti ki çevredeki insanlar (zengin beyazlar) da olaya dâhil oldu. Birkaç dakika sonra o otomobil de kullanılmaz hale gelmişti. “Demek ki” diyordu Zimbardo, “İlk camın kırılmasına ya da çevreyi kirleten ilk çöp atana izin vermemek gerek. Aksi halde kötü gidişatı engelleyemeyiz.”
Lafı uzattık ama bunları bir maksat için anlattım.
Kalbimizde ucundan kıyısından kırılmış camlar taşıyoruz sürekli…
Ruhumuzun başköşelerine ilk başta önemsiz gözüken, laf etmeye değmez çöpler bırakıyoruz her gün.
Bu teori her konu için geçerli bence.
Eğer haksızlıklara ses çıkarmasak onlara karşı sesimizi çıkarmasak bu haksızlıkların devamı gelir.
Bunun için herkes bir olmalı ve “Kırık Cam Teorisi”ni anlamalı ve günlük hayata uygulamalı kanısındayım. Saygılarımla.
Devam edecek.
İbrahim Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
13.01.2011 Şanlıurfa