İbrahim Halil Okuyan
14 Aralık 2010
Kaybedenlerin vazgeçilmez sözüdür “neden ben?”
Niye ben demeyin! Niye ben diyen herkesin,
Bu yaşanmış hikâyeleri okuduktan sonra belki fikri değişecektir.
“Brenda yamaç tırmanışı yapmak isteyen genç bir kadındı.
Bir gün cesaretini toplayarak bir grup tırmanışına katildi.
Tırmanacakları yere vardıklarında, neredeyse duvar gibi dik, Büyük ve kayalık bir yamaç çıktı karşılarına.
Tüm korkularına rağmen, Brenda azimliydi.
Emniyet kemerini taktı, İpi yakaladı ve kayanın dik yüzüne tırmanmaya başladı.
Bir süre tırmandıktan sonra, nefes alabileceği bir oyuk buldu.
Orada asılı dururken, gruptan yukarıda ipi tutan kişi dalgınlığıyla düşerek ipi gevşetiverdi.
Aniden boşalan ip, hızla Brenda’nın gözüne çarparak lensinin düşmesine neden oldu.
Lens çok küçüktü ve bulunması neredeyse imkânsızdı.
Lens yamacın ortasında bir yerlerde kalmıştı.
Ve Brenda artık Bulanık görüyordu.
Ümitsizlik içinde Brenda,
Lensini bulabilmesi için Allah’a dua edebilirdi yalnızca.
Ve içten içe düşünüp dua etmeye başladı.
“Allah’ım! Sen bu anda buradaki tüm dağları görürsün.
Bu dağlar üzerindeki her bir taşı ve yaprağı bildiğin gibi,
Beni lensimin yerini de biliyorsun.
Onu bulmama yardım et.”
Patikalardan yürüyerek aşağı indiler.
Aşağı indiklerinde,
Tırmanmak üzere oraya doğru gelen yeni bir grup gördüler.
İçlerinden biri,
“Aranızda lens kaybeden var mı?” diye bağırdı.
Brenda’nın sonradan öğrendiğine göre,
Lensi bir karınca taşıyordu ve karınca yürüdükçe yavaşça kayanın üzerinde hareket edip parlayan lens kızların dikkatini çekmişti.
Eve döndüklerinde Brenda lensini nasıl bulduklarını babasına anlatacak ve bir karikatürcü olan babası da ağzıyla lens taşıyan bir karınca resmi çizerek,
Karıncanın üzerindeki baloncuğa bunları yazacaktı:
Allah’ım!
Bu nesneyi neden taşıyorum bilemiyorum.
Bunu yiyemem ve neredeyse taşıyamayacağım kadar ağır. Ama istediğin sadece bunu taşımamsa,
senin için taşıyacağım..”
Meşhur Wimbledon’un ilk zenci Şampiyonu Arthur Ashe
kan naklinden kaptığı AIDS’den ölüm döşeğindeydi..
Hayranlarından biri sordu..
“Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?”
Arthur Ashe cevap verdi..
“Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar,
5 milyonu tenis oynamayı öğrenir, 500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50’si Wimbledon’a kadar gelir, 4’ü yarı finale, 2’si finale kalır.
Elimde şampiyonluk kupasını tuttuğum zaman Tanrı’ya ‘Neden ben?’ diye hiç sormadım.
Şimdi sancı çekerken, Tanrı’ya nasıl ‘Neden ben?’ derim?.
Mutluluk insanı hoş yapar.
Başarı ışıl ışıl..
Zorluklar güçlü..
Hüzün insanı insan yapar, yenilgi mütevazı..
Tarihin mübarek hatunlarından Rabiatül Adeviye (Veli
Hanımlardan biridir. Basra’da büyüyüp, Kudüs’te Miladi 752tarihinde vefat etmiştir. ), bir gün başı ağrıyınca bir tülbendi başına sarıvermişti.
Sarıvermesi ile çıkarıp atması bir olmuş.
Kendi kendine,
”Ey utanmaz nefsim, Rabbim yıllar boyu sağlık, afiyet verdi.
Bir günden bir güne bu sağlığını belirtecek bir tülbendi başına sarmamışken, bir defacık başın ağrıyınca başına bu tülbendi bağlayıp, dünya âleme ilan etmeye hayâ etmiyor musun” diye nefsine öfkelenivermiş. “
Kıssadan Hisse:
“BU YÜKÜ NİYE TAŞIYORUM” demeyin…
Başınıza gelen sıkıntı ve musibetlerde dahi ALLAH’ a asla ‘Neden ben?’ diye sormayın.
Şikâyet etmeyin.
Sabrederek ve size verdiği nimetlere teşekkür ederek karşılayın.
Bence hayat tesadüflerle açıklanamayacak kadar mükemmel ve hiçbir şey nedensiz değil…
Saygılarımla.
İbrahim Halil Okuyan
İnşaat Yüksek Mühendisi
12.Aralık. 2010 Şanlıurfa