İbrahim Halil Okuyan
20 Temmuz 2010
DÜĞMEYE BASANLAR …(1)
Günlük hayatta çok kullanılan ve hareketi başlatan eylemi tanımlayan bir cümle.
Bu konuda e-posta ile gelen bir yazıyı, kısaltarak dikkatinize sunmak istiyorum.
“Türkiye’de;
Terörün arttığı,
Etnik ve ideolojik gerginliklerin yoğunlaştığı,
İrticanın meydan okuduğu veya ekonomik krizlere girildiği dönemlerde,
Hemen “düğmeye kim bastı” sorusu sorulmaya başlanır.
Sanki ortalıkta bir düğme var ve bu düğmeye bağlı elektrik telleri tıpkı bir örümcek ağı gibi, Türkiye’nin her tarafını sarmış.
Canı isteyen bu düğmeye bastığı zaman, ülkemizi cin çarpmışa çeviriyor.
Ne acıdır ki, bu gibi soru ve yorumları bu ülkeyi yönetme iddiasıyla işbaşına gelmiş bakan ve hatta başbakanlardan bile
duyduğumuz olmuştur.
Eğer, milli strateji kavramından haberimiz yoksa veya
Bunu lafta biliyor ama içeriğini özümsememişsek,
Daha çok uzun zaman düğmeye kimin bastığını ararız.
Uluslararası politika sahnesinde oynanan diplomasi oyunlarının perde arkasını ve içyüzünü görebilmek ve bunun Türkiye’ye etkilerini anlayabilmek için, özellikle bu ülkeyi yönetmeye soyunanların “milli strateji “kavramını
çok iyi özümsemesi gerekir.
Yabancı devletlerin “milli strateji“den ne anladığını ve vatandaşlarını nasıl bir eğitim sisteminden geçirdiğini gösterebilmek için,
Bizzat yaşanmış bazı örnekler sunacağım;
Ülke: Amerika Birleşik Devletleri.
Yer: Alabama Eyaleti’ndeki Montgomeri şehri.
Okul: Hava Üniversitesi bünyesindeki, “Hava Komuta ve Kurmay Koleji”
Söz konusu kolejde; Amerikan Hava Kuvvetleri’nin komuta ve kurmay kadrolarına personel yetiştirmek amacıyla, yüzbaşı ve binbaşı rütbesindeki subaylar arasından seçilmiş, komutan Ve kurmay adayları eğitilmektedir.
Bu koleje, Amerika’ya dost olduğu düşünülen 20-25 ülkeden de, birkaç subay kabul edilmektedir.
Bu satırların yazarı da, Hava Kurmay Binbaşı rütbesiyle
anılan kolejde,1982 yılında, okumuştur.
Eğitim programında “Bölgesel İnceleme” olarak tercüme edebileceğimiz “Regional Study” isimli bir ders bulunmaktadır.
Bu ders kapsamında, dünyamız;
Kuzey Amerika,
Latin Amerika,
Avrupa, Afrika,
Ortadoğu,
Asya ve Uzakdoğu gibi bölgelere ayrılmıştır.
Her bölge tek tek ele alınıp incelenmektedir.
Bu dersler esnasında şahsen yaşadığım bazı örnekler
şunlardır:
Birinci örnek:
Afrika Bölgesi incelenirken; Üniversite Yönetimi,
Öğrenci subayların önüne şu soruyu getirdi:
“Bugün Güney Afrika Cumhuriyeti’nde ırkçı beyaz azınlık yönetimi vardır.
İşkence mevcuttur.
Demokrasi ve insan hakları rafa kaldırılmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri,
Belirtilen nedenlerden dolayı,
Güney Afrika Cumhuriyeti’ne ekonomik ambargo koymalı mı,
koymamalı mıdır? “
Bunun üzerine Amerikalı subaylar toplanarak tartışmaya
başladılar.
Sonunda, kendi kendilerine bazı sorular sorup şu cevapları
verdiler:
Soru: Amerika Birleşik Devletleri olarak, biz nasıl bir devletiz?
Cevap: Dünya çapında bir sanayi devletiyiz.
Soru: Sanayimizin işleyip üretim yapması için ne lazım?
Cevap: Ham madde lazım.
Soru: Ham maddeyi bulup işledik diyelim. Başka ne gerekli?
Cevap: Ürettiğimiz malları satacak Pazar gerekli.
Soru: Başka neye ihtiyacımız var?
Cevap: Ham madde kaynaklarımız ile pazarlarımızı koruyacak askeri güce ihtiyacımız var.
Amerikalı subaylar, yukarıda belirtilen soru-cevap tartışmasından sonra, Güney Afrika Cumhuriyeti hakkında karar verebilmek için, şu üç ölçütü tespit ettiler:
1.Eğer, bir ülke bizim için ham madde kaynağı durumunda ise,
2.Veya vazgeçilemez pazarımız ise,
3.Veya ham madde kaynaklarımız ile pazarlarımızı koruyacak askeri gücümüze katkıda bulunuyorsa,
O ülke bizim için dosttur.
Bu üç ölçütten en az birisini bile karşılamıyorsa,
O ülke bizim için hiçbir şey değildir.
Eğer, bir ülke;
Ham madde kaynaklarımızdan,
Vazgeçilemez pazarlarımızdan ve askeri gücümüzden herhangi birisine tehdit durumundaysa,
O ülke bizim için düşmandır.
Amerikalı subaylar, belirledikleri bu üç ölçütün ışığında Güney Afrika Cumhuriyeti’ni incelemeye başladılar.
Yaptıkları inceleme neticesinde; uranyum ve plütonyum gibi stratejik ham madde olarak değerlendirdikleri madenlerin çoğunun Güney Afrika Cumhuriyeti’nden geldiğini tespit ettiler.
Sonuç olarak;
Ekonomik ambargo koymaya gerek olmadığına karar verdiler.
Bunun üzerine ben şöyle itiraz ettim;
“Amerika Birleşik Devletleri olarak siz demokrasi ve insan
Haklarına sahip çıkmak, ırkçılığa ve işkenceye karşı olmak gibi yüce insani değerlerin savunmasını ve öncülüğünü yaptığınızı iddia ediyorsunuz.
Şimdi ne oldu?
Demokrasi ve insan hakları nerede kaldı?
Irkçılığa ve işkenceye karşı tutumunuzu terk mi ettiniz?
Bu sorularıma karşılık,
Bir Amerikalı subay aynen şu cevabı verdi;
“Bak arkadaş, burada Amerika Birleşik Devletleri’nin menfaati var.
Amerika’nın menfaati demek, benim menfaatim demektir. Benim menfaatim demek, ailemin ve çocuklarımın menfaati demektir.
Çocuklarımın menfaati demek, torunlarımın geleceği demektir.
Esas olan menfaattir.
Senin söylediğin demokrasi,
İnsan hakları,
Irkçılığa karşı olmak,
İşkenceyi reddetmek gibi şeyler,
Menfaatlerin üzerine geçirilmiş politik kılıftır.
Devam edecek.
Saygılarımla.