Sabri Dişli
20 Eylül 2006
Ramazana az kaldı… Oruç moduna girmiş durumdayız…
ıftar saatini sükûnet içinde; öfkelenmeden, trafik kargaşasına yenik düşmeden bekleyeceğiz…
Ramazan gelmeden piyasaya Ramazan’a özel silahşorlar çıktı bile…
Silahşor; selam verir, bir kelam etmeden önce, cebinden gül yağı şişesini çıkarır.
Gardını alır. Gül yağını sürecek.
Sağol ağabey babaya rahmet, aç karnına baş ağrısı yapıyor…
-Yok yahu! bildiğin gibi değil çok hafif…
Abi tamam, salâvat getirdim…
-Abi süriyim, ….. bak, hafif diyorum.
Kardeş istemiyorum, hafif diyorsun, sürdükten sonra sert oluyor, iş işten geçiyor…
Hem ben de alerjik astım var.
Silahşor ani bir hamleyle muradına erer ve kokuyu sürüverir…
Sonra karşına geçip paçacı dükkânının vitrininde duran kelle manzarası pişkinliğinde poz verir.
-Kokla, ………kokla bak. Hafif…
Tamam hafifmiş!!!
Tatmin oldun mu?
ıstersen sana içimden geçenleri seslendireyim!!!
Çoğu canlı gibi, aç olunca insanda koku algılama duyusu iki katına çıkıyor…Rahatsız eden Çinlilerin ve muhtemelen Budistlerin ürettiği gül yağı değil…
Yüzde 50 si sahte olan, açıkta satılan parfüm ve losyonu pıspıslayıp, kokarca gibi kokanlar da var.
Nahoş kokulu kokarcalara; “doğal ortamınıza gidin!” de diyemiyoruz.
Zorunlu olarak genzimize çektiğimiz koku; hassas kişilere baş ağrısı olarak geri dönüyor.