İbrahim Halil Okuyan
11 Ocak 2010
Vaktiyle bir hükümdar
Bakalım neler olacaktı?
Vezirler ve valiler
Hiç kimse bu taşı kenara çekeyim diye düşünmedi.
Aksine pek çoğu hükümdarı yüksek sesle tenkit etti: “Sultanımız bu kadar servete sahip
Sonunda bir köylü çıkageldi.
O akşam verilecek ziyafet için saraya meyve ve sebze getiriyordu.
Yolun ortasındaki koca taşı görünce:
“Bu kaya
Sonunda kan ter içinde kaldı ama
Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereydi ki
Açtı. Kese altın doluydu. İçinde bir de not vardı:
“Altınlar
Bunu sarayın penceresinden seyreden hükümdar
Yemekte bir konuşma yaparak dedi ki:
“Saraya gelen yol üzerine kocaman bir taş yerleştirdim ve ne olacak diye pencereden seyrettim.
Herkes taşı oradan kaldırmak yerine
Akıllı olan
Bunları söyledikten sonra o köylüyü vezir yaptı.
Bizde de durum böyledir.
Demokrasiye giden yolun üzerine birileri taş koyar.
O taşı koyanlar pirincin içindeki beyaz taşlar gibidir, onları göremezsiniz, ayıklanması zordur ve de dişleri o taşlar kırar.
Ve o taşlar demokrasi trenini yoldan çıkarırlar.
Taşı koyanlar iyi bir şey yaptıklarına inanırlar halk tepki vermeyince.
Halk bu zokayı hep yutar.
Herkes konuşur ama kimse taşı kaldırmayı ve de taşı koyanlara tepki vermeyi düşünemez hatta önceleri alkışlar çok sonraları da eleştirmeye başlar.
Siyasiler bu konuyu dert edinmezler bir süre sonra tekrar yeni partilerinde, eski koltuklarına kavuşacaklarını bilirler.
Onlar bunu tatile çıkmak olarak görürler birbirleriyle tokalaşarak çıkarlar TBMM’den, yakında tekrar buluşmak üzere.
Bunu bir nöbet değişimi olarak görürler.
Binlerce faili meçhul cinayetler olur.
Birileri devlet adına insan öldürme hakkını bulur kendinde.
Oysa bunun adı cinayettir ve de yalnız savaşta öldürmek cinayet olarak adlandırılmaz ki onunda kuralları vardır.
Olayları yaşayanların yakınları, itirafcılar ve bizzat şahit olan insanların söylemlerine rağmen herkes inkâr eder böyle bir şey olmamıştır diye.
Peki, ama bu insanlara ne oldu? Buharlaştılar mı? Demek lazım.
Aydınlarımız sokak ortasında öldürülür.
Hiçbirinin katili bulunmaz.
Yabancı istihbarat birimleri, yerli taşeronlara yaptırmıştır denilir ve geçilir.
Turgut Özal’a suikast yapılır ama ortaya çıkarılamaz veya bellidir ama açıklamak tehlikelidir denir olay kapatılır.
Generaller, Albaylar, Emniyet Müdürleri vb pek çok insanımız öldürülür ama faili meçhul kalır.
Bu cinayetleri ancak içimizde olan ve yakalansa bile üzerine gidilemeyecek güçler yapabilir.
İşte Diyarbakır cezaevinde olanlar ortada dizisi (konular halkın izleyebilmesi için hafifletilerek) bile yapıldı.
Orada yatan ve işkenceye maruz bazı arkadaşlar o diziyi izlemeye cesaret edemediklerini, Şanlıurfa Eski Kız Meslek Lisesinin (12 Eylül Dönemi Merkez Komutanlığı) hala önünden dahi geçemediklerini söylüyorlar.
Kendi içimizde bu sorunları çözmeden, bu konuda öz eleştiri yapmadan bölgesel güç olamayız.
İlk defa bu iktidar, e-muhtıra üzerine tepki verebilmiştir.
Herkes ama herkes bu acılan davalar konusunda sabırlı olmalı ve devlet içindeki bu illegal yapılanmaların ortaya çıkarılması noktasında arzusunu göstermelidir.
İktidar bu konuda riske girmiştir ama onu cesaretlendirmek lazımdır.
CHP, MHP, BDP ve diğer siyasi partiler bu konuyu siyaset üstü kabul etmelidirler.
Şapka cıksın kel gözüksün artık.
Türk Silahlı Kuvvetleri de bu konuda kararlı olduğunu ortaya koymalı ve bu kamburdan kurtulmalıdır.
Bu coğrafyada en büyük gücümüz mevcut durumda ordumuzdur.
TSK’nin bu konudaki olumlu katkısı yargı içinde daha rahat çalışma imkânı verecektir.
Bu olaylar aydınlanırsa görülecektir çoğu insan,vatan için diyerek, az sayıda insanın oyununa geldiğini anlayacaktır.
Bu taşları ayıklayamasak daha çok kere dişlerimiz kırılacaktır.
Kanın kuruduğu, gözyaşların dindiği ve acıların durduğu günler özlemimiz.
Saygılarımla.
Yasal Uyarı: Yayınlanan haberin tüm hakları URFAHIZMET.COM’a aittir. Kaynak gösterilse dahi haberin tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz.
Ancak alıntılanan haberin bir bölümü, alıntılanan habere aktif link verilerek kullanılabilir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın