Sabri Dişli
27 Temmuz 2006
Güneşte 45 dereceye varan sıcak ve zararlı ışınlardan korunmak amacıyla bir şapka takamazsın… Pantolondan biraz kısa olan bermuda denilen şortla bile fırına ekmek almaya gidemezsin… Ülkenin en sıcak kentinde güneş gözlüğü yeni yeni benimsenmeye başlandı. Ne demek: giyemezsin, takamazsın, gidemezsin! Giyersin, her yere de gidersin, ama alaycı gülüşlere, olmadık benzetmelere tahammül etmek zorunda kalırsın. Bön bakışlara… Yanındakinin boşluğuna dürterek: -Hele bı turist tipliye bak sanki gendini tanımıyıg(!) “Anay soğan, babay sarımsak. Sen nerden çıkti ölbe şekeri” Olmadık benzetmeler ve kıyafet yorumları, duyacağın ses tonuyla yapılır. Aynı alaycı takım, tatile çıkarken “namus takası” olarak ta adlandırılan Akabe’de ahenkli bir striptizle soyunup şort ve askılı atlet giyer… Bir de değişimin plaja inmiş halini hayalinizde canlandırın. Hayal etmeye ne gerek var. Görmemiz gereken manzaralara plajda tesadüf etmişizdir. “Fizana getsey gene bir Urfalıya rastlasan heç kurtuluş yog” diye söylenerek, saklanacak delik aranır… Kıyafet özgürlüğü mü? Ne alaka… Dedikodunun oluşturduğu oto kontrol otoritesi toplumsal baskı, kamusal alan, yer, bölge ayrımı yapmaz. Kişiyi tanır. Dolayısıyla mahremiyet yöre insanına özgüdür. Fırat’ın öte tarafı namahremdir anlayışı diğer bir deyişle “ikiyüzlülüğü” hala ayakta durmaktadır.