İbrahim Halil Okuyan
11 Aralık 2009
Pazartesi akşamı Şanlıurfa Vakfında konu başlıklarından birisi de Şanlıurfalı üniversite öğrencilerine burs verilmesi konusu idi.
Bu konu çok ama çok önemli.
Durumu iyi olan hemşerilerimiz tüm imkânlarını kullanarak (Dershane ve gerekirse özel öğretmen vb ) çocuklarının iyi bir eğitim yapması için caba gösteriyorlar.
Ama öyle aileler var ki çocuklarını normal okullarda dahi zorlukla okutabiliyorlar ve içlerinden adeta üniversiteyi kazanmasa iyi olur nasıl okuturum endişesi içinde olabiliyor.
Bu konuda yani zekâ (doğuştan insanların sahip oldukları bir özellik) konusunda adaletli bir dağılım var ama eğitim konusunda aynı şeyi söylemek mümkün değil.
Peki, ne yapmak lazım? Konuyu bir öykü ile devam ettirelim.
Küçük İstavrit Balığının öyküsü:
Küçük istavrit, yiyecek bir şey sanıp, hızla atıldı çapariye.
Önce müthiş bir acı duydu dudağında, gümbür gümbür oldu yüreği.
Sonra hızla çekildi yukarıya…
Aslında hep merak etmişti, denizlerin üstünü, neye benzerdi acep gökyüzü.
Bir yanda büyük bir merak, bir yanda ölüm korkusu.
“Dudağı yarıklar” denir, şanslıdır onlar, hani görüp te gökyüzünü, insanı, oltadan son anda kurtulanlar.
Ne çare balıkçının parmakları, hoyratça kavradı onu, küçük istavrit anladı; yolun sonu.
Koca denizlere sığmazdı yüreği.
Oysa şimdi yüzerken, küçücük yeşil leğende, cansız uzanıvermiş dostlarına değiyordu minik yüzgeci.
İnsanlar gelip geçtiler önünden, bir kedi yalanarak baktı gözünün içine yavaşça karardı dünya, başı da dönüyordu.
Son bir kez düşündü derin maviyi, beyaz mercanı, bir de yeşil yosunu.
İşte tam o anda eğilip aldım onu.
Yürüdüm deniz kenarına, bir öpücük kondurdum başına, iki damla gözyaşından ibaret sade bir törenle, saldım denizin sularına.
Bir an öylece baka-kaldı, Sonra sevinçle dibe daldı.
Gitti tüm kederimi söküp atarak, teşekkürü de ihmal etmemişti.
Bir kaç değerli pulunu, Elime, avuçlarıma bırakarak.
Balıkçı ve kedi şaşkın baktılar yüzüme.
Sorar gibiydiler, neden yaptın bunu, niye?
“Bir gün dedim, bulursam kendimi yeşil leğendeki küçük istavrit kadar çaresiz, son ana kadar hep bir umudum olsun diye…”
İşte böyle dostlar hepimizin o leğendeki istavrit balığı kadar çaresiz halleri olmuştur ve de halen öyle olanlar vardır.
Ve bu durumda olanların bir umudu olması lazımdır.
Onlara el atmak toplumun yani bizlerin borcudur.
Bu gençlere bir can suyu verilmelidir ki büyüsün serpilsinler.
Bu borç ödemekle bitmez ama azaltılabilir.
Arkadaşımız Sabri Dişli daha önce bazı örnek çalışmalar yapmış bu konuda.
Sonuç olarak öncelikle ihtiyacı olan Şanlıurfalı gençleri tespit etmek ve Şanlıurfa Vakfı olarak herkesi bu konuda duyarlılığa çağırarak bu gençlere aylık örneğin 100 TL yardımın direk yardımsever tarafından bu öğrencilerin banka hesaplarına yapılmasını sağlamak lazım.
Bunu yapabiliriz.
Şanlıurfa Vakfı bir şey daha yapmalı bu öğrencilerin okul durumları da devamlı takip etmeli, edebilmeli.
Başka ne yapmalı? Şanlıurfa Vakfının her yerde fahri üyeleri olmalı (üye sayısı en az 1000 kişi olmalı ) ve özellikle kadınlarımız aktif rol almalı.
Her şeyi devletten beklememeliyiz.
Topluma borcumuzu azaltabilecek çalışmalar yapabilmek dileğiyle.
Saygılarımla.