İbrahim Halil Okuyan
2 Haziran 2009
22-24.Mayıs tarihlerinde, bir tur firmasıyla, Komşu ülke Suriye’ye bir gezi yaptık.
İzlenimlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Öncelikle Suriye, hiç de sanıldığı gibi uzak ve ulaşılması zor bir diyar değil.
Elbette pasaportunuzda daha önce alınmış bir İsrail vizesi yoksa.
Aksi halde vize talebiniz derhal geri çevriliyor.
Ulaşım için, şehir içinde en akıllıca yol taksi tutmak.
Son derece ucuz, en uzun mesafe bile 1 dolardan fazla tutmuyor.
1 dolar 50 Suri (Suriye lirası) ediyor.
Buna karşılık taksiler Türkiye’nin 20-25 yıl önceki halini hatırlatıyor.
Lüks araçlar son bir iki yıldır görülmeye başlamış.
Gümrük vergileri yüksek olduğundan son derece kötü durumdaki taksilerin bile satış fiyatı 10 bin dolar civarında.
Suriye son birkaç yıldır zeytincilik konusunda atılım içinde.
Ülke genelinde 80 milyon zeytin ağacı var.
Halep’te ise 18 milyon.
Sınırda sizi Başer Esad, fotoğrafıyla karşılıyor ve bir daha yanınızdan hiç ayrılmıyor.
Suriye’nin her köşesinde Esad ailesinden birinin resmini görüyorsunuz.
Benzin istasyonları, oteller, restoranlar ve hatta taksilerin arka camlarında devlet başkanının fotoğrafı var.
Suriye’nin tarihi insanlığın tarihi kadar eskidir. İnsanoğlunun ilk çocukları, Hz. Âdem’in oğulları Habil ve kabil’in hadisesi Şam’da olmuştur.
Suriye’nin İslam tarihinde de büyük bir yeri vardır.
Bugünkü Suriye toprakları, MS.634,635 ve 636 yıllarında gerçekleştirilen seferlerle İslam topraklarına katılmıştır. Sırasıyla: Emeviler, Abbasiler, Selçuklular ve Eyyubiler daha sonra 1516 yılında Yavuz Sultan Serlim tarafından Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Türkiye’nin güneydoğusunda yer alan ve Türkiye ile 877 km. uzunluğunda ortak kara sınırına sahip olan Suriye Arap Cumhuriyeti 185.180 km² ‘lik bir alanı kaplar.
2001 yılı verilerine göre ülke nüfusu 17 milyona yaklaşmaktadır.
“Kültür turizmi Cenneti” olarak kabul edilen komşu ülkemiz Suriye’de birçok turistik ve tarihi mekân içinde sadece Şam’da 120 civarında Osmanlı eseri bulunmaktadır.
Mevcut Başkan Beşşar Esad, Eğitimli biri ve Suriye gelişen ve dışa acılan bir ülke ve ileride daha güçlü olacaktır.
“SAAF-Beşşar Esad”, 11 Eylül 1965’de doğdu. Şam Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden 1988 yılında mezun olan Beşşar Esad, “göz hastalıkları” alanında çalışmalarını sürdürmüş; bu alanda eğitimine devam etmek için 1992 yılında İngiltere’ye gitti.
1994 yılında kardeşinin bir trafik kazası sonrası ölmesi sonrası Suriye’ye geri dönen Beşşar Esad, babası Hafız Esad’ın halefi olması için eğitildi.
Halk oylaması sonrası % 97’lik oyla devlet başkanı olmuştur.
Suriye de pek çok yerde Türk olduğumuzu anlayınca hemen Abdullah Gül Ve Recep Tayyip Erdoğan ismini telaffuz ediyorlar ve ayrıca Fenerbahçe’nin burada yaptığı maç hala konuşuluyor.
Kilis’ten sonra gece yarısı huduttan (gümrükte dönüşte sorun yaşamamak için neler getirebileceğinizi sormanızı öneririm)geçtikten sonra otobüs mazot almak için bir benzinlikte durdu.
İlk şoku orada yaşadık.
Berbat ve su akmayan bir tuvalet, tuvalet ihtiyacımızı erteledik.
HAMA
Şehrin tarihi M.Ö. 5000 yıllarına kadar uzanıyor.
Asi nehri şehrin içinden geçiyor.
Bu nehir üzerinde su değirmenleriyle elde edilen sular taştan yapılı kemerlerle ilerilere taşınmış.
Örneklerini gördük enteresan.
Hama bir sanayi şehri.
Yavuz Sultan Selim tarafından 19 Eylül 1516 tarihinde Türk topraklarına katılan şehir Birinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde 17 Ekim 1918 tarihinde İngilizler tarafından ele geçirilmiş, ancak Sykes-Picot Anlaşması uyarınca İngilizler tarafından Fransa’ya terk edilmiştir.
1946 yılında Fransa’dan bağımsızlığını kazanan Suriye’nin en önemli yerleşim birimlerinden biri olan şehir, 2-28 Şubat 1982 tarihlerinde halkının mevcut yönetime muhalefeti nedeniyle Suriye Silahlı Kuvvetleri tarafından bombardımana tutuldu.
Hafız Esad şehri bombalatıp yerle bir etmiş 70.000 kişi hayatını kaybetmiş.
Asi Nehri üzerinde kurulu şehir, tüm dünyada günümüzde benzerine rastlanmayan ve türünde dünyanın en eskisi olarak kabul edilen su değirmenlerinden ötürü “Medinet-ün-Nevair (Su dolabı şehri)” olarak da adlandırılır.
Yunus Emre’nin adına şiir yazdığı namı diğer Dertli Dolap bu şehirdedir.
HUMUS
Otobüsümüz yola devamla gece Hama şehrini geçerken sabah namazı saatlerinde, Suriye’nin üçüncü büyük şehri Humus’ta, Halid Bin Velid camii önünde park etti.
Halid Bin Velid, Hz. Peygamberin, hakkında “ne güzel kul ”diye buyurduğu bir sahabi ve büyük bir komutandır.
Vefatı sırasında “vücudumda hiçbir yer yok ki, bir kılıç veya ok yarası bulunmasın. Ama şimdi yatağımda uzanarak ölüyorum, cephelerde ölmeliydim. Savaşlarda ölümü aradım ama ölüm bana oralarda nasip olmadı. Korkakların gözü aydın olsun! Artık İslam’ın Halid’i yok ”dediği rivayet edilen bir komutan. Halid Bin velid’in türbesi de camii içinde.
Camide abdest alma yeri muhteşem ayakkabılar çıkarılarak giriliyor ve musluklardan sıcak suda akıyor. Tuvaletler mermer ve musluklara ucunda plastik daraltıcı olan hortumlar takılı, bizdeki taslara ve ibriklere göre çok daha kullanışlı.
Cami muhteşem insanı büyülüyor ama bahçe berbat plastik torbalar, pet şişeler ve poşetler dolu.
Bu tür görüntüler dini makamlara yakışmıyor ama her yer çöp dolu. Sanırım buranın yerel yöneticilerini Şanlıurfa’ya davet etmek lazım.
MALULA
Daha sonra sabahın erken saatlerinde, Şam’a 56 kilometre mesafedeki Hıristiyan köyü Malula’da durduk.
Şam yakınlarında, çevresinden epeyce yüksekte, kayalara sırtını dayamış bir kasaba. Burası Meryem’in, Hz İsa’yı alarak Romalılardan kaçırdığı ve 12 yaşına kadar yaşadıkları yer.
Kayaların arasından çıkan kutsal sudan içip, kendilerini Hz. İsa’ya adamış Rahibelerin birlikte ilahiler okudukları Saint Takla Manastırını gezdik. İnsanın içine işleyen bir ruhani hava hepimizi sardı. Malula’da halen yoğun olarak Hıristiyanlar yaşamakta ve hala Hıristiyan inancını sürdürüyorlar.
Hz.İsa’nın konuştuğu İlk Hıristiyan dili olarak bilinen ve bugün tamamen unutulmanın sınırına gelmiş “aramice”isimli antik dil bu beldede hala yaygınca kullanılmaktadır.
Belde terk edilmiş gibi idi sonra örgendik ki, Suriye’de hayat sabah 10 gibi başlıyor
Gerçekten coğrafi olarak ta harika bir konumda bir yer, muhteşem kiliseler vardı. Ve kilisenin tuvaletleri de süperdi, temizdi.
Sabah açık olan fırından sıcak ekmekler yedik.
İnanın bir buğdaydan ne kadar farklı ekmek yapılabiliyor bu seyahatte yakinen gördük.
Karayolu kuzey, güney istikametindeydi ve batıdan yani Akdenizden devamlı esen kuvvetli rüzgârlar yol boyunca ekilen cam ağaçlarını 45 derece eğik hale getirmişti. Bu karayoluna paralel ağaç dikmek çok güzel, Şanlıurfa’da Ceylanpınar yolunda var ve bence tüm yollar ağaçlandırılarak seyahati güzelleş tirmek lazım.
Suriye bunu yapmış.