İbrahim Halil Okuyan
4 Nisan 2009
Seçimden sonra herkesin, şapkayı önüne koyup düşünmesi lazımdır. Öz eleştiri yapması lazımdır.
Ama bizde öylemi? Hayır, televizyonlarda siyasileri dinliyoruz. Herkes
kazanmış, oyunu ikiye katlayanlar var, birinci parti ikinci ve üçüncü partinin oyları toplamından fazla oy aldım diyen var, ben misyon (görev) partisiyim Türkiye geneli önemli değil diyen var, bütün partiler bize cephe açtılar diyen var, Yatırım yaptık oy alamadık diyenler var, Beyaz eşyada dağıttık oy alamadık diyenler var, trenden inenlere oy verenleri anlamadık diyenler var.
Her şeyi söyleyen varda, halkı anlayamadık diyen yok. Bu halk çok büyük, hak ettiğinde siyasilere, demokrasi dersi veriyor diyenler yok.
Ama her zaman kazanan varsa kaybedende vardır o halde geriye halk kalıyor yani kaybeden halkmış. O zaten hep kaybetti, güvendi oy verdi ama hep
Aldatıldığını düşündü. İki camii arasında bey namaz oldu.
Bu hep böyle oldu muhtıralar oldu, ihtilaller oldu, siyasiler, muhatabı biz
Değiliz dediler. Secimler oldu, kimi aldığı oyla, kimi kazandığı belediye sayısı, İl sayısı ile ile ben kazandım dediler. Ama şimdi onları unuttuk bile. Kaybeden bir şey yapmadı sadece bekledi, sıra tekrar onlara geldi. Halk unuttu, tekrar onlara koştu. Kapatılan partiler isimlerini değiştirip yollarına devam ettiler.
Liderler sağlık sebepleri dışında başkanlıktan ayrılmadılar. Bunlara, mezara kadar başkan dedik. Lider adayları ayrılıp yeni partiler kurdular ve parti başkanı oldular böylece. Az olsun benim olsun dediler. Parti değiştirenler degiştim dediler. Böylece onların her zaman değişebileceklerini anladık.
Demokrasi dediler ama parti içinde dahi demokrasi işletmediler.
Türkiye’de temel sorunun, millet iradesinin ve demokrasinin sindirilememesi olmasına, Hukukun sindirilmesi halinde bu tür sorunların yaşanmayacağını bilinmesine, ülkenin, yaşanan bu darbeler ve karışıklar yüzünden enerji kaybetmesine rağmen hala : “Orduya karşı büyük bir saygı ve sevgi” var. Halkımız için ordumuz en güvenilen kurumdur. Onlar da buna layık olmak zorunda. Bunu tüketmemeli. Bütün bunlara karşılık; 12 Mart’ta, 12 Eylül’de,28 Şubatta ve 27 Nisan e-muhtırasında sevinen siyasetçiler, aydınlar oldu.
Bu secimde öne çıkan insanlar, Türkiye genelinde: SP Genel Başkanı
Prof.Dr Numan Kurtulmuş, CHP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroglu, CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin. MHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı adayı Mansur Yavaş ( ANKARA Beypazarı İlçesi MHP’li eski Belediye Başkanı ),Şanlıurfa Bağımsız Belediye Dr. Ahmet Eşref Fakıbaba (Şanlıurfa eski AKP li Belediye Başkanı ) oldu.
Secim süresinde ve sonrasında, tüm televizyon kanallarının ilgi odağı oldular.
Secimden sonra, özellikle ATV kanalında mikrofonlar: CHP İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroglu, CHP Genel Başkanı olsun diyenlere tutuldu. İktidar yanlısı yandaş basın bile, “Kılıçdaroğlu gelsin ortalık renklensin” diye davul çalıyor. Bu hareketi iyi niyetli olduğunu düşünmek mümkün değildir. Bu tür yaklaşımları son derce yanlış buluyorum. Bu şekilde, İnsanları putlaştırmayı da son derece yanlış buluyorum. Kılıçdaroğlu’nu hemen CHP Genel Başkanlığı’na oturtmaya çalışmak, hayali senaryolar yazmak, tablonun bütününü görememek demektir. Herkes kendi dersini çıkaracağına BAYKAL’I rahatsız etmek peşindeler. Bırakın o CHP nin sorunu ,televizyoncuların değil.
Kılıçdaroğlu son derece basit bir kampanya sürdürdü. Tek konusu vardı, o da yolsuzluklarla mücadeleydi. Ancak CHP İl Başkanı Gürsel Tekin ile son derece uyumlu bir ikili oluşturdular. Söyledikleri anlaşılır, duruşları düzgün bir çift olarak sahne aldılar.
SP (Saadet Partisi ) de yüzde 5’leri aşan bir oy potansiyeli ile önümüzdeki seçimlerde barajı zorlayacak bir parti görüntüsü verdi. Lider değişikliği Saadet Partisi’nin bundan sonraki Türk siyaset sahnesinde etkin bir aktör olacağını gösteriyor. Saadet Partisi’nin oy artışının AKP ninde, geleceğini de belirleyeceğini hesaba katmak gerekir. Ve umarım bu durum ,siyasette kaliteyi artırır ve AKP’nin toparlanmasına sebep olur.
Numan Kurtulmuş ‘u,Gürsel Tekin’i, Kemal Kılıçdaroglu’nu, Mansur Yavaş’ı, Ahmet Fakıbaba’ yı klonlayarak (kopyalamak) çoğaltamayacağımıza göre; bu insanları anlamak lazım ( şahıslarını değil ), söylemlerindeki yenilikleri, yaklaşımlarını, başarılarının ardındaki sebepleri, irdeleyelim ve bunlardan “ortak akıl ”çıkaralım ve bundan sonraki siyasetçi profili artık böyle olmalıdır diyelim. Yani önce analiz yapmalı ve sonuçta bir sentez yapmalıyız.
Siyasetçilere bırakmayalım bu işi, onlar hep yanlı davranıyorlar, liderleri yakın markaja (tutma, gölgeleme) alan insanlar her olayda haklı bir sebep buluyorlar. Gerçek sebepleri perdeliyorlar.
Liderler hep statükocu (mevcut durumdan yana )oldular, vaatlerine rağmen.
Kendimce, bu secimde:
Halkın politikacılara mesajları şunlardır:
1-Kimlik siyaseti yapmayacaksın. Halkı ötekileştirmeyeceksin.
2-Dini, siyasete alet etmeyeceksin.
3-Kavga istemiyorum. Barış istiyorum.
4-Bölgesel sorunları uzatma, çözüm getir, gerekirse uzlaş .“En iyi çözüm çözümsüzlük ”değildir.
5-Aday seçiminde, halkı dikkate alacaksın.
6-Yoksulluktan kurtulmak istiyorum. (Sadaka değil iş istiyorum.Sadaka toplumu istemiyorum.( Bir ülkede 10 milyon kişi ‘kamudan’ yardım alarak ayakta kalmaya, daha doğrusu yaşamaya çalışıyorsa..O ülke yoksul demektir..Yüz binlerce aile kömüre, pirince, bulgura muhtaçsa, avucu açık bekliyorsa, gözü kapıdaysa durum içler acısıdır..İşsizlik oranı yüzde 22.. Dünya şampiyonluğuna ramak kaldı.. Yüzde 24,5 ile rekoru elinde bulunduran Güney Afrika’nın ardındayız.)
7-yolsuzluk istemiyorum. Bu beni çok incitiyor. Lütfen yolsuzluk yapılmasın.(Örnekler çok Buraya yazmaya gerek yok. Muhalefet partisi sırf bu sebeple oy alabiliyor).
(*) yazının devamı yarın…