Cihat Kürkçüoğlu
20 Aralık 2008
Atatürk Barajı göl alanı altında kalan Nevalı Çori’de 1980’li yıllarda yapılan arkeolojik kazılarda bulunan heykel ve kabartmalar, Göbeklitepe’de 1995 yılından bu yana Alman Arkeoloji Enstitüsü adına Prof.Dr.Klaus Schmidt tarafından yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkartılan onlarca heykel ve taş kabartma plastik sanatların dünyada ilk kez Urfa’da ortaya çıktığını kanıtlamış durumda. 11.500 – 12.000 yıl öncesine dayanan bu sanat ürünleri görenleri hayrete düşürecek nitelikte ustalığa sahip. Göbekli Tepe’deki bir stelde, başları stelin dar yüzüne işlenmiş yılanların gövdelerinin geniş yüze dönerek su dalgası şeklinde kıvrımlı bir biçimde devam etmesi ve buraya işlenen turna kuşu ve leylek kabartmalarının sanki su kenarındaymış gibi izleyiciye algılattırılması 12.000 yıl önceki Urfalı grafik sanatçısının müthiş zekâsı olarak karşımıza çıkıyor. Güzel sanat fakültelerindeki Grafik Sanatı Tarihi derslerinin bu kompozisyonla başlaması gerektiğini slayt sunumlarıma gelen ve Göbekli Tepe’yi gezdirdiğim herkese anlatıyorum.
Balıklıgöl çevre düzenlemesi sırasında rastlantı sonucu bulunan ve literatüre “Balıklıgöl Heykeli” olarak geçen insan heykeli Urfa müzesinde dünyanın ilk heykeli olarak gezenleri karşılıyor.
Urfa’nın 12.000 yıl öncesinden başlayan heykel ve taş kabartma sanatı, Asur ve Babil dönemlerinde devam etmiş, o dönemlerden başlayıp İslami dönem başlarına kadar devam eden Pagan (putperestlik) inancının gereği olarak bu sanat çok özgün örnekler vermiştir. 4000 yıl önce yaşayan İbrahim Peygamber’in babası Azer’in bir heykeltıraş olduğunu biliyoruz.
Soğmatar’daki Pognon Mağarası’nda gezegenleri tasvir eden insan şeklindeki tanrı kabartmalarına imzasını atan Şila oğlu Şila ile, Kutsal Tepedeki ay ve güneş tanrılarını temsil eden iki insan rölyefine imza atan Şila oğlu Male kardeşler adlarını bildiğimiz en eski Urfalı heykeltıraşlardır.
Heykel ve rölyef sanatı İslami dönemde kendisini “taş süsleme” sanatı olarak devam ettirmiş ve bu sanat, özellikle geleneksel Urfa evlerinde taşın adeta dantel gibi işlenmesiyle en özgün örneklerini vermiştir.
Urfa’nın 12.000 yıl öncesinden beslenen heykel sanatının günümüz Urfa’sında da önemli temsilcileri bulunuyor. Serbest heykeltıraş Güler Güngör ve Harran Üniversitesi öğretim elemanı Mehmet Hatipoğlu bunların akademisyenleri arasında yer almakta.
Her hangi akademik bir eğitim almayan ancak Urfa’nın park ve meydanlarına kazandırdıkları yapıtlarıyla görenleri hayran bırakan Meral Aran Kayısı (Bediüzzaman Mezarlığı kavşağı “Balıklı Fıskiye kompozisyonu-Haşimiye meydanı Tunç Mangal ve Mırra cezvesi kompozisyonu, Topçu Meydanı Kurtuluş Anıtı kompozisyonu), Adil ve Ali Cihanbeyli kardeşler (Kültür ve Turizm İl Müdürlüğü bahçesinde taş heykel ve rölyef kompozisyonları), Ceylanpınar’ın Yalçınkaya köyünde çobanlık yapan Musa Cengiz Solmuş (Samsat kapısı Meydanı Ceylan heykelleri kompozisyonu) amatör, ancak profesyonelce yapıtlar üreten heykeltıraşlarımız arasında.
Bu sanatçılarımızdan Güler Güngör, 29 Kasım 2008 tarihinde Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi’nde arkadaşları Denizhan Özer, Fatih Balcı, Francois Daireaux, Gül Ilgaz, Johanne Helard, Maria Sezer ve Şinası Güneş ile birlikte “Günümüz Sanatından Bir Kesit” adlı sergide yapıtlarını Urfalı sanatseverlere sundu.
Güler hanım, Göbekli Tepe, Nevalı Çori, Soğmatar ören yerleri ve Urfa müzesindeki Asur, Babil dönemine ait figürlerden esinlenerek yeni sentezler oluşturduğu yapıtlarını Harran’ın özel kırmızı toprağı ile çalışmış. Doğduğu Urfa’yı babasının İstanbul’a göçme kararından sonra 5 yaşında terk etme zorunda kalan Güler Güngör’de; Urfa’nın taşı, Harran’ın toprağı, İstanbul’da babasından dinlediği Urfa türküleri, öyküleri öylesine bir Urfa sevgisi oluşturmuş ki uzun yıllar yaşadığı İstanbul dahi ondaki bu sevgiyi bastıramamış. Urfa diyor başka bir şey demiyor. Her Urfa deyişinde ise gözünden hasret gözyaşları dökülüyor. “İşlerimi düzene koyduktan sonra bir gün bu şehre mutlaka yerleşeceğim” diyor.
Dr.Müslüm Sunay’ın Vatan Sokak’taki Urfalı aydınlarının geleneksel Pazartesi Sohbetleri’ne tahsis ettiği mekânında geçen yıl değerli dostum Remzi Kara’nın buram buram Urfa kokan şiirlerini, Musa Kaldı’nın Urfa gazellerini dinleyen Güler hanımın yarım asırdır beyninden silinmeyen Urfa sevgisini göz yaşlarıyla nasıl dışa vurduğuna, hemşehrileri arasında bulunmaktan duyduğu mutluğa şahit olduk.
Güler Güngör Urfa’ya olan tutkusunu “Babam doğduğu toprakların özlemini hep yüreğinde kocaman bir sancı ile hisseti ve doğduğu bu topraklardan uzakta İstanbul’da öldü. Yıllar sonra benim de babam gibi yüreğimde bu özlem bir Urfa türküsüyle veya bir çocukluk anısıyla ansızın ortaya çıkıyor. Bunca yıldan sonra bile çocukluğumun şehrinden kopamayacağımı fark ediyorum. Urfa beni bir şekilde hep çağırıyor. Sanırım çalışmalarımdaki birçok öge, bilinçli ya da bilinçsiz oradan kaynaklanıyor. Ortaya çıkan konular, biçimler, figürler bir şekilde Urfa’ya bağlanıyor. Urfa’nın tarihi, öyküleri, insanları, çalışmalarımın itici gücü olmaya devam ediyor.” cümleleriyle dile getiriyor.
“Gece geç bir saatte annem beni taşın üzerinde doğurmuş. Birkaç saat taşın üzerinde kalmışım. İlk dokunduğum şey taş. Taşa olan sevgimi buna bağlıyorum” diyen Güler Güngör, taşa olan tutkusunu 1976 yılında Devlet Güzel Sanatlar Akademisi heykel bölümünden mezun olarak perçimlemiş. Ancak yapıtlarında toprak,metal, deri, cam, hatta yün gibi değişik malzeme kullanıyor.
Birçok kişisel sergi açan ve karma sergilere katılan Güler Güngör’ün yapıtları Güler Sabancı ve Çiğdem Simavi başta olmak üzere bir çok sanatsever kadının evini süslüyor.
Güler hanımın en büyük arzusu Urfa’nın bir meydanına görkemli bir anıt kazandırmak. Bu konuda Belediye Başkanımız sayın Dr.Ahmet Eşref Fakıbaba’dan da destek sözü almış ve çalışmalara başlamış. Ayrıca sanat etkinlikleri ile “Urfa’yı dünya ile, dünyayı Urfa ile tanıştırmak” istediğini söylüyor. İstanbul’un 2010 yılında Dünyanın Kültür Başkenti olması örneğini vererek ileriki yıllarda “Urfa Dünyanın Kültür Başkenti” neden olmasın diyor. Kendisine; “Göbeklitepe kazıları 20 yıl sonra bittiğinde bu arzunuz mutlaka gerçekleşecektir” dediğimde bana; “Hayır, çok daha önce bunu başaracağız” diyor ve haklı olarak Urfa’nın mevcut değerlerinin buna layık olduğunu anlatmak istiyor.
Harran Üniversitesi Rektörü sayın Prof.Dr.İbrahim Halil Mutlu’nun Sayın Güngör’e; her türlü desteği vermeye hazır olduğunu ve birikimlerinden üniversitemizin Resim-İş Öğretmenliği bölümünde yararlanmayı arzuladığını sergideki ayaküstü sohbette iletmesi üniversitemizin sanata ve sanatçıya verdiği değerin önemli bir göstergesi idi.
Güler Güngör, Denizhan Özer, Fatih Balcı, Francois Daireaux, Gül Ilgaz, Johanne Helard, Maria Sezer ve Şinası Güneş grubunun “Günümüz Sanatından Bir Kesit” Sergisi 29 Kasım – 13 Aralık 2008 tarihleri arasında Vali Kemalettin Gazezoğlu Kültür Merkezi’nde Urfalı sanatseverleri bekliyor.
Sergide eserleri yer alan değerli sanatçıları kutluyorum. Bu serginin ve sanatçılarının Urfalı sanatseverlerle buluşmasında emeği geçen başta sayın Valimiz Yusuf Yavaşcan’a ve ŞURKAV yönetim kuruluna şükranlarımı sunuyorum.
Not: Güler Güngör hakkında bakınız: www.gulergungor.com