Reşat Kızılateş
11 Aralık 2007
10 Aralık Dünya ınsan hakları Günü. Birleşmiş Milletler ınsan Hakları Evrensel Beyannamesinin kabul edildiği günün 59. yılında insanoğlu yine kendini ve doğayı yok etmek için elinden geleni ardına bırakmıyor.
Yine dünyanın büyük bir bölümünde açlık, yoksulluk, şiddet, toplumsal eşitsizlik, etnik, dini ve cinsel baskılar almış başını götürüyor!
ınsan hakları, önemini insan onurundan alır. Bu hakları kritik kılan şey yalnızca giderek artan ve derinleşen toplumsal eşitsizlik, etnik ve dinsel baskı, maddi sefalet değil, bunların gerek toplum gerekse birey üzerinde yarattığı duygusal şiddettir. Yani onurlarına uygulanan baskıdır.
Nedense insan haklarının gündeme getirilmesinin ardında hep ideolojik kuşkular arandı bugüne kadar. ınsan hakları ihlallerini konuşmak ve tartışmak yeterli destek görmedi. ınsan haklarını gündemine alanlara bir ideolojik etiket yapıştırıldı. Oysaki hak ihlalleri hepimizin sorunu olmalıydı…
Bu yüzdendir ki insan hakları karnemiz bir türlü kırık notlardan kurtulamadı…
Aslında gezegenimizin karnesi de çok kötü. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP)’nın her yıl yayınladığı ınsani Gelişim Raporları çok ilginç tespitler içeriyor.
Dünyadaki sosyo-ekonomik eşitsizlik beraberinde yaşamın her alanındaki insan hakları ihlallerini de getiriyor.
Birleşmiş Milletler ınsani Gelişim Raporlarına göre dünyada 1.3 milyar insan açlıktan ölüm sınırında.
3 Milyar insan günlük 2 doların altında bir gelirle geçiniyor!
Her yıl 30 milyon insan açlıktan ölüyor.
Hoyrat şartlarda sömürülen 300 milyon çocuk var.
1 Milyar insan okuma yazma bilmiyor.
En yoksul %20’nin dünya gelirinden aldığı pay 1965’te %2.3, 1970’te %2.2, 1980’de %1.7, 1990’da %1.4, 2000’de%1’dir.
En zengin %20’nin dünya gelirinden aldığı pay 1965’te %69.5, 1990’da %83.4, 2000’de %86 civarında…
Gelelim Türkiye’ye…
Türkiye ınsani Gelişim sıralamasında 177 ülke arasından 84. sırada…Geçen yıl 94, bir önceki yıl 96. sıradaydı. Sıralamadaki komşularımız Surinam, Ürdün, Çin, Gırnata, Ermenistan gibi ülkeler. Bunlar ‘orta sınıf ülkeler’ arasında.
Üyesi olmaya çalıştığı AB ülkelerinin tümü ise ‘yüksek gelişen ülkeler’ grubunda…
Türkiye’de insanların %2.4’ü günde bir dolardan az, %18’i 2 dolardan az bir gelirle yaşamaktadır.
2002 UNDP Raporuna göre Türkiye’deki en yoksul %10 gelirin 2.3’ünü alırken en zengin %10 gelirin %32.3’ünü almaktadır.
Kadınların %8’i yönetici, üst düzey yönetim ve hukuk alanında çalışıyor. Yine kadınların ancak %35’i aile geçimine katkıda bulunabiliyor.
Bunlar kapitalizm ve onun yeni versiyonu olan küreselleşmenin insanlığa bıraktığı miras.
Bir de ulusal sınırlar içinde hak ihlalleri var ki onlar da ibret tablosu…
Örneğin çok değil daha 1992 yılında Kolombiya başta olmak üzere Latin Amerika’da tıp fakültesi öğrencilerine insan bedeni sağlamak için dilenci ve ayaşları öldürüp cesetlerini kliniklere satan uluslar arası bir çete ortaya çıkarıldı. Yine Arjantin’deki bir psikyatri hastanesindeki hastalar öldürülerek ölüm havuzu adı altında organları satışa çıkarıldı.
Türkiye de dahil dünyanın bir çok bölgesinde insan hakları ihlalleri bazı dönemlerde maalesef süreklilik göstermiştir. Bazı ülkelerde ise çok acımasız bir şekilde soykırım boyutunda olmuştur. Bosna, Filistin, Halepçe, Raunda, şili, Irak sadece birkaç örnek…
ınsan hakları alanındaki ihlallerde en önemli sorunlardan biri de insanların vurdumduymazlığı ve haksızlığa uğrayanları “öteki” olarak görüp ses çıkarmaması…
Bariz örneklerden biri de 12 Eylül sürecinde yaşananlar ile insan hak ve özgürlüklerini kısıtlayan, her platformda herkesin karşı olduğunu söylediği ancak bugüne kadar kökten değiştirmek için kimsenin irade gösteremediği12 Eylül Anayasası ve bu anayasaya dayanan yasalardır….
Geç de olsa bugün Anayasanın tartışmaya açılması ve değiştirme eğilimi sevindiricidir…Umarım yeni Anayasa insan haklarını güvence altına alan bir nitelik taşır…
12 Eylül’ün bıraktığı izler ve anayasa konusundaki beyin fırtınasını bir sonraki yazımıza bırakmak istiyorum.