Nejat Karagöz
14 Ekim 2021
Altı asırlık bir imparatorluğun enkazı üzerine kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti…
Daha emekleme yıllarında sanayinin, teknolojinin, bilimin, aklın, irfanın sihrini keşfetmiş kadroların sihirli dokunuşlarıyla –üstelik düşman çizmelerinin izi daha silinmemişken- şaha kalkmış bir ülke…
Öte yandan bu kadrolarla politik hesapları olan, belki de şahsi histerileri nedeniyle garazı olan kadrolarca tasfiyeye uğratılmak istenmiş, henüz bir asırlık Cumhuriyetin başına gelmedik felaket kalmamıştır.
Milyonlarca dönüm ekilebilir arazisi, neredeyse yılın dört mevsiminin bir arada yaşandığı iklimi, dünyanın merkezi olmaya layık coğrafi konumu ile bu ülke, daha toprakları barut kokarken kalkınmaya başlamıştı. Bu, insan eliyle başarılabilecek büyük bir mucizeydi ve başarıldı.
Endüstriyel değeri olan tarım ve bunun gerektirdiği teknoloji ile donatılan bu topraklarda çok kısa zamanda “Dünyada kendi kendine yeten 7 ülkeden biri” yaratıldı.
Ama gelin görün ki “dâhili ve harici bedhahlarımız” da boş durmayacaklardı.
Dışarıdan müdahalelere karşı çelik bir zırha bürünen bu ülke insanının içten çökertilmesi projesinin keşfi uzun sürmemişti. Hemen işleme koyuldu.
Yıllar içinde ülkenin en temel ve stratejik yatırımları/tesisleri elden çıkarıldı, tarım yok edildi, çiftçi sınıfı yok edildi, derde devadan başka hemen her şeyin satıldığı büyük, süper, hiper marketler ağıyla esnaf da çökertildi.
Daha 19. Yüzyılda başlatılan “emanet atla ağalık” müessesesi günümüze kadar artarak, katlanarak geldi. Düzinelerle uçaklar- zırhlı araçlar, bir tekini bile üretemediğimiz ve fakat her birine milyonlar ödediğimiz makam aracı saltanatı, bu ağalık histerimizi tatmine yetmedi bile…
Bugün doğan her çocuk 5-6 bin dolar borçla doğar hale geldi bu nedenle.
Bir yandan hazinenin içi boşaltılırken, bir yandan da halkın arasına kamplaşmalar, ötekileştirmeler, düşmanlaştırmalar yerleştirilerek insanlar, birbirinin felaketine bile acımayacak hale getirildiler.
Vardığımız son nokta itibariyle ülke gırtlağına kadar borç içinde, ürettiği ile doyamayacak kadar fakir, iş ve üretim sahaları ya özelleştirme adı altında bir mutlu azınlığa peşkeş çekilmiş ya da atıl duruma sokulmuş durumda…
Eğitimde, sağlıkta, ulusal güvenlikte, yargıda, ticarette hatta beşeri ilişkilerde bile yaşadığımız çöküntünün rehabilitasyonu uzun yıllar alacak, bir yudum insanca yaşama muhtaç halde bir ülke haline getirildi bu cennet vatan…
Sorumlusu ise sokak ortasında öpüşen gençler (!)