Bülent Okutan
4 Ocak 2008
1977 Yılının 3 Nisan’ı. Yer Mardin Yolu. Eller buton da. Kürsüde kocaman gri bir mikrofon. Butona uzanan parmaklardan biri Başvekil Süleyman Demirel’e, diğeri değerli hemşehrimiz, dönemin bakanı Necmettin Cevheri’ye ait.
GAP’ın fitili ateşleniyor. Başımda ki karton şapka ile olayı izliyorum bir kenardan. Henüz ondördümdeyim.
Urfa Tünelleri’nin yani GAP’ın temeli atılırken, oradaydım açıkçası. Harran’a düşen ilk damlanın da canlı tanığıyımdır. Ama o törenle gelen su değil, ilk damlanın. Onu bir başka yazımda sizinle paylaşmayı umuyorum.
Devlet erkanının butonlara basması ile birlikte, Katır Dağı’nın eteklerinde ki dinamitler ardı ardına patladı. Yeşil ve pembe dumanlar sanki suyu ve rüyaları simgeler gibiydi. Gözüm Rahmetli Yaşar ızgördü’ye takıldı. Tanıdığım, tanıyacağım en usta kalem, en büyük yorumcu, dünyaları bir cümleye sığdırabilen o büyük insan.
Yaşar Ağbi o yıllarda Hizmet Gazetesi’nin Yazı ışleri Müdürü ve ız-Gördü köşesinin yazarı. Köşe dediğim tek sutüna, on santim bir şey.
Demirel düğmeye bastıktan sonra, coşkulu bir konuşma yapıp kürsüden indi. Ortalık yıkılıyor, sevinçten, alkıştan. Dile kolay bin yıllık ezeli rüyanın hakikate dönüşmesine tanıklık eden insanlar var meydanda.
YSE’ye ait sarı bir pikapla döndük şehre. Babam, Yaşar Ağbi ve ben. Gazeteye girer girmez ızgördü, arka taraftaki masasına geçti ve kaleme sarıldı. Daktilo kullanmazdı. Merak etmedim yazdıklarını. Nasıl olsa bir gün sonra okuyacaktım. Eve gittim.
Sabah ilk işim ız-Gördü köşesini okumak oldu. Çünkü Yaşar ağbinin o olayı nasıl yorumlayacağını düşünüyordum. Makaleyi okuduğumda alt dudağımı ve gazeteyi burkup dışarı çıktım.
O an için yorumu beni cezbetmemişti. şöyle diyordu ızgördü ;
‘Dün Başvekil Demirel GAP’ın temelini attı. Urfa Tünelleri’nin inşaatı fiilen başlamış oldu. Sayın Başbakan yaptığı konuşmada, bu tünellerden 1983 yılında Harran Ovasına suyun akacağını da vaad etti. O tarihte, o su, bu tünellerden (boru değil) Harran Ovasına akarsa değil Başvekilin, dünyada ki tüm siyasilerinde günahlarını yıkar’
Yazı bu kadarcıktı. Yaşar Ağabey 1994 yılında suyun aktığını göremedi. Ömrü vefa etmedi. Fırat Harran’a kavuşmuştu. ılginçtir ilk buluşması by-pass, yani borularla olmuştu. Hani o 4 Nisan 1977’de Hizmet Gazetesinin ız-Gördü köşesinde tahmin edilen gibi. Ve bol keseden vaatler savuran dünyadaki hiçbir siyasinin günahları da yıkanamamıştı. Çünkü Fırat Harran’a on bir yıl rötarla kavuşmuştu.
şimdi gelelim benim bu yazıyı niye kaleme aldığıma. Bu örneği niye verdiğime?
Olayda öyle bilge bir tesbit var ki, Nostradamus’laşmış bir gazeteci söz konusu. Bir insan ancak bu kadar geleceği görebilir, yorumlayabilir. Yaşar Ağbi bunu gerçekleştirmişti.
Okuduğum bir başka makale, bu kez dünü çok güzel özetleyen türdendi. Zaten o yüzden bu yorumu yazma gereği duydum. ıki yazıdan biri geleceği gören, öbürü dünü çok güzel özetleyen türden olarak artık belleğimde yerini almış durumda.
Hizmet Gazetesi’nin Hukuk Danışmanı ve Aksi Seda köşesinin yazarı Kemal Eren Akalın, ‘Urfa Antep olurmu?’ başlıklı yazıda sözün bittiği yeri bulmuştu. O kadar güzel hicvetmişki olayı, yüreğimde sessizce alkışladım onu. Aklıma o nedenle Yaşar Ağbi geldi. Yaşar Ağabey yarını ne kadar güzel görüp dile getirmişse, Eren kardeşimde dünden beri boynumuza asılı yaftanın adını koymuştu.
şöyle diyor sevgili Eren yorumunun orta yerinde ;
(Bizim Antep’le olan hikayemizi La Fontaine yıllar önce öyküleştirmişti aslında ama biz alınmayalım diye ‘ağustos böceğiyle karınca’ koymuştu adını. Urfalı’lar ellerinde sazları sıra gecelerinde eğlenirken, eğlencenin hiçte sırası olmadığını bilen Antepli’ler çalıştı, çabaladı ve emeklerinin karşılığını aldı. Bugün artık Antep’in Organize Sanayisi, Adana Organize Sanayisini geçmiş ve bu anlamda bölgenin bir numarası olmuş durumda. Biz mi? Zavallı biz. Zavallı ağustos böceği)
Sözün bittiği yerler vardır. Bu iki yazıda da oradaydık. 4 Nisan 1977’de rahmetli, 2 Ocak 2008’de Eren sözü bitirenler oldu bana göre. . Birine rahmet, diğerine uzun bir ömür diliyorum. Ellerine sağlık.