Bülent Okutan
28 Kasım 2007
Olabildiğince kişilere özel yazmamaya çalışırım. Bu övgü için de geçerli, yergi için de. Ama adım yazar (bunu da hiç benimseyemedim bu yaşıma kadar ya, neyse) ve yıllardır yazan biri isem gerektiğinde de bu prensibimi unuttuğum, kendimi sorumlu hissettiğim günler, anlar olmamış değildir..
Bu nedenle de bu yazıyı kaleme aldım.
Fırat ızol’u bilmem tanır mısınız. Çok renkli bir sima değildir. Ama genç yaşına rağmen kentin birkaç önemli, aktif kuruluşunda görev almıştır. O kurumlarla diyalogu olanlar zaten kendisini bilir. Özenli giyinen, güler yüzlü, hepsinden öte çok saygılı bir yapıya, terbiyeye sahip orta yaş adayı bir Urfalı. Ve bir ağabey!…
Star’da yayınlanan Popstar Alaturka Yarışması’nda kardeşinin yarıştığını duymuştum. Yarışmanın olduğu akşamlarda benim de devam ettiğim lokalde onu en ön masalarda, elinde birkaç cep telefonu, yanında dostları ile gördüğüm de, birliktelikleri ve amaçlarından habersizdim. Meğer kardeşi Umut için bir mücadele söz konusuymuş.
Hoşuma gitmişti. Her hafta ıstanbul’a gidip ferdi destek vermek yerine memlekette, kardeşe çalışmak daha evlaydı. Ne gariptir ki Umut ızol’u da dinlemek, izlemek bana on gün önce nasip oldu. O bölümün ardından da zaten kendisi Urfa’ya geldi. Ayağının tozu ile de Hizmet Gazetesi’ne. Çünkü kentte yayınlanan 19 gazeteden sadece Hizmet onu lanse ediyor, kesintisiz reklamını yapıyordu. Ahde vefa için bu genç geldiğinde ben o an gazetede olmadığımdan karşılaşamadım. Sadece bıraktığı selamını alabildim. Ama akşamı ağabeyi ile ortak mekânımız olan lokalin kapısından girince tanışma imkânımız oldu. O cefakâr ağabeyin beni işaret etmesinin ardından yanımıza geldi. Pırıl pırıl bir çocuk. Urfa şehir kültürünü yansıtan yapıda saygılı, hatır bilir, yüksek öğrenim gördüğü batının ışıltılı çağdaş yüzüne sahip bir genç. Bir başka Fırat ızol.
Hemşerilerinden destek istemek için gelmiş. En büyük üzüntüsü ise, rakiplerine temsil ettikleri nüfusu yüz bini bile geçmeyen yerleşim birimlerinden büyük destek giderken, ona gönderilen oy sayısının yetersizliğiymiş. Bunu da kibar bir sitemle dile getirdi. Haklıydı da. Hem de sonuna kadar.
Ben buradan soruyorum kaçınız bu pırlanta gibi çocuğa, hadi bırakın sesini, hemşehriniz olduğu için bir SMS’lik destek verdiniz? Bu çocuğun tek suçu 140 kilometre ötede, Gaziantep’te doğmamış olması mı? Eğer yakın finale bir Antepli genç kalmış olsaydı, kusura bakmayın ama orada başı daha dik olurdu. Ne Bülent Ersoy’un kaprislerine katlanıp üç-beş puanına muhtaç olur, ne de Avukat mı, Müzik eleştirmenimi olduğu netleşmemiş Armağan Çağlayan’ın önünde dişleri gıcırdayarak el pençe divan dururdu.
Hem bir Urfalı gencin inşaatlarda demir bükerken söylediği şarkılarla üne kavuşması kader, mecburiyet midir Allah aşkına? Umut ıstanbul’da konservatuar eğitimi görüyor. Bu yarışma onun akademik tahsiline bir lokomotif olabilirdi.
Eğer elli bin nüfuslu bir ilçenin adayı, bu yarışmada Umut’umuzu geçip elerse, bu ayıp milyon nüfuslu bu şehrin, milyon kere de ayıbı olur diye düşünüyorum.
Ben size bu gün köşemde ağabey Fırat’ın burada, kardeş Umut’un ıstanbul’daki mücadelesini, başarmak adına çırpınışını özetlemeye çalıştım. Ama iş sadece Fırat’ın ağabeyliği ile olmuyor değerli Urfalılar. Bir ağabeylikte siz yapın Umut’a. Onun umutlarının boş çıkmaması adına.
Fırat ve Umut aslında bize çok yakın iki kelime. Bin yıllık ezeli rüyamızın kilit iki ismi. MUTLU SON ıLE NOKTALANAN. Gelin şimdi de biz o iki ismi RÜYALARINA KAVUşTURALIM. Ve bunun yolu bu sefer dağları delmekten de geçmiyor. Çok basit. 113 Yazıp, 3004’e göndereceksiniz.
Ben iki haftadır öyle yapıyorum.
Ve devam da edeceğim, sizi bilmem!..