Bülent Okutan
27 Aralık 2006
Yaşları otuz beşin üzerinde olanlar yani yolu yarılayanlar şöyle hafifçe bir geriye dönüp baktıklarında nelerin yittiğini, buruk bir şekilde görürler. Bu güne baktıklarında ise, aslında o yitik sandıkları şeylerin çok güzel anılar olduğunu ve bu günün çocuklarının nelerden mahrum kaldığını, onları mutlu eden şeylerin ne kadar soyut olduğunu fark ederler. ınternet’te bir gün sörf yaparken ilginç bir site karşılaştım. Sanırım bir ış Bankası çalışanının sitesiydi. Yalçın Ergir isimli bu harika insan duygularını sitesine o kadar güzel yansıtmıştı ki anlatamam. Kendisine Düş Hekimi adını veren Ergir’in sitesinde ki bana göre en güzel yazı ise az önce anlattıklarımı yansıtan bir içeriğe sahipti. Bu yazıyı okuduktan sonra çok uzun bir süre geçmişle bu günü iç içe yaşadım desem yalan olmaz. Ve yeni bir yıla neredeyse ramak kala sizlere de o güzel duyguları yaşatmak istedim. Umarım beğenirsiniz. Mahalle…. Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde,kalbur saman içinde çok güzel bir ülkede mahalleler varmış. Bu mahallelerin çocukları birbirlerini çok severlermiş. Dışarıdan gelen parolalı bir ıslığa uçarak aşağı iner, beraber olacakları anları iple çekerlermiş. Kavgada etseler kin tutmaz, her gün yeniden dünyalar kurarlarmış. Herkeste sevgi, paylaşma ve arkadaşlarını kollama duygusu yavaş yavaş gelişirmiş. O zamanlar çocuklar evden okula servisle değil, buluşarak giderlermiş. Onların yolunu gözlemezmiş, evdeki bilgisayar, şehrin en iyi dershanesi, hazırlık kursları. Bilmezlermiş hamburgeri, MTV’yi, interneti, cep telefonunu, Tetris’i. Bilirlermiş duvarların üzerinde sohbeti, anket defterleri doldurup, sevgililer keşfetmeyi. Horoz şekercisini, elleri leş gibi macuncunun tornavida ile koyduğu rengarenk macunu, eve gitmeyi unutmayı, hava kararınca dayak yemeyi, sonrada bir ıslıkla tekrar aşağıya, kukalı saklambaça kaçmayı. O hakkında türlü şeyler söylenen evdeki garip adamdan korkmayı, Küsmeyi, aynı kıza asılmayı, torbalarla misket toplamayı, gıcır köstek ayırmayı, değiş tokuşu, kaybedince kapışı (o muhteşem kapışı) Teksas’ı, Tommiks’i, Konyakçı’nın dişlerini Paramparça Red Kit’leri ıç içe konan naylon topları, taştan kale direklerini Üç korner bir penaltıyı Üzerine apartman yapılan top sahalarını, sonra o apartmana taşınan yeni dostları ve onları kapma yarışını Taşınanların kırmızı kamyonlarını ılk ergenliği, boyların ölçülmesini Hey dergisini Otobüsteki biletçinin lastik sarılı kalemini Yoğurtçuyu, kalaycıyı, hallacı Evlerin arkasında ki odun kömür depolarını Yakan topun yakışını Adam alırken, adım hesabını, iki çocuğu en iyi arkadaşla takası Mantarlı gazoz kapaklarını, yaldız kazımayı Yandaki mahalle ile alınan kavgayı, her kavganın çıkarttığı kahramanı-ödleği Kan kardeşliğini ıp atlama, lastiğe basma, topaç virtüözlüğünü Çelik çomağı, kırılan camları-toplanan paraları Açık hava sinemalarını, frigo buzu Silik seksek çizgilerini Sonra zamanla bu güzel ülkede durumlar değişmeye başlamış. Yaşlar ilerledikçe bu birliktelik, kollama, koruma duyguları, bu mahallelerin çocuklarının başlarına çok işler açmış. Daha sonra işsizlik, enflasyon, köşeyi dönme, adamını bulma, malı götürme falan derken, herkes yüzünde soluk bir bakış, içinde hayatın yenilgisi, çaresizlikleri ile , tatminsizlikleri ile baş başa kalmış Çocuklarmı? Çocuklar şimdi koca koca apartmanların arasında nefes alınmaz bir havada, evlerinde, sanal bir dünyada, emniyet içinde yalnız yaşıyorlar Anneleri babaları onları çok seviyor. Beta kapmasın diye kalabalık ortamlara hiç sokmuyor. Hafta sonları hep beraber “Karum” ya da “Akmerkez”deler Okul servisi çocukları neredeyse yataklarından alıyor Çocuklar trafik kaygısıyla, köşedeki markete dahi gönderilmiyorlar Babalar şirketlerin bilançolarını, çocuklarda dershanelerin reytinglerini izliyorlar Hepsi birer test uzmanı, sayısal-sözel yuvarlanıp gidiyorlar Seksek oynamayı değil, ama taban puanları çok iyi biliyorlar Hayata açılan pencereleri “Windows”, onlar ekrana-ekran onlara bakıyor ve koca bir hayat dışarda akıp gidiyor Ve şehrin dışında ağaçlar, tırmanacak, salıncak kuracak, kalp kazıyacak mahalle çocuklarını bekliyor Paylaşmayan, yalnız, bencil, kafesler içerisinde gürbüz güvenlikteki çocukları. Hiç sopa yememiş, ağaçtan düşmemiş, topu yan bahçeye kaçmamış, Dizlerinde bir metrekare kabuklar olmamış çocukları…