Ali H. Demir
11 Temmuz 2006
ınsan maddi ve manevi yönleri, boyutları olan bir varlıktır. Maddi yönü itibariyle fiziksel, bedensel durumu anlaşılır. Manevi yönüyle de insanın istekleri, arzuları, hayalleri, idealleri, düşüncesi akla gelir. ınsan üzerine yapılan çok çeşitli araştırmalar vardır. Her düşünür, bilim adamı, filozof, din adamı, düşünce sistemi insan üzerinde çalışmıştır. ınsan üzerinde düşünceler üretilmiştir. Maddi anlamda insanın ihtiyaçları denilince yemek, içmek, barınmak, cinsel ihtiyaçlarını gidermek, büyümek, gelişmek gibi fiziksel ihtiyaçları vardır. Bu yönüyle insan sınırlı ama sürekli tekrar eden ihtiyaçlara, gereksinimlere sahiptir. ınsanın yiyebileceği yemek, içebileceği su kısaca bedensel her tür ihtiyacının sınırı bellidir. Bir bakıma insan maddi yönüyle sınırlıdır. Hayvanlar fiziksel özellikleri itibariyle insandan daha üstün olabilir. At hızlıdır, aslan güçlüdür, yeme açısından pek çok hayvan insandan daha üstündür. Manevi yönü itibariyle bakıldığında ise insan erişilmez bir durumdadır. ınsanların sahip olduğu düşünme becerisi sayesinde evrende var olan, en azından bilinen varlıklar aleminde en üstün durumdadır. Düşüncesi, zekası sayesinde insan bedensel olarak sahip olduğu güçsüzlükleri giderir, eksikliklerini kapatır, tüm canlılara ve cansızlara hakimiyet kurmaya çalışır. Doğa dediğimiz yer yüzündeki yaşanan çevre yanında uzay denilen dünya dışı alanlara da insan hakim olmaya çalışır. Doğa ile sürekli bir didişme içindedir. Doğayı kendi ihtiyaçlarını karşılamak, kendi düşünceleri doğrultusunda şekillendirmek için sürekli çalışır. Sadece bedensel ihtiyaçlarını karşılamak için değildir bu çabalar, çalışmalar. ınsanın manevi yönü maddi yönünün her zaman önündedir. Manevi yönde sadece düşünceler ve zeka yoktur. Zeka yanında insanın arzuları, istekleri, hayalleri, beklentileri vardır ki bu yönler insanı sürekli çalışmaya sevk eder. ınsan bu yönüyle sınırsızdır. Hz. ısa’ya atfedilen bir söz vardır. “ıhtiyaçlarını, arzularını sürekli tatmin etmek için mücadele eden insan susadıkça denizden tuzlu su içen insana benzer, tuzlu deniz suyu içen insan daha çok susar, susadıkça daha çok içer ve sonuçta çatlar, ölür gider.”dermiş Hz. ısa. Yani insanın manevi yönü sonsuzdur. Doyumsuzdur. Hiçbir zaman tatmin olmaz. ınsanlar güçlü olmak, zengin olmak, bilgili olmak, gezmek, görmek isterler. Güçlüyse daha güçlü, zenginse daha zengin olmak isteği insanda hiçbir zaman bitmez. Yine Yavuz Sultan Selim’e atfedilen bir sözde de “Dünya bir hükümdar için çok büyük, iki hükümdar için çok küçük” denilmektedir. Bunda da yine insanın dünya üzerindeki güce, kudrete olan iştihası, arzusu vardır. ıslam Peygamberi Hz. Muhammed(sav)’de “ınsana bir vadi dolusu altın verilse ikincisini ister, ikincisi verilse üçüncüsünü ister, insanın gözünü ancak toprak doyurur” şeklinde sözler söylemiştir.
ınsan birey olarak sınırlı bir mekana sığarken hayaller itibariyle dünyaları, uzakları hayal eder. ınsanın bu özelliğine dair insanlık tarihinde bir çok şeyler söylenmiş, yazılmıştır. Filozoflar yani felsefeyle uğraşanlar insanın dünyada ne için var olduğunu, dünyanın neden var olduğunu, nasıl varolduğunu, insanın nereden gelip nereye gittiğini, çevrenin, hayvanların, insanların neden var olduğunu hep düşünmüşler, kendilerince cevaplar vermişler, çözümler ileri sürmüşlerdir. Aynı konuda dinler de benzer konularla ilgili açıklamalar getirmişlerdir. Bu soruların cevapları hala kesin olarak verilebilmiş değildir. ınsan hala bu tür soruların cevaplarını verebilmek için çalışıyor. Uzaya gidiyor, gezegenlere araçlar gönderiyor, uydular aracılığıyla uzayı keşfetmeye çalışıyor. Denizlerin altını araştırıyor. Yani hiç durmuyor. Bu çalışmaları herkes, her birey aynı şekliyle yapıyor diyemeyiz. Her bireyin kendine göre yaşadığı dünyada bir yaşam stili var. Bu yaşam stiline göre yaşamını sürdürüyor. Bazı insanlar kişisel isteklerini yerine getirmek için çaba gösterirken bazı insanlar daha üst düzeyde işlerle uğraşıyorlar. Bazı insanlar aç karınlarını doyurmak için mücadele ederken bazı insanlar daha zengin olmak için veya zayıflamak için, şişmanlıktan kurtulmak için mücadele ediyor. Ama aç karnını doyuran insan daha iyi giysiler elde etmek için çalışıyor. ıyi giysilere sahip olan insan iyi bir eve sahip olmak için çalışıyorlar. Evi olan insan araba almak için veya daha iyi bir araba almak için çalışıyor. Tüm bunlara sahip olanlar ise daha zengin olmak için çalışıyorlar. Zenginliğe sahip olanlar toplumda saygı görmek, herkesin gözünde istenen, beğenilen kişiler olmak için çalışıyorlar. Meşhur olmak, tanınmak, hiç unutulmamak için çalışıyorlar. Eğitimde bu duruma kendini gerçekleştirme deniyor. Bu aşamaya yani saygı görme, tanınma, sevilme, ebedi olma arzusunun olduğu aşama. Unutulmamak, daima anılmak yani sonsuzluk isteği insandaki en güçlü arzulardan birisi. Bu istekle insan ölmemek, genç kalmak, güçlü bir yaşam sürmek için çaba gösteriyor. Her insanın peşinde olduğu şeyler farklı farklı. Birey olarak sahip olunan maddi ve manevi özelliklere göre her insan hayattan değişik şeyler istiyor. Birey olarak istek ve arzularımız, tüm bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları toplum ve bu toplumun arzuları, istekleri, toplumların bir araya gelerek oluşturdukları insanlık aleminin arzuları, istekleri hep benzer, birbiriyle bağlantılı. Elbette her toplumun, her bireyin istek ve arzuları aynı düzeyde, aynı şekilde değil. Toplumların gelişmişlik düzeyleriyle bu istekler ve arzular farklılık gösteriyor. Zengin bir toplumdaki insanların beklentileri, arzuları, istekleri ile fakir bir toplumdaki insanların beklentileri, arzuları aynı değil. Afrika’daki insanların beklentisi ekmek, yemek iken, deprem yaşamış bir yerde yaşayanların sığınacak bir ev, barınak veya sıcak bir yuva; Amerika, ıngiltere, Kuzey Avrupa ülkeleri gibi gelişmiş, zengin ülkelerde yaşayan insanların ise gezmek, görmek, bilgi edinmek gibi değişik beklentileri, istekleri olabiliyor.
ınsan birey olarak dünyada yaşıyor ama tüm bireyler bir araya gelerek toplumu oluşturuyorlar. Toplumun oluştuğu yerde ise yönetenler ve yönetilenler diye değişik gruplar oluşuyor. Toplu halde yaşanan bir yerde bir düzene, yönetime ihtiyaç duyulmaması mümkün değil. ınsan tek başına yaşadığında bir yönetime, yönetilmeye gerek olmayabilir. Ama toplu halde bir yerde yaşandığı durumlarda yönetim, yönetilme mutlaka olması gerekiyor. Yöneten yönetilen ilişkisinin olduğu yerde veya toplu halde yaşanan bir yerde ise birey artık istediği gibi tek başına hareket edemez. Yaptığı her hareket bir başkasının yaşamına bağlı, bir başkasının yaşamını etkiler. Bir başkasının yaşamını etkilediğiniz bir durumda ise bir başkasının yaşam alanına girmiş oluyorsunuz. Dolayısıyla böyle bir durumda çevreden bağımsız bir hayat yaşayabilmek mümkün değildir. Çevreden bağımsız bir hayat yaşamak isteniyorsa toplumdan soyutlanmak, uzaklaşmak gerekir. Toplumun içinde yaşayan birey ise yaptığı her davranışla çevresini olumlu veya olumsuz etkiler. Toplumda var olan her olumlu veya olumsuz olgunun altında tek tek bireylerin etkisi vardır. Tek tek bireylerin yaptığı olumlu veya olumsuz her davranış toplum denizinin içine düşüyor, atılıyor. Tüm bireylerin tek tek yaptıkları bu ortamda karşı karşıya gelip yeni bir ürün ortaya çıkıyor.
ınsan bu maddi ve manevi yönleri ile dünyada yaşamını sürdürmektedir. ınsanın manevi özellikleriyle hayvanlardan ve diğer varlıklardan daha üstün olduğunu söylemiştik. Hayvanlara, bitkilere bakıldığında onların sahip olduğu özellikleri geliştirme, değiştirme gibi bir özelliklerinin olmadığını görmekteyiz. Yani bir hayvan yüzlerce yıl önce ne yapabiliyorsa bugün de aynı şeyi yapabilmektedir. Kuş kanatlarıyla hep uçmuştur ve hala uçmaktadır. Arı hep bal yapmıştır ve yapmaya devam etmektedir. At koşar, yük taşır, insana hizmet eder, köpek insana bekçilik yapmıştır. Tüm vahşi veya evcil hayvanlar sahip oldukları özelliklerle geçmişten bu güne aynı, benzer şeyleri hep aynı şekilde yapmışlardır ve yapmaya devam etmektedirler. Bitkiler yine aynı şekilde. Hangi meyveyi vermişlerse hep aynı meyveyi vermeye devam etmişler ve bu özellikleriyle varlıklarını sürdürmüşler ve insana hizmet etmektedirler. Oysa insan yaşadığı her an, her gün hayatını sürekli değiştirmekte, sürekli yenilenmekte, yeni araçlar geliştirmekte, sürekli araştırmalarla yenilenmektedir. Bir zamanlar ayaklarıyla hareket edip bir yerlere giderken bu gün arabalar, uçaklar, gemiler ve daha bir çok çeşitli araçlar geliştirmiştir. Geliştirdiği araçlarla dünyayı sürekli değiştirmeye çalışmaktadır.Hayatını sürekli değiştirmeye çalışmaktadır.
ınsanın yapısına dair yapılan bu analizler eğitim kavramını doğrudan veya dolaylı olarak sürekli etkilemektedir. Eğitim kavramı nötr bir kavramdır. Bu kavramı şekillendiren, içini dolduran toplumun insana, dünyaya bakışıdır. Toplumun insana, dünyaya bakışı ise bir anda olup bitmez. Toplumun kültürü, geleceğe dair hayalleri, geçmiş yaşantıları, ekonomik, sosyal, siyasal her tür yaşam biçimi eğitim kavramını şekillendirir. Eğitime Dair yeni yazılarda buluşmak dileğiyle